Paket Servis

Hemen hemen haftanın her günü, farklı bir oyunla seyircisine kapılarını açan Tiyatro Şenay, hem komedi hem de dram türünde oyunlarla tiyatro severlere alternatif sunuyor. Grubun en beğendiğim yanları, genç ve yeni yazarlara kapısını açması ve sosyal içerikli mesajları bünyesinde barındıran oyunları kör göze parmak mesaj şeklinde değil de zekice bir üslûpla verip, seyirciyi de yoruma dâhil olmaya teşvik etmesi. O oyunlardan biri de bu sezon sahneye aktardıkları Paket Servis...

İtalyan asıllı ABD'li yazar Darlene Craviotto tarafından yazılan, Zeynep Küpeli'nin Türkçe'ye çevirdiği ve ülkemizde de ilk defa sahnelenen Paket Servis, genel çerçevede değerlendirecek olursak komedi unsurları öne çıkan lâkin bana göre dramın ve travmanın çok daha önde olduğu bir oyun.

Kendi Hayâllerin mi Yoksa Çevrenin İstekleri mi?

Çocukluğu lüks içinde geçmiş, ailesi tarafından şımartılmış, neredeyse her şeyi önüne hazır biçimde sunulmuş ve fakat hayatın içine atıldığı, artık bağımsız olarak da kararlar almaya başladığı andan itibaren gerçeklerin hiç de öyle paket hâlinde olmadığını anlayan, erkeklere tepeden bakan ama sonunda kendisinin de mağdur edildiğini düşünen gergin bir kadın; Berrak... Daha geleneksel bir ortamda büyüyüp, kısmen o ortamın değerlerini benimseyen ve hayatı evlilikle daha anlamlı kılacağını düşünüp onun için çırpınan, neredeyse her ilişkisinde de hayâl kırıklığı yaşayan ancak enerjisini ve umudunu asla düşürmeyen hayat dolu bir kadın; Zeynep... Büyük hedefleri olan ancak daha sonra ani bir kararla evlenmek zorunda olan ve hayatını sadece aile geçimine adayan, bir işten diğerine geçmek durumunda kalan, ailenin tüm yükünü omuzlarında taşıyan genç bir pizzacı; Evren... 

Üçünün ortak özellikleri, hayata dair beklentilerini bir türlü karşılayamamış olmak, hayâllerinin peşinden koşmaktan öte ailenin ve toplumun beklentilerini karşılamaya koşullanmış olmak...

Olumsuzlukların en büyük müsebbibinin erkekler olduğundan emin olan, ezilmeyi kabul etmenin ayrı bir sorun, karşı gelmenin ayrı bir sorun arz ettiğini düşünen, erkeklere karşı öfkelendikçe öfkelenen ve iş hayatı da sağlıklı şekilde ilerlemeyen iki kadın bir gece, intikam peşine düşerler. Bir plân yaparlar. Artık ezilen değil, ezen; bekleyen değil, bekleten; acınan değil merhamet etmeyen taraf olmak isterler. Kendilerine bir kurban seçerler. Ancak bu aynı zamanda hem bir yüzleşme, hem bir empati yolculuğu olacaktır. Zîrâ seçtikleri kişi de bir mağdurdur. Üçü de mutsuz ve başarısız olduğunu düşünmektedir. O gece, kendilerine ne olduklarını, kim olduklarını, nasıl davranmaları gerektiğini hep başkalarının söylediğini fark edecek, hayatlarının kontrolünün dahi kendilerinde olmadığını görecek, artık o kontrolü kendi ellerine almak isteyeceklerdir.



Ezilmek ve Baskı Altında Olmak Hususunda Kadınla Erkek Eşit Midir?

Önce atacakları adım konusunda yanlış yapıp yapmadıklarını teati eden iki kadın, sonra neden bu acımasız adımı atmaları gerektiğine dair kendilerine ve birbirlerine dayanaklar sunmaya başlar ve bir anda uygulamaya dökerler. Zaten yapılan tüm kötülükler hep böyle olmamış mıdır? Kötülüğe yalın bir biçimde bakmayı değil de hep onlara bir dayanak oluşturarak vicdanımızı ötelemiyor muyuz?

İki kadının plânlarını hayata geçirecekleri o gece, bir yanıyla macera ve heyecan dolu bir yanıyla da gergin bir gece olacaktır. Kadınlar, intikamlarını alabilmek adına tüm mağduriyetleri ve baskıları teker teker akıllarına getirirler.

Onlara göre, toplum her şeyi erkek için mubah saymakta, kadın için yasak; her imkân erkeğin önüne serilmekte, kadına ise engeller çıkarılmaktadır. İşte tam da bu sebeplerle alacakları intikam, kendilerinin en tabii hakkıdır kendilerince. Birilerinin haksızlık yapması onlara da aynı şekilde karşılık verme hakkını doğurduğunu düşünürler. Oysa, gece ilerledikçe kadınlar karşı pencereden bakmaya başlayacaktır. Evet, tacizler, sosyal yaşamda sürekli bir yaftalanma, iş yaşamında engellenme... Bütün bunlar kadınlara uygulan her biri ayrı ayrı kahredilesi çirkinlikler. Ancak her erkek öyle mi, birkaç olumsuz örnekten yola çıkarak bütün erkekleri aynı potada eritmek sağlıklı bir bakış açısı mı, bir önceki yanlış kişiden dolayı genellemek adaletli bir tavır mı? Toplumun omuzlarına yüklediği, ilk zamanlar hoşlandığı ancak zamanla onu müthiş derecede zorlayan ve belki de hayatı yaşamaktan, bir yanıyla kendi olmaktan alıkoyan, daha da ilerleyince zavallılaştıran yüklerin erkeği bunalıma sürüklemesi; ancak bu yüklere rağmen bir kere dahi olsa sızlanmamak zorunda olduğunun hissettirilmesi, hattâ en feminist bakış açısında olan kadınların dahi "tabi ki bu erkeğin görevi" diye bakması, erkek adına yeterince travmatik değil midir? Şimdi diğer taraftan bakma anı gelmiştir. Erkeğin de aynı şekilde bakma vaktidir. Önceki neslin yada feodal/gelenekçi yapıdaki ortamın kadına dair geliştirdiği algıya kendini hapsetmek durumunda olmak, bir yanıyla aynı zulmün dişlilerinin arasına girmek değil midir? Fiziksel olarak daha dayanıklı durmak, duygusal, düşünsel, zihinsel açıdan da güçlü olmak anlamına mı geliyor? Her kadın, erkeğe boyun eğmek ve cinsel olarak kendini sunmak zorunda olan bir meta mı? İlişkiyi erkek yönetmek, her kararı eril taraf vermek durumunda diye bir kaide mi var? İşte bunlar, eğlenceli gibi yansıtılan ve öyle başlayan fakat her yanıyla çok dramatik geçen gecenin ilerleyen dakikalarında iki tarafın  da yüzleştiği sorular.

Oyunun Başarısının Altında Yatan En Temel Unsur; Kadronun Uyumu...

Yönetmen koltuğunda Onur Şenay oturuyor. Oyunun dramaturgisini yaparken epey zorlanmış olmalı. Çünkü oyun normalde çok uzun. Her biri ayrı bir öneme sahip olan yan fikirleri çok fazla. Bizim ülkemize adapte edildiğinde de gereksiz sahnelerle dolu. Şenay, metni 70 dakikaya sığdırmış ve adaptasyonu çok iyi gerçekleştirmiş. Yönetmen, ülkemiz insanı gözünden bakmasını çok önemsiyor ve bunu da iyi beceriyor. Sadece ifadeleri, yerel yada dönemsel  bakış açıları değiştirmekle kalmıyor, kullandığı müziklerde de daha çok buralı olmayı tercih ediyor. Doğrusu da bu zaten. Başka bir milletin gestusu ile yazılan oyunların, bizim nezdimizde bir karşılık bulmasını beklemek pek de akıllıca bir iş değil. Yönetmen, tempoyu baştan sona hep yüksek tutmuş. Bir sonraki epizoda dair çok fazla tüyo vermeyip, izleyicide heyecanı hep diri tutmayı başarıyor. Oyuncuların, bir an bile boşta kalmamaları, sahnede duracak yer bulma konusunda tereddüde düşmemeleri yönetmenin sahne matematiğine hâkimiyetini gösteriyor.  

Dekorları tasarlayan Sırrı Topraktepe, ufak detaylarla ve objelerle iki bekâr kadının evini sergiliyor.



Oyun karakterleri, Ceren Kaplakarslan (Berrak), İlkem Ulugün (Zeynep), Cengiz Orhonlu (Evren)'ya emanet. Ceren Kaplakarslan'ın kulağa çokça takılan deklamasyonlarını çıkaracak olursak genel anlamıyla uyumlu ve iyi bir ekip olmuşlar. Oyunun ritmini hiç düşürmüyorlar.

Tiyatro Şenay, Paket Servis dâhil olmak üzere bütün oyunlarını Gayrettepe'deki yerleşik sahnesi olan KATS Sahne'de oynamaya devam eden ve takip edilmesi gereken bir ekip.
OGÜNhaber