En Büyük Kelepçe; El Âlem…
Mercan, geçimini apartmanlarda temizlik yaparak sağlayan evli bir kadındır. Daha çok elindekilerle yetinme gayretinde, kulun yaptığı olumlu-olumsuz, haklı-haksız her şeyin Yaradan’dan geldiğini düşünüp devamlı şükür yolunu tercih eden, kendince mutlu olduğunu zanneden Mercan, önce kentsel dönüşüm garabetinden dolayı başka yerlere taşınan mahalledeki dostlarından ve komşularından uzak kalır. Sonra da kocası tarafından terk edilir.
Kendisiyle hiçbir şekilde ilgilenmemesine, kadınlığını doğru düzgün hissettirmemesine rağmen “yine de evde bir sesti, beni koruyordu, evimin erkeğiydi” düşüncesiyle büyük bir umutla kocasının eve dönmesini bekler. Bir yandan temizlik işlerine devam eden Mercan, boş vakitlerinde de kocasının tekrar gelmesini sağlamak adına adaklar adar, türbeleri ve dilek ağaçlarının olduğu yerleri dolaşır. Mahallede de yalnız başına kalmasından mütevellit, artık tek dostu evdeki televizyon olur. O güne dek umutları ve hayâlleri hep askıda kalan biri olarak yaşayan Mercan, bu arada az da olsa kendine yönelmek ister, içinde bulunduğu durumu sorgulamaya çalışır; inançları, erkekleri, kadınları, evliliği, ilişkileri… Fakat neredeyse bir arpa boyu dahi yol alamayacak kadar “el âlem, sonra ne derler, herkes böyle ama, ne varmış hâlimde, mecbur katlanacağız, aksi bize yakışmaz” gibi zincirlerle bağlı kalıp yerinde saymaya devam eder.
Roman Sayfalarından Sahnelere…
“Kul” romanını okuduğumda, roman karakteri olan Mercan’ın, kadınların sosyal yaşamda, iş hayatında ve hatta aile ortamında bile çoğu zaman dışlandığı bir toplumda hissettiği duygularını, iç sancılarını, toplum içinde eriyen hâlini, en derinde avaz avaz bağırmasına rağmen bir türlü duyulmayan feryadını duyumsamıştım. Çünkü yazar romanda çok sahici ve akıcı bir dille anlatıyordu. Romanın tiyatroya adapte edildiğini duyunca heyecanlandım ve bir an önce gidip izlemek istedim. Bittabi romanı sahnede birebir görmeyi ümit etmek anlamsız bir bekleyiş ancak bu kadar da hayâl kırıklığına uğrayacağımı düşünmezdim. Zira romandaki o duygu yoğunluğunu ne yazık ki oyunda göremedim. Doğallıktan ve duygusallıktan uzak, olabildikçe çok şeyi, özellikle de altı çizilmek istenen konuları aceleyle, sıkıştırarak ve teknik bir dille verilmek istendiğini görmek beni üzdü. Seray Şahiner gibi başarılı bir yazara haksızlık etmek istemem ancak kastettiğim bu sorunlar her ne kadar romanın oyuna adaptasyonundan kaynaklı olsa da, asıl problemin yönetmen Mert Öner’in yorumundan kaynaklandığını düşünüyorum. Yönetmenin, neredeyse oyunun ve dahi Mercan’ın duygu yönünü hiçe sayması, alt metinde yer alan mesajları üst metne taşıması, tam olarak bir duyguya girmesine müsaade etmeden oyuncuyu deyim yerindeyse oradan oraya savurması oyuna da oyucuya da haksızlık etmesine sebep olmuş; ki bahsettiğimiz oyuncu, tiyatro camiasının neredeyse tamamının harikuladeliğinde birleştiği kişi olan Dolunay Soysert… Bir yönetmenin Soysert gibi bir oyuncuyla çalışması kendisi açısından şanstır. Ne yazık ki yönetmen bu şansı değerlendirememiş.
Sahne kullanımında ve bölümlemesinde başarılı olan yönetmen keşke oyunun derdini vermek hususunda da aynı başarıyı gösterebilseydi.
Ergonomik olan ve oyundaki mekânları akılcı detaylarla seyirciye yansıtan
dekorların ve Mercan karakterinin içinde yer aldığı sosyokültürel sınıfı resmeden
kostümlerin
tasarımı Özlem Karabay’a,
ışık tasarımı Ayşe Ayter’e ait. (Bu ekibin afişte ve broşürde de yer alması daha doğru olacaktır. En nihayetinde ciddi bir emek var.)
Dolunay Soysert…
Roman olarak başarılı bir dille kaleme alınmış ve duygusal yoğunluğu hissettirme konusunda gayet başarılı olsa da Kul’un anlattıkları çok bilindik. Handiyse seyircilerin tamamının tanıdığı bir karakteri ve bir hikâyeyi, aynı zamanda handikapları olan bir rejiyi ancak böyle nitelikli bir oyuncu izlenir hâle getirebilirdi. İçinde bulunduğu durumu birebir yaşatan Soysert, Mercan vasıtasıyla yansıtmaya çalıştığı kültürün ögelerini de iyi çözümlemiş.
Durum ve mekân geçişi fazla olan oyunda, pratikliğiyle bunun üstesinden gelmesini biliyor. Özellikle büyük hareketlerden kaçındığı belli olan oyuncunun mimikleri, karakterin duygularına tercüman oluyor.