Aşk, İnat ve Mücadele İster…
Bir muayenehanenin bekleme salonunda karşılaşan iki kadın-iki erkek… Genç kız annesini, genç erkek ise babasını doktora getirmiştir. Bekleme salonunda muayene sıralarını beklemektedirler. Gençlerin ikisi de öğretmendir. İkisi de okullarından izin alp gelmişler. Bir an önce hastanedeki işlerini bitirip okullarına dönmeleri gerekmektedir. Beklerken, anne-babasını teselli ederler. Zira anne ve baba ağrılarından, sancılarından dem vurup sızlanıp durmaktadırlar.
İki ayrı kuşak var karşımızda. Dördü de bekârdır. Beklenenin aksine gençlerden önce eski topraklar bakışıp konuşmaya başlarlar. Onlardan sonra da gençler tanışırlar. Derken aynı mesleği icra ettiklerini öğrenen gençler, aynı sokakta oturduklarını da öğrenince hemen orada kaynaşır ve ortak hayâllerinden ideallerinden bahsetmeye başlarlar. Hazır, anne-baba kaynaşmış ve muayene vakitlerine de süre varken bir kahve içmeye karar verirler. Gençler, muayenehaneye yakın bir yerde bir şeyler içmeye gittiklerinde eski topraklar muhabbeti iyice ilerletirler. Bu ilişki, hastane sonrasında da devam eder. Ne hikmetse bu tanışma sonrasında artık ağrılardan, sancılardan eser kalmamıştır. Zira ilişkileri başlamış; ağrı sızı düşünecek hâlde değillerdir. Genç çift ise aşkı ve ilişkiyi bir kenara bırakıp, ortaklaşa bir eğitim kurumu açma derdine düşmüşlerdir. Gençler, iş kurma plânları yaparken yaşlı çift, işi iyice ilerletip bir tiyatro oyunu davetiyesi ayarlayıp gençleri evden uzaklaştırıp, evde buluşma plânı yaparlar. Plân tutar ancak oyunun tarihi konusunda karışıklık çıkıp da gençler zamansız şekilde eve dönünce olanlar olur. Evlâtların karşı geldiği bu ilişki, yaşlı çiftimizin inadı ve tutkusu sayesinde ilerler ve beraberinde başka gelişmeleri de getirir.
Kurtuluş Sevgide…
Nice gencin hedeflerini salt siyasetle uğraşma, kariyer yapma, iyi bir iş bulma, konforlu yaşama, görevde yükselme, çok para kazanma gibi daha maddesel şeyler üzerine kurduğu günümüzde, hakiki anlamda yaşıyorum diyebilmek için evvela bunlara değil; duyguya, sevgiye, bağlılığa, aşka ehemmiyet verilmesi gerektiğinin altını çizen oyun, seyirciyi güldürmesinin yanı sıra sıcacık bir umutla uğurluyor. Birçok gencin o maddi unsurları yegâne amaca dönüştürdüklerinde yaşayan bir ölü gibi dolaştıkları gerçeğiyle yüzleştiriyor. İnsanoğlunun ruh dünyasına asla uygun olmayan sözde modern dönemin ve kapitalist sistemin okul bitirme ve işe başlama yaşını neredeyse orta yaşlara çektiği, bunları hallettikten sonra ancak duygu, sevgi, aşk, ilişki, evlilik, aile kurma, çocuk sahibi olma gibi isteklerini gerçekleştirebileceklerini salık verdikleri, yani kendi deyimleriyle “ayakları üzerinde durma” ve “kendini ispat etme” gibi efsunlu sözlerle donattıkları anlayış, insanı bir makine hâline getirip robotlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bunları gören bir oyun olan İkinci Bahar, insanın yaşı ve durumu ne olursa olsun, saf sevginin ve aşkın önem ve öncelik vermemiz gereken şey olduğunu bize hatırlatıyor.
Uyarlayan ve yöneten Serkan Budak, sade bir reji yapmış. Bu tarz komedi oyunlarındaki sahneyi bölme işlemini doğru yapan Budak, bu sayede seyircinin oyunu izlerken yorulmasını engellemiş. Maalesef bunu her rejisör doğru yapamıyor. Birçok yönetmen, komedi oyunlarını kaosa dönüştürebiliyor. Bu oyunda bunu görmemek mutlu etti. Sahne geçişlerinin biraz hızlı olması belki hikâyenin ve karakterlerin derinlemesine seyirciye tanıtılması bağlamında eksikmiş gibi yorumlanabilir ancak bu durum rahatsız etmedi. Çünkü burada temel vurgu karakterler değil; onların oyunun ana fikrinde yüklendikleri görev önemsenmiş. Yine de karakterlerin tanıtımında eksiklik olabileceği endişesiyle en baştaki ikili diyaloglarda biraz daha nüanslar verilebilirse iyi olur.
Rejide, doktor karakterinin aralara girip hikâye geçiş dönemlerinde neler olduğunu uzun uzun anlatması fazla sürüyordu. Bu anlatılar, daha nokta vuruşları şekline getirilip kısa ve öz şekilde olabilir.
Oyunun dekor tasarımında Nazmi Karabacak, çok beğendiğim ve uyarlamaya uygun olan kostüm tasarımında Neşe Hatun, efekt ve ışık tasarımında Samet Yazgı imzası var.
Oyunun kadrosunda yıllar sonra tiyatro sahnesine çıkan ve yarım asırlık tecrübesiyle sahnede bir kez daha devleşen Cihat Tamer ve hem dizilerden hem de tiyatro sahnelerinden bildiğimiz usta oyuncu Bedia Ener var. İki usta isme, oyuncular Emre Törün ve Pınar Ünsal eşlik ediyor. Doktor ve anlatıcı rolüne ise oyunun aynı zamanda rejisörlüğünü yapan Serkan budak can veriyor. Usta isimler Cihat Tamer ve Bedia Ener’e zaten denilecek söz yok. Performansları ve heyecanları her zamanki gibi harikaydı. Onların haricinde ekibin bütün oyuncuları da birbirleriyle uyumluydu. Herkes, oyunun yalın temposuna, sakin ve rejisine ve oyunculuk tarzına adapteydi. Pınar Ünsal, bu rolü daha önce oynayan iki ayrı kadın oyuncudan sonra üstlenmiş olmasına rağmen oyunla ve kadroyla bütünleşmişti.
Geçen sezon başlayıp bu sezon da devam edecek olan oyun, keyifli vakit geçirmek isteyen tiyatro severlerin gönül rahatlığıyla gidebilecekleri bir yapım.
Önemli Not: Oyunun afişlerinde maalesef oyunun kimden uyarlandığına, dolayısıyla yazarının kim olduğuna dair bir bilgi yok. Kasıt olmadığını düşünmekle beraber, büyük bir hata olan bu vahim eksikliğin bir an önce giderilmesi gerektiğini söylemek gerek! Ayrıca afişteki tasarım ekibi ile bilet satış sitelerindeki künyede farklı isimler yer almakta. Bu ikilemin de düzeltilmesi lâzım!