Aslında, krizin yavaş yavaş kemirdiği şimdide yakıp yıktığı iş çevrelerinin de, gayet zor durumda kaldıkları biliniyor.
Ne var ki, krizin reçetesi asla işçi haklarına ''tecavüz etmek'' anlamına gelmiyor.
Hele, işveren toplu çıkartmaların zaten kriz içindeki ekonomiye ne denli zarar verdiği de, herkes tarafından kabul ediliyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, bir krizin faturasının ''asla'' işçiye, üreticiye kesilmemesi icap ediyor.
Her şeyden önce, işini yitiren her işçinin ''müşteri'' sıfatını da kaybettiği, bir gerçek olarak göz önünde duruyor.
İşçiyi, ekonomik çarktan çıkartmak, en basit, en kolay ve en insafsız bir önlem olduğunu kabul edemeyenler, yakalarını sıkıntıdan asla kurtaramıyor.
Öte yandan, bir türlü krizi kabullenemeyen iktidarın da, artık S.O.S. demesi ardında da beklenen paketin açıklanması beklentisi bütün piyasayı sarıyor.
Hükümetin, bir an önce önce önlemlere sarılmasının, krizi atlatmamıza kafi gelmediği de tahmin ediliyor.
Kurban Bayramı ve bereketinin yasının asıl yüzünü görülmesine engel olduğunu da hatırlattıktan sonra, asıl krizin 2009'da yakamıza sımsıkı yapışma ihtimalinden bir kez daha bahsetmek bir gazetecilik görevi oluyor.
Bütün dünya kriz ateşi içindeyken Türkiye'de bundan payını almasının normalliği ortadayken
ekonomimizin sap sağlam kalması zaten beklenmiyor.
Kriz derken, ''derin kriz'' tercihi de ufukta görünüyor.
kakin@ogunhaber.comCRA-09.Aralık.2008 Salı - 16:44:00
Gazete baskısı için tıklayınız.