Gerçekten de Türk halkı, eskilerde “bir avuç terörist” diye vasıflandırılan PKK’ya gereken dersin verilmesini sabırsızlıkla bekliyor.
Sözüm ona “çözüm süreci”nden önce bile PKK’nın bu kadar şiddetli bu kadar kan dökücü olduğu hatırlanmıyor.
Üstelik askeri güç kullanılarak PKK’nın sona erdirilmesi fırsatının da kullanılmadığı ve terör örgütünün tam çökerken, imdadına sözüm ona “çözüm süreci”nin yetiştiği iddiaları da halen seslendiriliyor.
Öte yandan; Orta Doğu’da özellikle Irak ve Suriye’nin kuzeyinde göz göre göre tezgâhlanan çirkin oyunlar, tehlikeli stratejilerin ucu, ne yazık ki, Türkiye’yi tehdit ediyor.
“Badül harap ül Basra” sözü dramatik bir şekilde tekrar hatırlanıyor.
Artık her şeyden önce, Türkiye’nin Suriye stratejisini değiştirmesi ön plana çıkıyor.
Her ne kadar, “tampon” veya “güvenlik” bölgeleri ihdas edilmesi projelendiriliyorsa da, sürecin tehlikeli boyutlar kapsadığını kabul edenler gün geçtikçe artıyor.
Zira çoğu politikacı, eski asker, yazar ve hatta stratejist, özellikle “tampon” bölgenin ne denli bir tuzak olduğunu her zaman önemle belirtiyor.
Peşmerge şimdi sahaya sürülüyor
Bir defa Suriye ile Türkiye arasındaki sınır uzunluğu 910 km. civarında bir hat oluşturuyor.
Türkiye tarafında kalan bir kısım topraklar mayınlanmış şekli ile duruyor.
Tampon bölgedeki halkın her hangi bir güç girişiminde bulunma ihtimali daima mevcut görülüyor.
Halkın toplu girişimleri, isyanları veya terörist örgütlerin çeşitli direnişlerinin sonuçları şimdiden hesaplanamıyor.
Bu arada, yıllar önce İsrail’in Arap topraklarında oluşturduğu tampon veya güvenlik bölgesinde aldığı hezimetler unutulmuyor.
Strateji değiştirme faslına gelince, öncelikle Türkiye’nin, yıllarca dost olarak yaşadığı komşu ülkesi Suriye’de herhangi bir “mezhep” ve “etnik” düzenlemeye kesinlikle girmeyeceğini dünya kamuoyuna duyurmak zorunluluğunu taşıyor.
Yeri gelmişken, “Arap Baharı” sürecinde, resmi politikaya ters düşen görüşlerin yanlış değerlendirildiğini de belirtmek bize düşüyor.
Zaten, “Arap Baharı” na bulaşmamızın başından beri yanlış bir politika olduğunu değerlendirenler gün geçtikçe çoğalıyor.
“Arap Baharı” derken, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde “Peşmerge devleti” ile terörist oluşumlar boy atıyor.
Terörist oluşumların Irak’ın kuzeyinden Suriye’ye ABD ve İsrail’in planı dahilinde geldikleri de iddia ediliyor.
Suriye’nin kuzeyinde böyle bir oluşumdan yıllar önce tarafımızdan bahsedildiğini ve yazıldığını da belirtmemiz gerekiyor.
Aslında, böylesine bir gelişmeyi görmemek elden gelmiyor.
Tabii ki Amerika, Irak’ın kuzeyindeki verimli petrol sahalarını ve akımını kontrol altına almak için, yıllarca beslediği PKK vesaire unsurlu peşmergeyi şimdi sahaya sürüyor.
Proje hızla hayata kavuşuyor
Irak’ın kuzeyinde çıkan petrol, Lazkiye’ye kadar güven içinde gelecek ve sonra sözüm ona hür dünyanın malı olacak.
Ta 2012’lerde Suriye üçe bölünürken, bir ucu Irak’ta diğer ucu Suriye’de çeşitli oluşumlar hayat buluyor.
2013’lerde, İran’ı, sonra da komşularını bu oluşumlardan korumak gittikçe zorlaşıyor.
2015’te ise, çok çetrefilli bir grafik ve çok tehlikeli strateji bölgemizi sarmalamış bulunuyor.
Her şeyden önce son 5 yılda, titizlikle uygulanan ABD-İsrail müşterek planı, Irak’ın Kuzeyi’nde peşmergelerden bir “devletçik” ürettiği görülüyor.
Üstüne üstlük Suriye’nin Kuzeyi’nde de; Kürt kökenli, terör orijinli bir oluşum daha peydahlanıyor.
“Kanton” numarasıyla denize ulaşmak isteyen “şer güçler” , ne yazık ki bunu başarmanın arifesini yaşıyor.
Böylece, Irak petrolünün Türkiye’ye ihtiyaç kalmadan denize ulaşması projesi hızla hayata kavuşuyor.
Türkiye sahil şeridinde bir toprak parçasının denetim altında kalması için büyük tavizler verdiyse de, eninde sonunda bu planın uygulanacağı zaten şimdiden anlaşılıyor.