Son Başbuğ Daima Gönüllerde

Böylesi ''kritik'' günlerde Alparslan Türkeş'i anmak, yad etmek daha da anlamlı oluyor. Zaten rahmetli Türkeş'e sadece ''MHP Lideri'' gözüyle bundan ötürü bakılmıyor. Türkeş, bir mefkurenin önderi, bir hareketin lideri ve bir ''denge'' unsuru olarak değerlendiriliyor. ''Karizmatik lider'' ve ''tarihi şahsiyet'' görünümünün ötesinde, yeri kolay kolay doldurulamayacak ender insanlardan sayılıyor.

O'NU ANLAMAK, ANLATABİLMEK
MHP Lideri Devlet Bahçeli, ''Bilge Lider'' başlığı altındaki yazısında, ''O'nu en iyi anlatan, tanımlayan sıfat ise Başbuğ olmuştur. Türkeş Bey, Türk Dünyası'nın Başbuğ'u unvanını sahip olduğu meziyetler ve yerine getirdiği hizmetler açısından bakıldığında en çok hak eden tarihi bir şahsiyettir'' diyor. Aslında, Türkeş'i her şeyden önce ''Başbuğ'' olarak anlamak, anlayabilmek ve anlatmak gerekiyor. 1940'lardan başlayan ve Hakk'a kavuştuğu 4 Nisan 1997 gecesine dek dur durak bilmeyen, bitip tükenmeyen bir azmin timsali Türkeş'in ardından çok ''anlamlı'' şeyler söyleniyor ve yazılıyor. Üstün hizmetleri ve özverileri de bir bir hatırlanıyor, hatırlatılıyor. Türk milliyetçiliğinin ''meş'alesi'' onun çabaları ile yakıldı ve elden ele dolaşıyor. Türklük şuuru onun fikirleri ile daha da berraklaşarak ağızdan ağza, gönülden gönüle yayılıyor.

NÖBET EMİN ELLERDE
Bilge kişiliği ise ''destan destan'' bütün Türk ellerinde yankı uyandırıyor. Rahmetli Türkeş'i anarken onu anlamak ve aramak ihtiyacı da kendiliğinden doğuyor. Türkeş'i andığımız şu kritik günlerde mefkurenin''emin'' ellerde olması rahatlık doğuruyor. Gerçekten de MHP lideri Bahçeli'nin ''nöbet'' i büyük bir ''özen'', ''sadakat'' ve ''cesaret'' le sürdürdüğü görülüyor. Bayrak ''güven'' veren ellerde dalgalanıyor. Rahmetle andığımız, yad etiğimiz Türkeş'le bir gazeteci olarak beraber olunan ve unutulmayan anılar içinde ''Kutsal Topraklar''da geçirdiğimiz o ''inanç'' dolu, ''heyecan'' dolu anlar müstesna bir yer alıyor. Gerçekten de Alparslan Türkeş'in ''Hac'' ziyareti başlı başına bir ''değer'' taşıyor. Özellikle.Yüce Allah'ın evi ''Kabe i Muazzama'' da Türkeş'in tavafını izleyip ona katılmak heyecanların en büyüğü oluyor. Yaşananları ''unutmak'' mümkün olmuyor. Yarabbim o ne ''Muhteşem'' manzaraydı. Yanıbaşında Tuğrul Türkeş, Yaşar Okuyan, Özel Kalem Müdürü ve Diyanetten görevli bir ''hoca'' olduğu halde, büyük bir ''huşu'' içinde ''tavaf'' eden ''Son Başbuğ'' gökten indiğine inanılan taş ''Hacer-ül Esved'' in önünde dua etiğinde gözlerinden yaş süzüldüğüne ''tanık'' olma heyecanı benliğimizde hâlâ yaşıyor. ''Son Başbuğ'' ile tavaf sonrası sohbetimizde dinlediğimiz intibaları, belliğimizden hiç silinmiyor. Üzerinde kar beyazlı ihramlar olduğu halde kelimelere basa basa anlatıyordu: ''İnsana bambaşka bir huzur geliyor. Tavaf ederken bir ara heyecandan kendimden geçmek üzereydim. Gözlerimin önünden adeta uçarcasına tavaf eden mü'minler geçiyordu. Heyecan ve coşku birbirine karışıyordu''

HEYECAN VE COŞKU BİRARADA
Türkeş'in gerçekten de büyük bir ''vakar'' içinde hac farizasını yerine getirirken, Suudi Arabistan Kralı ile de görüşme imkanı bulduğu biliniyor. Kızıl Deniz'de demirlenmiş bir gemide ''konuk'' edilen Alparslan Türkeş'e büyük ilgi duyuluyor ve özellikle yıllar önce Suudi Arabistan'a göç eden Türkistanlıların ''sevgi'' hücumuna uğruyor. O sırada, Arabistan Kralı'nın ''danışmanı'' olan ve trafik kazası geçiren ünlü politikacı Kasım Gülek'i Cidde'de hastanede ziyaret eden Türkeş, bir ''vefa'' örneği de sergiliyordu. Kral ile olan görüşmesine yetişemeyen TRT ekibine en ufak sitemde bile bulunmayan Türkeş'in tavrı hiçbir zaman unutulmuyor. Kameraman'a ''Evladım, herhalde yetişemediniz. Sizin ne kusurunuz olabilir ki?'' diyen bir Türkeş'in ne kadar ''müsamahakar'' olduğu bir defa daha ortaya çıkıyordu. Arafat dönüşünde bir kez daha gelme fırsatını yakaladığımız Türkeş, hacı olmanın hazzını duyuyordu. ''Bütün Müslümanlar kardeştir'' sözünü hatırlatan Türk Dünyası'nın ünlü lideri Türkeş'in Türk milleti ile ilgili bir söylemini hatırlatmak gerekiyor. ''Türk milletinden olmak Türk milletini sevmek ve Türk devletine sadakat ve hizmet aşkı taşımak, vatana bağlılık duygusu içinde bulunmak, Türk milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakarlığı yapmak ve çalışmak duygusu şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk'tür. Kalbinde yabancı bir başka milletinin özlemini, özentisini taşımayan, kendini Türk hisseden Türklüğü benimseyen ve Türk milletine, Türk devletine hizmet aşkı taşıyan herkes Türk'tür''

TUĞRUL TÜRKEŞ DE UNUTMUYOR
''Son Başbuğ''un mübarek hac seferini takip eden tek gazeteci olmanın mutluluğu da daima benliğimizde yanıp tutuşuyor. ''Son Başbuğ''un ''Kutsal seferi'' hafızalarımızda ''müstesna'' yerini korurken, tekrar tekrar yazmanın da ''hazzı'' her defa satırlara yansıyor. Ara sıra Tuğrul Türkeş ile karşılaşırken veya buluşurken, ''Kutsal Topraklar'' da yaşanan heyecan dillerden düşmüyor. Gerçekten de, yarabbim, o ne ''muhteşem'' manzaraydı. Aslında, son Başbuğ'u anarken belirgin etkileri üzerinde kısa da olsa durmak gerekiyor. Milliyetçiliğin kendi kendine ''Yükselme trendi'' gösterdiğini veya dünya konjonktüründen kaynaklandığını sananlar, büyük ''yanılgı'' yaşıyor.

MİLLİYETÇİLİK VE SON BAŞBUĞ
Milliyetçiliğin günden güne yükselmesi, etkin hale gelmesi, yıllardan beri süregelen ''inanç'', dolu ve ''sabır'' dolu bir süreci yaşıyor. Milliyetçilik uğıruna çekilen azaplar, çileler ve bu uğurda can veren şehitleri milletimiz unutmuyor. Bir asra yakındır milliyetçilik uğruna ''feda'' edilenler, bugün Türk milletinin ''sevinç'' ve ''yaşam'' kaynağı oluyor. Son Başbuğ Alparslan Türkeş'in milliyetçilik fikri, yorumu ve mücadelesi asla zihinlerden , gönüllerden çıkmıyor.


kakin@ogungazetesi.com.tr
OGÜN/08-14.Nisan.2007/Sayı:15
OGÜNhaber