İç ve dış gerçekleri, bütün çıplaklığıyla kamuoyuna yansıtmamanın günahını medyanın işlediğini düşünenler gün geçtikçe çoğalıyor. Zaten, çoğu çarpıklıklardan medyamız doğrudan doğruya sorumlu tutuluyor. Özellikle yazılı basının; olayları, gelişmeleri ve ötesini yansıtmadığı öne sürülüyor. Manşet ve köşe yazılarının önemli bölümü patronlarının medya dışı, iş çatışmalarına ayrılmış bulunuyor. Oysa ülkemiz; çok kritik bir dönemi yaşıyor. Ard arda iki seçim, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek ''ağırlık'' taşıyor. Geniş halk tabakaları, gerçeklerin ayrıntılarını da öğrenmek istiyor. Maksatlı-maksatsız anketlerle kamuoyu ''yoklanmak'' yerine ''yönlendirilmek'' isteniyor. Nisan ayının girişi ile birlikte, Türk siyasal tarihinde ''geriye sayım'' başlarken, artık medyanın ''toparlanması'' ve üzerine düşen ''görevleri'' yapması ''hayati'' önem kazanıyor. Yani, medyanın ''suskunluğu'' veya objektif kriterlerin dışına taşarak, kamuoyunu ''yanlış'' yönlendirmesinin tahribatı artık daha büyük oluyor. Özgür düşüncenin kişisel beğeni ile karıştırılmaması icap ediyor. Nereden bakılırsa bakılırsın, medyanın her kesiminin artık daha ''objektif'' olma ve gerçekleri saklamama mecburiyeti kendiliğinden doğuyor. Bir an önce, patronlar arası mücadelenin unutulup daha doğrusu ''şişirilmemesi'' ve medyanın görevine dönmesi ''kaçınılmaz'' görünüyor. Öte yandan, iktidarın görünür-görünmez baskılarının ''his'' dahi edilmemesi zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Sonuç olarak, medyanın daha fazla kan kaybetmemesi ''vazgeçilemez'' bir koşul oluyor.
kakin@ogungazetesi.com.trOGÜN/01-07.Nisan.2007/Sayı:14