Petrol sorununa kadar, tüm görüşlerini anlattı. AB'nin Kıbrıs konusunu masaya sürmesine de büyük tepki gösterdi
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, gazeteniz OGÜN'e verdiği özel demeçte, Kıbrıs açıklarındaki petrol zenginliği, Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı seçimi, Annan planından sonra Kıbrıs'taki siyasi gelişmeler, Avrupa Birliği, Loizidu davası, Türkiye'nin Kıbrıs'a bakışı konularında, ilginç ve çarpıcı açıklamalarda bulundu. Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, Başbakan R. Tayip Erdoğan'ın Çankaya adaylığı üzerinde ortaya çıkan siyasi gerginliğe değinen Rauf Denktaş,''Cumhurbaşkanlığı makamında tarafsızlık önemlidir. Cumhurbaşkanının, her kesimin üzerinde anlaştığı bir kişi olması esastır. Bu önemli bir seçimdir ve bir gerginlik nedeni olmamalıdır. Çünkü, orası herkesi kucaklayan bir makamdır. Bu makama kim çıkar diye bir fikir beyan etmek istemem. Ama aktif siyaset içinde bulunan bir kişinin orada bulunması, Türkiye'nin parlamenter sisteminde, ileride kargaşa yaratabilir düşüncesindeyim''dedi.
KENDİSİNDEN ÖRNEK VERDİ
''Ben aktif siyaset içinde kendi partimi yüzde 65 oyla iktidar yapan bir kişi olarak cumhurbaşkanı seçildiğim dönemde, başbakanların icraatını daha da etkili kılmak, siyasi tecrübelerimi onlarla paylaşmak adına, onlara iyi niyetli önerilerim ve taleplerim olmuştur. Ancak zaman içerisinde bu, Başbakanın yetkilerine müdahale olarak algılanmaya başladı. Görev sürem içinde, iş başına gelen başbakanlardan biri, beni muhalefet gibi görüp, çatışmaya başladı. Bu gerginlikten hem Kıbrıs, hem de halk zarar gördü''. Türkiye'nin iç işlerine karışmak istemediğini, bu konuda büyük hassasiyet gösterdiğini ifade eden Denktaş, Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı seçimine ışık tutması açısından kendisinden bir örnek verdi. Denktaş, Cumhurbaşkanı seçildiği dönemdeki gelişmeyi şöyle anlattı: Cumhurbaşkanlığı konusunda A. Necdet Sezer'in örnek alınması gerektiğini de belirten Rauf Denktaş ''Sayın Sezer'in yaptıkları bellidir. Tarafsızlık ilkesi ile Anayasa ne emrediyorsa onun gereklerini yerine getirmek, gerektiğinde kim ne derse desin bazı yasaları iade etmek, yetki kullanmak, bütün kesimleri kucaklamak, laikliğin savunucusu olmak, Atatürk deyince ayağa kalkmak, cumhurbaşkanında aranan niteliklerdir. Benim o makamdan anladığım bunlardır'' diye konuştu.
PETROL VE KIBRIS
Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş, Kıbrıs açıklarında zengin petrol yataklarının bulunabileceğini bundan seneler önce Ankara'ya bildirdiklerini, fakat herhangi bir cevap alamadıklarını hatırlatırken, ''Hatta ABD bu petrolle ilgileniyordu. Bizimle bir anlaşma yapmak bile istediler'' açıklamasında bulundu. Denktaş, ''Amerikalıların belki de bir İsrail şirketine petrol arama işini havale edebilecekleri bilgileri vardı. Bu petrol olgusu çok önemli gelişmeler gösteriyor ve Kıbrıs adasını ne denli stratejik olduğunu da ispatlıyordu'' dedi. Türkiye ve KKTC'nin denizlerde müşterek hakları olduğu fiilen gösterilmelidir. Sismik araştırma gemileri Kıbrıs açıklarında devamlı görülmeli, araştırmalar ve sondajlar yapmalı, bu arada yabancılar gelirse kovalanmalıdır'' diyen Denktaş, Türk Deniz Kuvvetlerinin de Kıbrıs açıklarını güven altına alması gerektiği üzerinde durdu. Kıbrıs Türklerinin de anlaşmalar yapabilme imkanına kavuşturulmasının da altını çizen Rauf Denktaş, şöyle devam etti: ''Bu teklif bize 10 yıl önce geldi. Türkiye'ye duyurduk ama, ciddiye alınmadı.Bizim Türkiye ile önce bu konuda süratle anlaşmamız lazım. Ondan sonra başka ülkelerle anlaşmalar yapılmalıdır. Ama bu fiili durumu yaratmak Türkiye'ye düşer. Türkiye'nin Kıbrıs siyasetinin sağlam temeller üzerinde olması gerekir. Türkiye Kıbrıs'tan elini ayağını çekerse, denizlere açık ülke olmaktan çıkar. Bu işin şakası yoktur''.
AB KIBRIS'I KOZ YAPAMAZ
Annan planına evet denilmesi ve imzalanan ek protokoldan sonra Kıbrıs meselinin, ucu açık AB yolundaki Türkiye için ön şart haline getirilmesinden yakınan Rauf Denktaş, AB'nin buna hakkı olmadığını, zira 1960 anlaşmalarının çiğnendiğini ifade etti. Ecevit'in bunu açıkça AB'ye bildirdiğini anlatan Denktaş,'' Ecevit, Rum kesiminin AB'ye alınması durumunda, Türkiye'nin Kıbrıs ile entegresyona gideceğini bildirdi. Bunun üzerine AB, Türkiye'ye bu konuda güvence vermişti'' diye konuştu. Denktaş şunları söyledi:. ''Türkiye'nin Annan planına evet demesi, bize de evet dedirtmesi, arkasından ek protokolü imzalaması, Kıbrıs politikalarını çıkmaza sokmuştur. Bu çıkmazdan nasıl kurtulacaklarını bilemiyorum. Şimdi de yeni bir formül önümüze koydular. İki toplumlu, iki kesimli federasyon öngörülüyor. Bu yıkım ve teslimiyettir. Türkiye eğer bunu kabul etmiyorsa, yüksek sesle söylemeli, Kıbrıs Türk yönetimini de ikaz etmelidir. Bu, bazıları tarafından Türkiye iç işlerimize karışıyor şeklinde yorumlanabilir. Bunu hiç dinlememek gerekir. Çünkü dava müşterektir. 200 bin KKTC'linin, 70 milyonun güvenliğini ortadan kaldırma hakkı yokturHalkların kendi kaderlerini tayin hakları vardır. Biz bunu 1960 anlaşmasında zaten kullandık.Referandumlarla Kıbrıs Türk'ünün kendi kaderini tayin ettiğini söylemek, dolayısıyla Kıbrıs Türkü'nü toplum yapmak gaflettir. Bizi teslimiyete götürür. Burada iki halk vardır. Toplum değil''.
POLİTİKA YANLIŞLARI OLDU
Türkiye dış dünyaya karşı ''KKTC vardır. Var olacaktır. Benim kırmızı çizgim budur demiyor. Milli bir davada kırmızı bir çizgin yoksa, seni istedikleri yere çekerler'' diyen Rauf Denktaş, ''Papadopulos kırmızı çizgilerinden zerre kadar fedakarlık yapmayacağını söylüyor.Onun kırmızı çizgisi nedir?. Garantiler kalkacak, Türk askeri adadan çekilecek, Rumlar eski yerlerine dönecek Oysa devletlerin kırmızı çizgisi vardır. Lozan'da Kıbrıs İngilizlere bırakıldı ve Türk,Yunan dengesi kuruldu. İngilizlerde iken, Türkiye hiç adım atmadı. Ne zamanki Yunanistan Kıbrıs'a adım attı, Türkiye ben de varım dedi. Yunanistan'ın ve Rumların tek amacı garanti anlaşmalarını ortadan kaldırmaktı.Yunanistan AB'ye şantaj yaptı ve Rumları üyeliğe kabul ettirdi''şeklinde konuştu.. Annan planına kadar Rumların Kıbrıs üyeliğine karşı çıkan Türkiye'nin, daha sonra bu konuda sesiz kaldığını ifade eden Denktaş, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Başbakan Erdoğan, sonradan verdiği beyanatta, Annan planına sakıncalarına rağmen, Türkiye ve Kıbrıs halkından onay çıkardığını, ama AB'nin sözünde durmadığını ifade etti. Neydi bildiği sakıncalar?.Buna da sonra açıklık getirdi. Kıbrıs'ı verdik veriyoruz diye tepki gösterenlere, (asker mi çektik, toprak mı verdik) diye sordu. Hayır vermediniz ama, çekeceğinizi ve vereceğinizi ek protokol ile kabul ettiniz. Şimdi ben tekrar söylüyorum. Türkiye'nin AB ye girme kanalının ucu açık. Bu yolda devam edildiği sürece, Kıbrıs meselesi de ön şart olarak beraber yürür. Kıbrıs'ı kurtaramazsınız. AB ile pazarlık planlanamamıştır. Şimdi bunun sıkıntılarını yaşıyoruz ve bunlardan nasıl kurtulacağımızı da bilmiyoruz''.
MEHMET ALİ TALAT'A SİTEM
Mehmet Ali Talat'ın Türk askerini Yunan askerine benzeten talihsiz bir beyanatına da değinen Rauf Denktaş, böylesi açıklamaların Türkiye ve Kıbrıs aleyhine kullanıldığını bildirdi. KKTC'deki şimdiki iktidarın nereden nereye geldiğini de iyi görmek lazımdır.AKEL partisinin her dediğine evet diyen, benim her dediğimi muhalefet olarak algılayan bir noktadan dönenler, Rumların kendilerini aldattığını görmüşlerdir. Şimdi Rumları, benden daha sert bir şekilde eleştirmektedirler.Ancak sayın Talat değil ama, Sayın Soyer ve partisi, hala Rum AKEL partisinden bir ümit beklemekte, iş birliği yapma eğilimi göstermektedir.Oysa uzlaşma, KKTC eşit, egemen iki halktan biri olarak kabul edildiğinde olabilir. Türkiye ile et-tırnak şeklinde bugüne kadar yürünen yoldan, Kıbrıs Türk'ünü ayırmak isteyen art niyetli güçler olduğuna işaret eden Denktaş, bu noktada çok dikkatli olmak ve kararlı, ciddi bir diplomasi yürütmek gerektiğine inandığını söyledi. Loizidu davasının kaybedilmesinde de diplomasi hataları yapıldığını belirten Denktaş, Ecevit hükümetinin tazminatı ödemediğini, çünkü kaybedilen bu davada,Türkiye'nin işgalci konuma düştüğünü söyledi..Ancak Türkiye'deki şimdiki hükümetin, AB'ye kafa tutan taraf olarak görülmeme kaygısı ile tazminatı ödediğini ifade eden Denktaş, bu konuda da şöyle konuştu: ''Tabiatıyla o olay bir emsal olunca, Türkiye (Emsal olmamak şartı ile verdim) diyor. Ancak böyle şartı kimse kabul etmez. Buna ek olarak, Maraş'ta vakıflara ait araziler, Rumlar tarafından gasp edilmiş topraklardır. O topraklarda bir virane evi olan, bir dönümlük portakal bahçesi olan bir Rum, Türkiye'ye karşı bir milyon dolar tazminat kazanmıştır. Şimdi bize ait toprakları kullanan Rumlar için, Mogosa Mahkemesinde dava açmalıyız. Ama Türkiye de bir çekingenlik, bizi uslu çocuk görsünler mantığı var''
kakin@ogungazetesi.com.trOGÜN/15-21.Nisan.2007/Sayı:16