Gerçekten de, gerek Avrupa Futbol Şampiyonası'nda televizyonlarda gösterdiği ''nezaket'', ''mütevazılık'' ve ''milletini severlik'' hasletlerini kanımızca bütün Türkiye kabulleniyor.
Hayatını kaybettiği gün biz de Bodrum'daydık... Yıllar önce yine Bodrum'da yaşamını yitiren Örsen Öymen'i de hatırladıktan sonra, üzüntü daha da derinleşiyor ve ''fani dünya'' kendini hissettiriyor.
Her zaman belirttiğimiz gibi, ''sadece ölüm ölümsüzdür'' sözünü hiç bir zaman unutmamak gerekiyor. En azından, halk deyişiyle ''dünyanın malı dünyada kalıyor.'' Yani, birbirimizin gözünü, mal için, şöhret için, çıkarmamamız icap ediyor.
İşte, Türkiye'nin çok sevdiği ve vefatına derinden üzüldüğü Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan'ın ani göçü, herkesi yakından ilgilendiriyor. Bir yerde ''nasihat'' oluyor. Bu dramatik olay, kıskançlık ve ihtiras gibi kötü illetlerin, ne kadar zararlı olduğunu adeta ispatlıyor. Gerçi, rahmetlinin böylesine en ufak bir illeti olmadığı zaten biliniyor.
Sadece ''ölüm'' denen hayat göçünün ne zaman, nerede, kime, nasıl tecelli edeceği bilinmiyor. Hak'kın rahmetine ulaşıldığında, kimsenin ahını, kimsenin malını almadan aksine, saygı ve sevgi hasletlerinin ördüğü, mükemmel bir insan olmak önem arz ediyor.
Tıpkı Hasan Doğan'ın vefatında olduğu gibi, rahmetlinin cenaze töreninde sadece devletin ve Ak Parti'nin zirvesi değil, binlerce vatandaşın katılması, her şeyi açıkça anlatıyor. Rahmetlinin ne denli sevilip sayıldığını da gösteriyor.
Bir gazete, ölüm sebepleri arasında, fazla kilo, stres, sauna gibi ''bilindik'' şeyleri sayıyor. Oysa, ''ecel gelmiş, gerisi bahane'' Hasan Doğan'a rahmet, ailesine ve milletimize başsağlığı dilemek ve yaşananlardan, herkesin kendine bir nebze olsa da ''hisse'' alması gerekiyor.
kakin@ogungazetesi.com.trOGÜN/13-19.Temmuz.2008/Sayı:81/Sayfa:06
Gazete baskısı için tıklayınız.