20 yıldır Basın Konseyi Yüksek Kurulu Üyesi görevinde, Oktay Ekşi, Orhan Birgit ve Doğan Heper ile beraber önümüzden öyle olaylar geçti ki, hatırlanması bile mesleğimiz adına ''utanç'' veriyor.
Tabii ki, etiği daha doğrusu Basın Konseyi'nin ilkelerini ''ihlal'' eden gazeteciler kim olursa olsun ve hangi gazetede çalışırsa çalışsın, uyarılıyor ya da kınanıyor.
Gerçi, aklananların sayısının daha fazla oluşu, mesleğimiz adına ''sevinç''le karşılanması lazımsa da, ''etik'' daima ''ihlal'' edilme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün bir yazısı ile ilgili sürdürülen tartışma nedeniyle belki de ''etik'' son günlerde bu kadar ''mercek'' altına alınıyor.
Yine Can Paker'in evinde Başbakan ve bazı gazetecilerin davetli olduğu eşli bir yemekteki ''sohbet'' yazarlara konu oluyor.
''Yine Can Paker'in evinde'' diyorum çünkü daha önceleri de, başta Başbakan veya parti liderleri'nin katıldığı bu tür yemekler hatırlanıyor.
Yemekte neler konuşulduğunu, bu sohbette nelerin ''gizli'' kalması gerektiği tam olarak bilinmiyor.
Ancak Özkök'ün yazıları yemeğin gizemini az da olsa aydınlatıyor.
Önemli konuların konuşulduğu, bu arada Sabah-atv'nin alımı ile ilgili Başbakan'ın sözleri ortaya çıkıyor ve bu yüzden ''Yüce Divan'' hatırlatması yapılıyor.
Aslında Özkök, yemeğe katılanların sözleri ve yazıları ışığında konuya dokunduğunu öne sürüyor.
Katılan gazeteciler, pek ayrıntı vermiyorsa da, konuşulanlar parça parça yayınlanıyor.
Burada, kimin meslek etiğini ihlal ettiği tam olarak bilinmiyor.
Her şeyden önce, Başbakan Erdoğan'ın söylediği iddia edilen sözlerin tam olarak gerçekliği şu ana kadar ispatlanmış bulunmuyor.
Ne var ki, bu tür davetlerde atmosfere uyularak, samimi bir şekilde sarf edilen kelimelerin zabıt tutulmadığına göre, ispatlanması da pek ''kolay'' olmuyor.
En azından, iştirakçilerden iki üç kişinin konuşmayı doğrulaması gerekiyor.
Yani öyle anlaşılıyor ki, ''havanda su dövülüyor.''
Sorumlu ve titiz bir gazeteci olduğuna inandığımız Özkök'ün duyduklarını, bir gazeteci refleksi altında sorgulaması kanaatimize göre kesinlikle meslek etiğine aykırı gelmiyor.
Öte yandan, ziyafete katılan gazetecilerin de, ''susma'' veya ''yazma'' haklarını kullanmaları da kendilerini ilgilendiriyor.
Kaldı ki, ''kayıt dışı'' diye tanımlanan ''off the recort'' kuralı da, daima önemini koruyor.
Yani gazeteci, yayınlanmamalı kaydı ile verilen herhangi bir bilgiyi, kullanmaması daima ''meslek etiği''nin başında geliyor.
Tıpkı haber kaynağının açıklanmaması gibi ''yazılmamak şartı'' önem arz ediyor.
Can Paker'in evindeki yemeğe katılanlar arasında Sabah'tan Mehmet Barlas, Ergun Babahan, Nazlı Ilıcak, Milliyet'ten Taha Akyol, Hasan Cemal, Radikal'den Cengiz Çandar'ın bulunması zaten böyle bir ''ihlal''in olmayacağını peşinen gösteriyor.
Ne var ki, ''dilin kemiği yok ki'' bazıları yazmasa bile konuşmuş olması ve Özkök'ün bundan yararlandığı da belli oluyor.
Bu sütunda Peker'in fakirhanesinde neler konuşulduğunu, neler tavsiye edildiğini ve hangi cümlelerin ''saklı'' kalmasının istendiğinin hesabı yapılmıyor.
Gazetecilerin davet edildiği, izlediği hatta bilgi aldığı her gelişmenin böylesi ayrıntılarını medyaya yansıyacağına artık alışmak ve kabullenmek gerekiyor.
kakin@ogungazetesi.com.trOGÜN/11-17.Mayıs.2008/Sayı:72/Sayfa:06
Gazete baskısı için tıklayınız.