Darfur'Daki Çatışmaların Asıl Nedeni Zengin Petrol Yatakları

Daha doğrusu, Türk medyası dolayısıyla kamuoyunun ''Darfur''dan pek haberinin bulunmadığı bir ortamda, ''odak'' noktası kendiliğinden oluşuyor. Her şeyden önce Sudan'ın bir ''sınır'' bölgesi olan Darfur ve dolaylarında zengin petrol yataklarının varlığından bahsetmek gerekiyor. Yani, Darfur'da ne olup bitiyorsa, petrolün etkisinden azade olmuyor. Doğrusu, Darfur bölgesinde yaşananları sorgularken ''hata'' yapmamak veya en azından ''yanılmamak'' çok zor görünüyor. Zira, bölgede; 1980'den bu yana ''çatışmalar'' yaşanıyor. Asıl anlaşmazlığın temelinde ''etnik mücadele'' olduğu öne çıkarılıyor. Darfur Kurtuluş Ordusu, Sudan Özgürlük Hareketi, Adalet ve Eşitlik Hareketi gibi örgütler, Çad Devlet sınırı boyunca uzanan toprakların Sudan'dan koparılıp ''bağımsız bir oluşum'' için, merkezi yönetime karşı ve kendi aralarında savaş veriyor. Sudan'ı kanlı iç savaşa sürükleyen ve başta ABD olmak üzere Batı'nın desteklediği Güney Sudan'daki güçlerle yoğun temas içinde bulunan örgütler, gün geçtikçe ''değişiklik'' arz ediyor. Geçmişe bir bakıldığında, çatışmayı önce isyancıların başlattığı, Arap kökenlilerin kendi silahlı güçlerini kurduğu göze çarpıyor. Darfur'un yani ''Fur Dayan''nın tamamına yakını Müslümanlar'dan oluşuyor. Halkın yüzde 60'ı Arap, yüzde 40'ı Afrika kökenli. Tarihi 1596'lara kadar geri giden bir Sultanlık geçmişi biliniyor. 1916'larda Sudan'a entegre oluyor. ... Ve devreye ''petrol'' girince bu tarihi mirastan hareketle ''bağımsızlık'' isteniyor.

1980'den beri devam eden kanlı çatışmalar son yıllarda neden gündeme taşınıyor? Üstelik ''dünyanın en konkunç insanlık trajedisi'' olarak da pazarlanıyor. Aslında, işin içine ''etnik mücadele'' girince, trajik insanlık ihlali olayları da kendiliğinden doğuyor. 80'li yıllarda yaşanan ''büyük kuraklık'' sonrası, göç hareketlerini de tetiklediği trajik olayların, müsebbibleri yalnız Sudan'lı Müslümanlar'ın olmadığını, ne yazık ki, kendisini ''Hür dünya'' diyen büyük güç kabullenmiyor. 4 yıl kadar önce, ABD ve İngiltere'nin Sudan'a askeri müdahale yolunu açmak için BM Güvenlik Konseyi, insan hakları örgütleri ve medya yoluyla başlatılan kampanyanın oluşturduğu atmosfer, Sudan'ı ve onun Devlet Başkanı'nı doğrudan doğruya ''katıksız'' suçlu göstermeye yetiyor. Aslında, Sudan'a ''rahat bir nefes'' aldırmak istenmiyor. 8 Eylül 1983'te El Numeyri, 30 Haziran 1989'da Sadık El Mehdi'ye karşı yapılan darbeleri hatırlatmak icap ediyor. Sudan Devlet Başkanı Ömer Hasan El Beşir'in darbe ile başa geçmesi, tabii ki, beraberinde ''sakıncalı'' eylemler getiriyor. El Beşir'in Türkiye'ye davet edilip, ziyaretin gerçekleşmesi elbette ''ilginç'' yorumlara hatta iddialara yol açarken, hala tartışılıyor. Ne var ki, ''konuk'' bir devlet başkanına da, ''yabancı orjinli'' ağır ithamların tesiri altında kalarak, yakıştırmalarda bulunmak, ne diplomatik kurallara ne de Türk misafirperliğine hiç de yakışmıyor. Gelip geçmiş bir ziyaretin aslında böylesine bir tesbite yönelmemizin nedenleri arasında başta ABD olmak üzere Batı'nın ne denli bir yıkıcı bir propaganda silahına sahip olduğu ve ''petrol'' denilen gizemli maddenin, nelere sebep olabileceğinin altını çizmekle özetleniyor. Aslında, ABD'nin küresel enerji kaynakları, boru hatları ve enerji kaynakları açısından dünyayı altı bölgeye ayıran, yeni projesinde de Sudan'ın ismi gözleri kamaştıracak kadar parıldıyor. Nitekim, Avrupa Birliği, geçtiğimiz hafta aldığı bir kararla Darfur'a ''Barış Gücü'' gönderilmesini kabul ediyordu. Aslında, AB orjinli ''Barış Gücü''nü NATO'nun eşgüdümünde oluşturulduğu da biliniyor. Böylece, Batı'nın Sudan üzerindeki baskısı, kuvvet gönderecek kadar su üstüne çıkıyor.

 

kakin@ogungazetesi.com.tr
OGÜN/03-09.Şubat.2008/Sayı:58/Sayfa:06





Haberin gazete baskısı için tıklayın.
OGÜNhaber