Her seferinde, ''sadece'' ölümün ölümsüz olduğu vurgulanıyor.
Gerçekten de, ''sadece ölüm ölümsüzdür'' ve ''Her fani mutlaka ölüm şerbetini içmeye mahkûmdur'' desturu da daima benliğimizi sarıyor.
Ne var ki, bazı ölümler, insanı adeta ''boynu bükük'', ''çaresiz'', ''perişan'' ve de ''dermansız'' bırakıyor.
...Ve bazı ölümler, insanın yüreğini dağlıyor.
Bütün gücüne, metanetine ve inancına rağmen, insan sarsılıyor.
Hatta, bazıları trajik bir ölüm karşısında ''Ama bu haksızlık'' diyebiliyor.
Tabii ki, her şey ''nafile'' kalıyor.
Ölenle ölünmüyor ve ufukların ötesine gidilmiyor, sevgili kardeşim Levent Akın ve eşi Şule Akın'ı yitirmenin ardında kaleme alınan bu satırlar, aslında bir perişanlığın ürünü oluyor.
Bu yıl içinde önce Kemal Çapraz, akabinde Esad Edin ve çocuklarının ölüm haberinden sonra, İrfan Ülkü'nün ebediyete göçüşünün acısına alışa bilmenin sanki sınavı verilirken, şimdi ailemizden iki değerimizin hak'ka yürüyüşlerinin ''dayanılmaz'' burukluğu içinde bocalanıyor.
Tek tesellimiz ve umudumuz hayatta kalabilmenin ''inanılmaz'' mücadelesini veren İpek Akın kızımızın yeniden dünyaya göz açması, haberini beklemek oluyor.
Bu arada, acının bir başka türlü paylaşıldığını bizzat yaşayan ailemizin, dost ,arkadaş,komşu,ve akrabaya şükran da ifade etmek gerekiyor.
Sevgili, Levent, sevgili Şule makamınız cennetâ€''i alâ olsun,Eyüp Sultan Hazretleri kabristanında nur içinde yatın. CRA 08.Temmuz.2009 Çarşamba - 15:50:00