Abd Dünyanın Jandarmalığından Vazgeçecek Mi?

Her şeyden önce, ABD'nin gerçekten de ''süper'' bir ülke, ''güçlü'' bir devlet olduğunu ''peşinen'' kabullenmek artık gerekmiyor.
Ne var ki, çeşitli iç ve dış sorunlarla boğuşan ABD'nin, aynı zamanda dünyanın jandarmalığından vazgeçip geçmeyeceği şimdiden tartışılıyor.
Özellikle ''Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi'' ABD'nin hem ''başını belaya sokuyor'', hem de İslam âleminde ''korku'' ve ''endişe'' doğurmaya devam ediyor.
Oysa ABD'nin ekonomik, dolayısıyla siyasi, askeri ve sosyal durumu gittikçe bozuluyor.
Kaldı ki, ABD'nin tarihine şöyle bir bakıldığında, Amerikan halkının temel uğraşısının ''ticaret'' olduğu görülüyor.
1914'te Avrupa'da çıkan savaşın, Amerikan halkında ''şok'' etkisi yarattığı biliniyor. Savaşın, ekonomik ve siyasal etkileri kısa zamanda ve derinden hissediliyor.
Hafif çöküntü geçiren ABD üreticisi, Batılı Müttefikler'in ''mühimmat'' siparişleri sayesinde, bir yıl geçmeden yeniden gelişmeye başlıyor.
İşte bu ''mühimmat'' siparişleri ABD ekonomisinin ''temel fayı'' oluyor.
Yani, ''mühimmat'' siparişlerinin süreklilik kazanması veya kazandırılması ABD'nin dış politikasının da ''temel taşı'' niteliğini kazanıyor.
''Mühimmat siparişi''nin ABD için ne denli değerli olduğunu anlatabilmek için 1933'lere dönmek bütün tereddütleri ortadan kaldırıyor.
1933'de işsiz kalan milyonlarca Amerikalı'nın büyük zamanı ekmek kuyruklarında geçiyor.
Binlerce işçi, iş ve barınak bulmak için ülkede başıboş dolaşıyor.
Hatta sevilen bir şarkının nakaratı ''Kardeşim on sent verebilir misin?'' şeklindeydi.
Aslında, 1960'lar, ABD'nin tarihinde çok önemli adımların atıldığı zamana rastlıyor. 1960 yılına gelindğinde, hükümet vatandaşların yaşamında giderek büyük bir güç oluyor.
1930'lar boyunca Beyaz Saray, büyük bunalımın yaşattığı yaraları sarmak için yasalar öneriyor ve Kongre ile yakın iş birliği yapıyordu.
Pek çok Amerikalı, hükümetin artan rolünü kabullenmekle birlikte, bunun ne dereceye kadar genişleyeceği konusunda anlaşmazlığa düşüyordu.
Demokratlar, hükümetin gücünü, büyüme ve istikrarı güvence altına almak için kullanılmasını istiyordu.
Cumhuriyetçiler ise, hükümetin temel ve gerekli sorumluluğunu kabul ediyor; buna karşılık, harcamaların sınırlanmasını ve bireysel girişimlerin yeniden canlandırılmasını istiyordu.
İşte bu görüşler altında günümüze kadar gelindiğinde, ABD bu seefer Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi ile gezegeni adeta tehdit ediyor.
Afganistan'dan sonra Irak'ta başı büyük belaya girmesine rağmen, İran harekâtından tam olarak hala vazgeçmeyen ABD'nin ''ne yapmak istediği'' pek anlaşılmıyor. ABD'nin ''Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi'' adı ve belki de ''maskesi'' altında ''gizli'' sözde barış girişimleri heyecan ve endişe uyandırıyor.
Her ne kadar ''GBOP'' ile ilgili çeşitli spekülasyonlar ortaya atılıyorsa da, galiba projenin aslını ABD bile tam olarak oluşturamamış hatta başkan Obama tarafından pek benimsenmediği sezinleniyor.

GÖZLER ABD'NİN ÜZERİNDE
ABD, şimdilik bekleyerek sadece bir yandan dünyanın, özellikle Arap ülkelerinin nabzını yoklarken, bir yandan da ''nerede', ''ne zaman'', ''ne'' yapacağının fırsatlarını kolluyor.
Aslında ABD, zaman zaman böylesine ''süper'' mi desek, ''frapan'' mı desek veya ''hassas'' mı desek, ''tehlikeli'' mi desek, projelerini gündeme getiriyor. Bir zamanlar, yine Ortadoğu'yu kapsayan bir ''Güvenlik Kuşağı'' projesi var1dı.
ABD'nin yanı sıra Fas, Mısır, Ürdün, İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye ve Pakistan'ı kapsayan bir ''Güvenlik Kuşağı''nı uygulama çabaları ve aksaklıkları zihinlerden silinmiyor.
Sonra, ''Güvenlik Kuşağı''nı andıran paralel bir proje, ''Yeşil Kuşak'' hatırlanıyor.''Güvenlik Kuşağı'', ''Yeşil Kuşak'' ''Büyük Ortadoğu Projesi'' veya ''Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi'' derken ABD'nin her planı akılları allak bullak ediyor.
Ne var ki, ABD'nin Ortadoğu'daki konumu ile ilgili kuşkular, yeni kuşkular doğuruyor.
Bir kere, Irak'ta ABD'nin başı büyük bir belada... Sanki ikinci bir Vietnam bataklığına saplanmış gibi görüntü veriyor. 2010'da kadar askerlerini çekmesi yeni handikaplar doğurması bekleniyor..

SADECE MISIR...
Afganistan'ı bir kenara bırakarak, ''El Kaide'' tehlikesi de gözönüne alınırsa, ABD'nin projeleri rahatlıkla uygulama şansı azalıyor.
Gerçi ABD şimdilik bir ''muamma'' gibi görünen projesini biraz da Türkiye'ye ve İsrail'e güvenerek ortaya atıyor.
Ne var ki, Davos Zirvesi'ndeki Başbakan Erdoğan'ın beklenmedik tavrı ABD'yi de korkutmuş görünüyor.
Üstelik Fas gibi, sakinleştirdiği Libya gibi Arap ülkelerinden ''olumsuz'' sesler yükselmeyeceği umuluyor.
Madalyonun öbür ucunda Mısır'ın beklenmedik tavrı, her şeyden önce diğer Arap ülkelerine umutsuz olsa da ''cesaret'' veriyor.
Belki de Mısır, uzun yıllardan sonra, ilk defa ABD'ye karşı bir tavır içinde kalıyor.
Çok yaygın görüşlere göre; ABD her şeyden önce, İsrail'in güvenliğinin yanı sıra özellikle Ortadoğu'da petrol ve su yollarını denetim altına almak asıl gayesiyle ''devreye sokmadığı GOP yerine yeni planlar bekleniyor.

YENİ HEDEF SADECE İRAN DEĞİL
Bölgedeki Arap ülkelerine başta ''demokrasi'' olmak üzere ''huzur'' ve ''sükûn'' vaat eden, bir yerde de Bin Ladin'vari eylemler yüzünden potansiyel tehlike görünen ''gücü'' sakinleştirme operasyonlarını başlatması beklenen ABD projeleri, beraberinde bakalım ne sürprizler getiriyor? Dileriz ki, yeni projeler kalıcı ve adil barıştan yana olsun ve de ''Yıldız Savaşları Projesi'' gibi sadece ''tehdit'' amaçlı bir mekanizma oluşturmasın.
Görünen, şimdilik odur ki, ABD'nin aklı fikri başta İran olmak üzere bütün İslam ülkelerine odaklanmış bulunuyor.
Her şeye rağmen, çiçeği burnunda Başkan Obama'nın Bush'un kötü ve acımasız politikasını unutturmaya, barış yönelik projeler peşinde olduğu sanılıyor, en azından belirtiliyor.


 

 

kakin@ogunhaber.com


CRA- 07.Şubat.2009  Cumartesi - 18:07:00

Gazete baskısı için tıklayınız.
OGÜNhaber