Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış, Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikametgahı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m.² lik bir alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m² dir.
Topkapı Sarayı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında kalan tarihsel İstanbul yarımadasının ucundaki Sarayburnu’nda Bizans akropolü üzerinde kurulmuştur. Saray, kara tarafından Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı Sûr-ı Sultâni, deniz tarafından ise Bizans surları ile şehirden ayrılmıştır. çeşitli kara kapılarıyla ve deniz kapılarıyla saray içerisindeki değişik yerlere açılan kapıların haricinde, sarayın anıtsal girişi Ayasofya'nın arkasında bulunan Bâb-ı Hümâyûn (Saltanat Kapısı) dur. Topkapı Sarayı yِönetim, eğitim yeri ve padişahın ikametgahı olması sebebiyle oluşturulan yapılanmaya uygun olarak iki ana bِölüme ayrılmıştır. Bunlar, birinci ve ikinci avludaki hizmet yapılarından oluşan Birun ile iç ِörgütlenme ile ilgili yapılardan oluşan Enderun’dur. Sarayı şehirden ayıran ve Fatih tarafından sarayın inşaatıyla birlikte yaptırılmış olan Sur-u Sultani içerisindeki saray alanına Bâb-ı Hümâyûn’dan girilmektedir. Kapının üzerinde Ali bin Yahya Sofi tarafından yazılmış bulunan celi sülüs hat ile dِört satırlık 1478 tarihini veren bir kitabe mevcuttur. Kitabenin altında ve kapının iç tarafında bulunan II. Mahmut ve Abdülaziz’e ait tuğralardan, kapının birkaç defa onarıldığı anlaşılmaktadır. Bab-ı Hümayun’un iki yanında, kapıcılara ayrılmış küçük odalar vardır. Kapının üstünde 1866 yılında yandığı için günümüze ulaşamayan, Fatih Sultan Mehmed’in kendisi için yaptırdığı kِöşk biçiminde küçük bir daire vardı. Üst katın asıl ِnemi Beytül mâl (Kapı arası hazinesi) olarak kullanılmış olmasıdır. Padişahın ِölen kullarının veya varissiz ölen şahısların servetlerinin sultan hazinesine alınması sistemi olan muhallefat sistemi ile bağlantılı olan bu mekan, sultan hazinesine alınmayan emtianın yedi sene emanete alındığı mekan olarak kullanılmıştır.
Bab-ı Hümayun'dan girilen, asimetrik planlı bu avluya saray-kent-devlet üçlü yönetim sisteminin ikinci derecede ِneme sahip olan yapıları yerleştirilmiştir. Burası halkın belirli günlerde girebildiği ve devletle olan ilişkilerini yürüttüğü bir merkez niteliğindedir. Devlet erkanının at ile girebildiği tek alandır.
Bab-ı Hümayun’u Bab-üs Selam’a bağlayan 300 metre uzunluğundaki ağaçlı yol sultanların Cülus, Sefer, Cuma Selamlıklarına ihtişamla geçtiklerine sahne olmuştur. Bu avlu aynı zamanda Elçi alayları, Beşik alayları ile Valide Sultanların saraya taşınmasındaki Valide alaylarına da sahne olmuştur.
Sol tarafta sarayın ihtiyacını karşılayan odun ambarı ve hasırcılar ocakları bulunmaktaydı. Hamamları, koğuşları, işlikleri, ahırları ile bir bütün teşkil eden bu kısımlar günümüze ulaşamamı؛tır. Bugün bu yapıların yerinde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı elemanlarının lojman olarak kullandığı eczane binası vardır. Bu yapılardan sonra gelen Fatih Sultan Mehmet dِöneminden itibaren Cebehane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi günümüze ulaşmış ender yapılardandır. Cebehane’nin yanından başlayarak sarayın bahçelerine ve çinili Kِöşk’e geçit veren yol boyunca uzanan bu yapılar günümüze tamamıyla değişmiş olarak gelmiştir.
Darphanenin 17.786 metrekarelik kısmı günümüze ulaşmıştır, Darphane Genel Müdürlüğü Damga Matbaası Daire Başkanlığı, Rِleve ve Anıtlar Müdürlüğü ile Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuarı Müdürlüğü bu yapıların bir kısmını kullanmaktadır. Koz bekçileri kapısından sonra gelerek Arkeoloji Müzesi’nin karşısında kalan yapıları Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan kiralayan Tarih Vakfı kullanmaktadır. Darphane binalarının sonunda Kız bekçileri veya Koz bekçileri adı verilen bir kuruluşun yerinin bulunduğu bilinmektedir. Gِrevleri depoların ve haremin dıştan korunması olan Koz bekçiler Ocağı’nın bulunduğu kısımdaki yolun üzerindeki kapı da Koz Bekçiler Kapısı adıyla anılmaktadır. Bâb-ı Hümâyûn’un girişinden itibaren sağ tarafta sırasıyla Enderun Hastahanesi, sarayın Marmara tarafındaki yapılarına ve bahçelerine inen yol ile Dizme ya da Dizme Kapısı denilen kapı, Hasfırın ve Dolap Ocağı vardı.
Kapının girişine yaklaştıkça II. Abdülhamid tarafından meydanın bu kenarındaki duvara taşınan 16. yüzyıla ait Cellat işlemesi gِörülür. Yolun sol tarafında ise avlunun Bab-üs Selam’a yakın kısmında küçük sekizgen köşk biçiminde bir yapı bulunuyordu. Külah biçiminde sivri çatısı olan yapı Kağıt Emini Kulesi veya Deavi Kasrı olarak da tanınmaktadır. Buraya her gün Kubbealtı vezirlerinden biri gelerek halkın verdiği dilekçeleri toplar, dava sahiplerini dinler ve konuyu Divan’a sunardı. Bugün aşağı yukarı bu mekânın bulunduğu yerde saraya giren-çıkan ziyaretçilere yiyecek-içecek servisi yapılan DضSİM’e ait çay bahçesi bulunmaktadır
Surlarla çevrili Saray-ı Hümayun'un yapıları: Otluk Kapısı, Balıkhane Kapısı, Saadet Kapısı, Haseki Hamamı, Alay Kِ؛kü, Zeynep Sultan Camii, Soğukçeşme Kapısı, Ayasofya, Ahırkapı Feneri, İncili Kِöşk, Odun Kapısı, Has Ahır, Hasbahçe, Şevkiye Kِöşkü, Vükela Kapısı, Eski Kayıkhaneler, Sepetçiler Kasrı, Yalı Kِöşkü, Demirkapı, Yalıkِöşkü Kapısı, Yeni Darphane, Darphane Kِöşkü, Babı Hümayun, Gülhane Kasrı, Gotlar Sütunu, Babüsselam, Arz Odası, اinili Kِ؛k, Revan Kِ؛kü, Bağdat Kِ؛kü, III. Osman Kِ؛kü, Sofa Kِ؛kü, Lala Bahçesi, Birinci Avlu, İkinci Avlu, ـçüncü Avlu, Topkapı Sarayı.
İç saraydaki yapılar:
Babüsselam, Mutfak kanadı, Babüssaade, Arz odası, Fatih Kِöşkü, Hekimbaşı odası, Ağalar Camii, İç hazine, Raht Hazinesi, Has Ahır, Kubbealtı, III. Ahmet Kütüphanesi, Sünnet odası, III. Murat Kِöşkü
Topkapı Sarayı, saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok gِörevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman ِönemini kaybetmemiştir. Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Kutsal Emanetler Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir ِönem verilmiştir.
Topkapı Sarayı’nın ilk defa, adeta bir müze gibi ziyarete açılması Abdülmecit dِönemine rastlamıştır. O dِönemin İngiliz elçisine Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar gِösterilmiştir. Bundan sonra Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eski eserleri yabancılara gِöstermek gelenek haline gelir ve Abdülaziz zamanında, ampir üslupta camekanlı vitrinler yaptırılır, hazinedeki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gِösterilmeye başlanır. II. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn’un pazar ve salı günleri olmak üzere halkın ziyaretine açılması düşünülmüşse de bu gerçekleşmemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul آsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlanan Topkapı Sarayı ِönce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir.
1924 yılında bazı ufak onarımlar yapıldıktan ve ziyaretçilerin gezebilmeleri için gereken idari ِönlemler de alındıktan sonra Topkapı Sarayı 9 Ekim 1924 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. O tarihte ziyarete açılan bِölümler Kubbealtı, Arz Odası, Mecidiye Kِöşkü, Hekimbaşı Odası, Mustafa Paşa Kِöşkü ve Bağdat Kِöşkü’dür.
Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken saray 1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren İstanbul Tarihi yarımada içerisindeki tarihi eserlerin en başında gelmektedir. Günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.