Pers İmparatorluğu'nun başkenti olan Persepolis, MÖ 6. yüzyıl sonlarına doğru Pers Kralı I. Darius (Dara) tarafından kurulmuştur. Darius'dan sonra tahta çıkan I. Serhas (Xerxes) ve Artakserkses (Ardaşir) şehri büyüterek harika anıtlarla doldurmuşlardır.
Persepolis'te kral sarayları taşıma toprakla yapılan, tepesi 473 metre uzunlukta, 86 metre genişlikte ve 13 metre yüksekliği olan yapay bir tepe üzerinde bulunmaktaydı. Sarayların bulunduğu bu taraçaya iki geniş merdivenle çıkılıyordu. Merdivenlerin yan duvarları kabartma heykellerle doludur. Gerek Kyros’un Pasargadai’daki anıtsal mezarında, gerekse Persepolis’teki büyük saray kompleksinde Yunan mimarlar ve taşçı ustalar çalışmışlardır.
Kserkses'in taht salonunda, her biri 20 metre yükseklikte olan ve üzerinde 2 metre yükseklikte başlıkları olan 100 sütun bulunuyordu. Başlıklar boğa ve insan şeklindeydi. Sarayın iki büyük sütunla tutturulan kapısının yüksekliği 11 metredir. Kapıdaki sütunların önünde, yüzleri insan şeklinde olan iki boğa heykeli vardır.
Dara'nın Mısır'daki ocaklardan getirilen blok taşlarla yapılmış "Apadama" denilen tören salonu 10.000 kişi alıyordu. Bu kadar büyük bir kapalı salon başka hiçbir sarayda görülmemiştir. Hazine sarayının geniş avlusuna açılan 4 büyük ahşap kapısı vardı ve bunlar renkli ve süslü alçılarla kaplıydı.
Persepolis'te büyük sütun kaideler üzerinde, Perslerin inançlarını yansıtan heykeller vardır. Bunlar iyilik sembolü olan yarı insan bir savaşçı ile kötülük sembolü olan bir canavarın mücadelesini ve iyilik sembolünün zaferini gösterir.
Persepolis'in yakınındaki kayalık dağın yamaçlarında birbirinden 8–10 km uzaklıkta, kayalar oyularak yapılan ve saray görünümlü iki kaya mezar vardır. Frigya kral mezarlarına benzeyen bu mezarlar "Taht-ı Cemşid" ve "Nakş-ı Rüstem" olarak anılırlar. Bunlardan biri Darıus I'in mezarıdır.
MÖ 331'de Büyük İskender Persleri yenerek şehri yaktı. Bundan sonra şehir toprak yığınları altında kendi haline terkedildi. 1930'larda başlayan arkeolojik çalışmalarla şehir yeniden ortaya çıkarılmıştır.