Osmanlı’nın bölgedeki varlığı barış ve istikrarın kaynağı oldu.-Türk askerleri 1915-18 yılları arasında bölgede yapılan savaşlar, ihanetler sonrası Filistin topraklarını terk etti. -Türk ordusunun Filistinden ayrıldı.
1. Dünya Savaşı esnasında Arabistan yarımadasında yaşananlar “Türk milletini arkadan vurmalar” unutulacak gibi değildi. Yemen’de, Hicaz’da, Kanal harekatında, Filistin’de ve Suriye’de Türk ordusu ihanetler çemberinde arkadan vuruldu. Fatura Anadolu insanına çıktı. 1871 yılında Yemen bölgesinde çıkan isyanları bastırmak üzere o bölgeye 1919’a kadar gönderilen Türk askeri sayısı 1.5 milyon civarında. Osmanlı Arşivinde yapılan araştırmalarda 400.000’i aşkın askerimizin hayatını kaybettiği bilgilerine ulaşıldı. Türk ordusunun 1915 ve sonrası Filistin cephesinden ayrılışı ile ilgili savaş fotoğrafları çekildi. İngiliz casuslar vasıtası ile kart baskıları yapıldı. İngilizce alt yazıları yerleştirildi. İngiliz istihbarat Arşivinde bulunan fotoğrafları ABD’nin CİA örgütü aldı ve Amerikan Ordusunun moral bilgi kaynağı olması için “Askeri fotoğraflar.net” (military photos.net) internet sitesinde yayınlandı. ABD’li askerlerin sedece görüş kaynağı olarak değerlendirilen fotoğraflar, bizim dedelerimizin hayat hitayesinden kayda alınan anlar idi.
II. Abdülhamid (Osmanlıca: عبد الحميد ثانی `Abdü’l-Hamīd-i sânî- d. 22 Eylül [1] 1842 – ö. 10 Şubat 1918), Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı ve 113. İslam halifesidir. Bunalımlı bir dönemde tahta çıkan Abdülhamid, Batı'ya karşı dengeci, Doğuya karşı İslamcı politikalar izlemiş, ülke içinde mutlakiyeti güçlendirmiştir.
II. Abdülhamid’in cevabı kesindi: “Filistin’i 100.000 şehid’e aldık. Ancak aldığımız fiyata verebiliriz.” Yahudi Araştırıcı Avram Galenti’nin anlattığına göre, II. Abdülhamid görüşmeden bir gün sonra Yahudi Haham Levi’yi huzuruna çağırtmış, 3 gün arka arkaya akşama kadar mabeyin’de ayakta bekleterek, kabul etmemiş, üçüncü gün Levi ağlayarak huzura girmiş ve padişahın ayaklarına kapanmış, padişah ise; “kalk hain, ne yüzle ülkemi satıyorsun” diyerek onu azarlamıştı. Meseleyi bilmeden aracı olduğunu söyleyerek özür dileyen Levi hadise sebebi ile kırk gün hasta yatmıştı.
Üçüncüsünde ise Ekim-Kasım 1898’de Theodor Herzl, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul ziyaretinde onun aracılığı ile padişah ile görüşmek istemiş, ancak Sultan II. Abdülhamid onu artık huzuruna bile kabul etmemişti.
Yahudîlerin kurduğu Siyonist teşkilâtı, Sultan Abdülhamid‘e müracaat ederek Tevrat’ta kendilerine va’d edilmiş toprak olan Filistin‘de bir Yahudi Devleti kurulması karşılığında, Osmanlı borçlarının tamamını ödemeyi ve amme efkârında lehte propaganda yapmayı teklif etmişti. Padişah, kabul etmediği gibi, bu projeye engel olmak için Filistin’de arâzi satın alarak hazine-i hassa denilen hususî servetine katmıştı.II. Abdülhamid Herzl’in bu tekliflerini red etmekle kalmamış, Filistin’e Yahudi göçünü önlemek için de birçok tedbir almıştı.
Sultan Abdülhamid’i tahttan indirip iktidarı ele geçiren İttihatçılar, önce hazine-i hassa topraklarını devletleştirdiler. Filistin’e Yahudî iskânına da müsaade ettiler. Turkifikasyon politikası takip ederek Osmanlı milletlerinin hepsinin anasını ağlatmakla beraber, Yahudîlere dokunmadılar. Çünki iktidara gelişlerinde mühim yardım görmüşlerdi. İçlerinde hayli Yahudî, Mason ve Dönme vardı. Talat Paşa’nın dostu Yahudî banker Emanuel Karasu, Sultan Hamid’e tahttan indirildiğini tebliğ eden heyette idi.
1917 yılında İngiliz hâriciye vekili Arthur Balfour ile anlaştı. Balfour Deklarasyonu ile İngiltere, Yahudîlerin Filistin’de yurt tutmalarını kabul etti. Suriye cephesi çökünce, Filistin İngilizlerce işgal edildi. Kaidedir ki, işgal topraklarında hususî mülkiyete dokunulmaz. Ama devlet arazisi, yeni devletin olur. Böylece Filistin’de Sultan Hamid’e ait arazi, İttihatçılarca devletleştirildiği için, İngilizlere geçti. Bu topraklara Yahudî iskânı giderek arttı. Artık Yahudîler ihyâ ve satın alma yoluyla diledikleri gibi toprak sahibi de olabiliyordu. Araplar, ekonomik bakımdan zor duruma düşürülerek topraklarını satmaya mecbur edildi. Vaktiyle vergi korkusuyla çok sayıda Arap, toprağını kendi adına tescil ettirmemişti. Tapuda devlete ait gözüken bu topraklar da çeşitli yollarla Yahudîlerin eline geçti.
Kudüs müftüsü Emin el-Hüseynî, İngilizlere karşı Yahudî emellerine engel olacağını düşündüğü Almanlara yanaştı. Hitler ile görüşüp iltifat gördü. Hatta Hitler’in Müslüman olarak Haydar adını aldığı dedikodusunu bile yaydı. Ancak işler tersine döndü. Üste para verseler gelmeyecek bir sürü Yahudî, Hitler sayesinde dünyanın her tarafından Filistin’e akmaya mecbur kaldı. Üstelik Hitler, hayat tarzı çok muhafazakâr olan Doğu Avrupa Yahudîlerini (Aşkenazları) imhâ ederek, dünya Yahudî nüfusunda, belki istemeden, daha modern yaşayan İspanya Yahudîleri (Sefaradlar) lehine bir değişiklik meydana getirdi. Böylece modern İsrail Devleti’nin temelini atmaya bilmeden yardımcı oldu. Belki Amerika’nın istediği de buydu. Nitekim soykırım projesi hayli yol alıncaya kadar Almanların üzerine gitmemesi buna bağlanır.
1948 yılına gelindiğinde Filistin halkının yarıdan fazlası Yahudî ve toprakların da yarıdan fazlası bunlara ait idi. Sıra istiklâle gelmişti. Yahudî çeteler, tedhiş hareketleri ile İngilizleri mıntıkayı boşaltmaya mecbur etti. İngiltere, öteden beri desteklediği Yahudîlerce tongaya düşürülmüş oluyordu.
Neticede Arap devletleri birer ikişer komünistlerin kucağına düştü. Dünya, Sultan Abdülhamid’in ileri görüşlülüğüne bir defa daha hayran oldu. Bu padişahın Arap ülkelerinde çok sevilmesinin, hutbelerde zikredilmesi boşuna değildir. Siyonistler zafer kazanmıştı. Şu kadar ki, her Yahudî Siyonist değildir. Dindarı, ateisti, ılımlısı, şovenisti vardır. Üstelik bir kısım Yahudîler, devleti ancak kıyamete yakın gelecek Mesih’in kuracağı gerekçesiyle İsrail’e karşıdır. Devlet kurmak, Yahudîlerin de hakkı denebilir. Ama bu, bir milletin felâketi ve dünya dengelerinin bozulması pahasına olmamalıydı. Şurası bir gerçek ki, ne İsrail milyonları bulan bir halkı yok edebilir; ne de Araplar dünyanın desteklediği İsrail’i bu topraklardan söküp atabilir.
Filistin asırlık yara kanar da kanar durmadan,
Kana doymadı Yahudi, rahat edemez vurmadan,
Fütursuzca canlar alır, kimseye hesap vermeden,
Biz dirilerde kalmadı ne yürek ne de bir ümit,
Mülkü şahanen kan ağlar, yetiş ey Sultan Hamit!
İsrail artık kuruldu, Amerikadır hamisi,
O Amerika ki sanki dünyanın yeni polisi,
Kan deryasında yüzüyor onun özgürlük gemisi,
Amerika çağdaş vampir, İsrail katil, terörist,
Mülkü Şahanen kan ağlar yetiş ey Sultan Hamit!
Evler yıkılmış, içinde parça parça olmuş canlar,
Bir kan deryasına döndü enkazlardan sızan kanlar,
Defin için kopmuş uzuv arıyor mazlum insanlar,
Çağdaş firavunlar kurdu çocuk başından piramit,
Mülkü şahanen kan ağlar, yetiş ey Sultan Hamit.