Nebatiler

Nebatiler, Eskiçağda Kuzeybatı Arabistan’da yaşayan bir arap kavmi. Asurîler, Medler, Persler ve Makedonya krallarıyle ilişki kurdular. Genellikle çobanlık ve ticaretle uğraşan bu göçebe topluluk, Lut gölü çevresinde yaşıyordu. Makkabiler devrinde Yahudiler ö-zellikle Süleymler ile dost geçindiler. Nabatîlerden kalma kitabelerde Cebeli Harun çevresinde, merkezi Petra olan bir devlet kurdukları anlaşılıyor. Nabatîlerin hâkimiyet alanı Filistin’in güneyine ve doğusuna, kuzeyde ise Edom*a ve Havran’a yayılmıştı. Devletin sınırları bir ara (M.ö. 85-M.S. 34-62) Dımaşk’ı da (bugün Şam) içine almış ve güneyde Kızıldeniz’e kadar uzanmıştı. Nabatî devletinin gerçek kurucusu Aretas Philellen’dir (Hârisat III). Sele fkilerin gerilediği devirde, Nabatîler Romalılar karşısında bağımsızlıklarını koruyarak Filistin’de ticarî nüfuz sahibi oldular: Tedmürlülerle ticarette rakip oldular. Romalıların cumhuriyet devrinde de yerleşik hayata geçerek Fırat, Mısır, Şam ve Mezopotamya arasında ticaret yaptılar. Nabatîlerin bu bölgelerde birçok kitabesi kaldı, imparator Trajanus, lÖ6’da Petra’-yı alınca, Nabatîlerin topraklarının önemli bir kısmı Romalıların eline geçti; Nabatî devleti gittikçe gerileyerek dağıldı.

Nabatî hükümdarının yanında kardeş unvanını taşıyan bir vezir vardı ve hükümdar, birçok kabile şeyhine kumanda ederdi. Kitabelerinde hekimlerden ve şairlerden söz edilir. Nabatîlerde kadınların sosyal hayatta oldukça önemli yeri vardı; serbestçe mal ve mülk sahibi olurlardı. Putperest olan Nabatîlerin en büyük tanrısı Duşara (Zu Şerâ) idi. Ayrıca en büyük tanrıça olan Ellât (El-Lât) ile Manusu, Kayşa, Mutaba ve Hubel adlı tanrıları da vardı. Nabatîler aramî dilini konuşurlardı. Arap olarak kabul edilen Nabatîlerin yazıları arap yazısının başlangıcıdır. İslâmlık döneminde Nabatîler daha çok Suriye ve Irak’ta yaşadılar; bu bölgede yaşayan halktan bedevî ve asker olmayanlara nabatî denirdi.

Dünyanın en gizemli kentlerinden Petra, Nebati Krallığı’nın başkentiydi. Sıra dışı bir halk olan Nebatiler, köken olarak göçebe kabilelerdi. Buraya Arap yarımadasından geldiler, ticaret yollarını kontrol etmeleriyle tanındırlar. MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında burada muhteşem bir kent kurdular ve onu geniş̧ bir ticaret krallığının merkezi yaptılar.

Çölün muhteşem kenti Petra, antik dünyanın en ünlü ticaret yollarından birkaçının kesiştiği bir yerde kurulmuştu. Gazze’den Şam’a, Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne kadar önemli bir ticaret kavşak noktasında olan bu kervan şehri, Arabistan, Mısır, Suriye, Hindistan Yunan ve Roma’yı birbirine bağlıyordu. Nebatiler burada batıda Romalılar ve Helenistik dönem Yunanlılarıyla ve doğuda Perslerle ticaret yapıyordu.

Nebatilerin şöhreti, dönemlerinde dünyanın en zenginleri olmasından geliyor. Tütsü ve baharat ticaretinde maharet kazandılar. Çin’den ve Hindistan’dan getirilen baharatlar, tütsüler, yağ ve parfümler buradan da dünyanın dört bir yanına sevk ettiler. Kervanları Arabistan’dan Akdeniz’e ulaştırıyorlardı. Ticaret sayesinde çok zengin ve nüfuzlu hale geldiler.

Son Nebati Kralı II. Rabbel’in Romalılara yenilmesine sonra Nebati Krallığı, MS. 106 yılında Roma İmparatorluğuna ilhak edildi. Bu bölgeye Hıristiyanlık 4. yüzyılda geldi, Müslümanlar ise 7. yüzyılda. On ikinci yüzyılda kısa bir süre Haçlıların egemenliğine girdi. MS 400 yıllarından sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı gözden düşen Petra, zaman içerisinde unutulup gitti. Nebatiler ise ardında bu kayıp kenti bırakarak yeryüzünden silindiler.

Bin yıldan fazla kayıp şehir olarak kalan Petra harabelerinin görkemine tanıklık eden ilk batılı gezginler 19. yüzyılda gelmeye başladı. Bugün Peru’da yer alan Machu Picchu ile kardeş şehir olan Petra, 6 Aralık 1985 tarihinde UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edildi. 2007 tarihinde de Dünyanın Yeni Yedi Harikasından biri olarak kabul edildi. Bugün buraya “Wadi Musa” adı veriliyor.
OGÜNhaber