Malta'da ilk yaşayan insan belirtileri 1, Neolitik Döneme dayanmaktadır. Yeni Taş Devri insanlarının varoluş kanıtlarına Malta'nın güneyinde, Birzebbuga'nın yakınındaki Ghar Dalam mağarasında rastlanmaktadır.
Arkeologlar bu bölgede önceki dönemlerden kalma geyik, hipopotam ve bodur fillerin kalıntılarını da keşfetmişlerdir. Bu kalıntılar, Malta'nın günümüz Avrupa ve Afrika kıtalarına bağlı olduğu dönemlere aittir. Takip eden koloniler, büyük ihtimalle Sicilya'dan geldikleri tahmin edilen, tapınak inşa eden ırklar (topluluklar) getirmişlerdir. O dönem yaşamış olan Maltalılar, binlerce yıldan sonra bile bugün hala ayakta kalabilmeyi başarmış, hayat tarzları ve medeniyet düzeyleri hakkında bizleri hayrete düşüren yapılar bırakmışlardır.
Araştırmacılar Ggantija'da (Gozo) bulunan tapınakların yeryüzünün en eski, tek başına ayakta durabilen abideleri olarak nitelendirmektedirler. Restorasyon çalışmaları nedeniyle geçici olarak kapalı olan Paola'daki Hypogeum, tarih öncesi dönem mühendisliğinin olağanüstü başarısının bir göstergesi olarak, kayalardan oyulmuş odalar ve labirent geçişleriyle türünün tek yeraltı tapınağıdır. Diğer tapınaklar Mnajdra, Hagar Qim, Tarxien görülmeye değer pek çok yer gibi Malta'nın "Kutsal Ada" oluşu teorisini doğrulamaktadır.
MÖ 800 ile MS 870 yılları arasında Malta, adadaki varlıklarına dair belirgin izler bırakan ve artarda gelen medeniyetlerin beşiği olmuştur.
MÖ 8. yüzyılda Fenikelilerin adaya gelmesi tarih öncesi çağların sona ermesi ve Malta'nın tarih sayfalarına girmesinin müjdecisi olmuştur. Yeni hükümdarlarının ticari becerileri sayesinde Akdeniz komşularıyla artan ilişkiler ve ticaretin getirdiği yararlarla Malta Adaları'nın yalnızlığı da sona ermiştir. Fenikelilerin bölgedeki hakimiyeti MÖ 5. yüzyılda yavaş yavaş sönmeye başlamış ve yerini onları takip eden Kartacalılara bırakmıştır. Kartacalılar MÖ 480 dolaylarında Malta'yı devralmış ve yaklaşık iki yüzyıl hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir.
MÖ 218 yılında Malta Adaları, bölgeye baştan başa yayılarak büyük bir imparatorluk olan Romalıların bir parçası olmuştur. Romalılar döneminde meydana gelen en önemli olay ise hiç şüphesiz MS 60'daki St.Paul gemi kazası ve akabinde de yerel nüfusun yeni bir din olan Hıristiyanlığa geçmesidir. MS 4. yüzyılın sonlarına doğru Malta Doğu Roma İmparatorluğu'nun hakimiyetine geçmiştir.
Arap hakimiyetinin 1090 yılında Normanların istilası ve adayı fethetmesiyle sona ermesine rağmen etkileri 13. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. "Norman" dönemi nispeten kısa sürmüştür ve bu dönemden sonra Malta artarda gelen hükümdarlar dönemine girmiştir.
Şövalyeler
Neolitik dönemden yüzlerce yıl sonra 1530 yılında adaya gelen St.John'un emrindeki şövalyeler beraberlerinde bambaşka, zengin bir kültür getirdiler. St. John şövalyelerinin tarihi, 11. yüzyılın ortalarında başlar. Şövalyelerin gerçek görevi, savunma yapmak, Hıristiyan hacılara kutsal topraklara kadar refakat etmek ve zor durumda olan insanlara yardımda bulunmaktı. Fakat daha sonraları amaçları değişti. Hıristiyan olmayanlara saldırmak en büyük görevleri haline geldi. Şövalyeler Hıristiyanlık dininin askerleri durumuna geldiler. Kutsal topraklardaki bütün kaleleri, büyük arazileri, her şeyi ele geçirdiler ve bir donanma kurdular.
1291'de Müslümanların gelişiyle, şövalyelerin durumu değişti.Rodos'u geri alarak Türklere karşı iki yüzyıl mücadele ettiler ama 1522'de Kanuni Sultan Süleyman Rodos'u ele geçirerek, şövalyeleri adanın dışına sürdü. Yeni bir vatana ihtiyaç duyan şövalyeler 1530'da imparator V.Charles'in verdiği imtiyazlarla Malta'ya yerleştiler. Gelir gelmez ticareti ve sosyal ilişkileri geliştirmeye başladılar, yeni hastaneler yaptılar, en önemlisi de adada güçlü bir kalkınma hareketi başlattılar. Fakat Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'nın geçiş yolları üzerinde bulunan Malta'yı da imparatorluk sınırlarına katmak istiyordu. 1565'te güçlü bir donanma ile Malta'ya geldi ve kuşatma başlattı. Kuşatma 4 ay kadar sürdü. Sonunda Sicilya'dan gelen yardımla şövalyeler galip geldiler. Şövalyeler bu savunmayla Güney Avrupa'nın ve Hıristiyanlık aleminin güvenini kazandılar. Türklere karşı kazanılan bu zaferden sonra, Malta ve Gozo'yu büyük bir şevkle geliştirmeye başladılar. Adalar, bu dönemde mimarlık, sanat ve kültür açısından altın devrini yaşadı. Malta'daki pek çok görkemli yapı bu dönemin eserlerindendir.Valletta şehri, ismini şövalyelerin büyük ustası Jean Parisot De La Vallette'den almıştır. Valletta en erken dönem raylı sistemin kullanıldığı şehirlerden biridir.
Fransızlar
Malta'daki Fransız hakimiyeti kısa ve inişli çıkışlı olmuştur.1798'de adaya gelen Napolyon ve kuvvetleri adalılar tarafından başta iyi karşılanmışlardı. Buna rağmen St. John şövalyeleri tarafından,Fransa'dan gelen devrimci fikirler nedeniyle hiç sevilmediler.
Yeni hakimlerin getirdiği radikal değişiklikler hala kilise ve soylular tarafından yönetilen ve her iki kuruma da sadık yerlilerin gözüne fazla göründü. İlkokulların kurulması ve bunun gibi olumlu yasalar bunu kiliseye karşı bir hareket olarak nitelendiren halkta dengesizlikler yarattı.
Eylül 1800'de Malta'nın özgürlüğüne kavuşmasına yardımcı olmaya gelen İngiliz kuvvetlerinin kuşatmasına kadar Fransızlar gelişlerinden 3 ay sonra ayaklanan halk tarafından Valletta ve Three Cities'in gerilerine sürülmüş ve orada kalmışlardır. Böylece İngiliz filosu Grand Harbour'a girmiş ve 1,5 yüzyıl oradan ayrılmamıştır.
İngilizler
İngiliz hakimiyetinin Malta tarihinde önemi büyüktür. Fransızların kovulması için Maltalılara yardım eden İngilizler kendilerini adanın hakimi olarak buldular fakat başta toprakları ellerinde tutup tutmamakta tereddütlüydüler.
1802'de yapılan bir anlaşmayla Malta'nın St. John düzenine geri dönmesine karar verilmiş ancak halk eski hükümdarlarına geri dönme taraftarı olmamış ve İngiliz himayesi altında kalmak istemiştir. 1814 Paris Anlaşması'yla İngiliz İmparatorluğu'na katılan Malta, İngiltere için Doğu'ya bir atlama taşı olarak stratejik önemini korumuştur. 21 Eylül 1964 yılında bağımsızlığını ilan eden Malta'da İngiliz kuvvetleri 31 Mart 1979 tarihine kadar varlıklarını korumuşlardır..
Günümüz Tarihi
Malta, 1964'te bağımsızlığını kazanmasının ardından Milliyetçi Parti yönetimine geçmiş, aynı yıl İngiliz'lerle yapılan bir anlaşmayla,İngiltere'nin askerlerini beş yıl içinde geri çekmesi kararlaştırılmış, 1965'te de Avrupa Konseyi'ne üye olmuştur.
1971 seçimlerinde İşçi Partisi iktidara gelmiş ve hükümeti İngiliz egemenliğine karşı mücadele eden Dominic Mintoff kurmuştur. Yeni hükümet dış politikada köklü değişikliklere gitmiş, Amerikan savaş gemilerinin Malta'ya uğraması yasaklanmış, Libya ile iyi ilişkiler kurulurken,Sovyetler Birliği veÇin'e yaklaşılmış, bu durum NATO'nun yapmayı vaat ettiği yardımın üçte ikisini, İngiltere'nin de geri kalanını ödemesini sağlamıştır. İç politikada 18 yaşındaki gençlere oy hakkı verilmiş, eşit işe eşit ücret ilkesi benimsenmiş ve 1974'te İngiltere adına bir vali tarafından yönetilen Malta'da cumhuriyet ilan edilmiş devlet başkanlığına Antony Joseph Mamo seçilmiştir.
1976 seçimlerinde devlet başkanlığına Anton Buttigie getirilmiş, genel seçimlerde İşçi Partisi iktidarını korumuştur. Başbakanlık görevini sürdüren Dominic (Dom) Mintoff, Arap ülkelerine daha yakın bir politika izleyerek, Avrupa ile Arap ülkeleri arasında bir köprü olmaya çalışmış, Arap ülkelerinden Libya ve Cezayir, Batı ülkelerinden İtalya ve Fransa'nın Malta'nın tarafsızlığını garanti etmelerini sağlamak istemiştir.
1979'da, İngiliz askeri üsleri boşaltılmış, NATO'dan alınmış borçların ödenebilmesi için Fransa ve Çin'e başvurulmuş ve Çin'den alınan yardım giderek artmıştır. 1980'de Libyalı danışmanlar ülkeden sınır dışı edilmiş, ardından, İtalya ile Malta'nın tarafsızlığını gerekirse askerle korumayı güvenceye alan bir savunma antlaşması imzalanmıştır. 1981'de de eski NATO sarnıçlarından Sovyetler Birliği'ne yararlanma hakkı verilmiştir. Aynı yıl yapılan seçimlerde İşçi Partisi, Milliyetçi Parti'den daha az oy almasına karşın, seçim sisteminin sonucu iktidarını sürdürmüş, ancak 1987 Mayıs'ında yapılan seçimleri kazanan Milliyetçi Parti 14 yıllık İşçi Partisi iktidarına son vermiştir.
1 Mayıs 2004'te Avrupa Birliği'ne üye, 1 Ocak 2008'den itibaren de Avro Alanı'na dahil olmuştur.
Malta yemekleri
Malta'nın geleneksel mutfağının büyük kısmini her şeyden evvel balık ve sebze oluşturur. Tavsan etiyle yapılan yemekler bugün çok aktüel. Ada üzerinde çok az doğal koşullarda yaşayan hayvan bulunmakta, dağ tavşanları bu nedenle çok nadir ve çok küçüktür. Ada mutfağı tarihsel olarak birçok kültürün adaya etkisi olması nedeniyle oldukça zengin ve çeşitlidir. Kim önceden Sicilya, Afrika yada Türkiye’de bulunduysa ada mutfağını yadırgamayacak ve birçok tat tanıdık gelecektir.
Uzun zaman Malta mutfağı meraklıları yoktu, bir köy kahvesinde turist olarak bu çeşitleri bulmak mümkündü, yanı özelliksizdi. Ama son yıllarda ada mutfağı meraklıları arttı ve tabi adanın geleneksel yemeklerine dönük restoranlar açıldı.
Tabi ki turistik yerlerde tanınmış Fastfood ve İtalyan mutfağına yakın yemekleri menülerinde bulunduran restaurantları da vardır. Elektrikli fırınlar adaya gelmeden önce yemekler küçük toprak bir tencerede sıcak taşların üzerinde yapılırdı. Hala et çeşitleri bu alışkanlıktan kalma olsa gerek yavaş yavaş pişirilir.
Mezeler
Malta'da meze olarak en çok çorba ikram edilir. En bilineni Minestra, adı İtalyan Minestroneyi hatırlatmaktadır. Başka bir sebze çorbası da Quarabaghli, kabaktan yapılır. Aljotta çok az restaurantlarda sunulur. Bir çeşit balık çorbasıdır ve biber, sarımsak, domates ve pirinçten oluşur.
Çorba sevmeyenler için hobz biz-zeijt. Ekmek hakiki zeytinyağı ile sunulur. Üzerine ton baliği, soğan, sarımsak, domates ve gebreotu sürülür. Sıkça domates dolması biber ve kabakta meze olarak sunulur.
Şarap
Turist olarak üzüm bağlarıyla adada karşılaşılmasa da, üzüm bağlarının çok eskiye dayanan bir geçmişi olduğu biliniyor. Johanniterler adaya geldiklerinde üzüm bağları ekimini adaya yaydılar. Malta şarapları yüksek kalitesine rağmen fiyatı oldukça uygundur. En değerli şarap bugün hala adada üretilen kırmızı La Vallette Vin Rouge şarabıdır.
Beyaz şarap olan Verdala Bianco Secco ve Verdala Moscato da önereceğimiz şaraplar arasındadır. Verdala Rose ise sert, meyve tadında pembe renkli şaraptır.
SAFRANLI DENİZ MAHSULLERİ RİSOTA (MALTA)
Malzemeler:
•400 gr arbonio pirinci
•200 gr karides
•1 adet soğan
•200 gr iç midye ( kabuğuyla pişirilmiş temizlenmiş )
•4 diş sarımsak
•200 gr hindistan cevizi sütü
•200 gr tereyağ
•300 ml sek beyaz şarap
•3 yemek .kaşığı mascarpone yoksa krem peynir
•1 lt tavuk suyu
•200 gr havuç ( küçük küp doğranmış )
•0/5 gr safran
•Yeterince parmesan
Pesto için:
•60 gr çekilmiş fesleğen
•80 ml zeytinyağ
•40 gr dolmalık fıstık
•2 diş sarımsak
•50 gr parmesan yaprakları
Hazırlanışı:
Bir kapta tereyağının yarısını ısıtın, soğanı ve sarımsağı soteleyin, pirinci ilave edin, bir dakika karıştırın, beyaz şarabı koyun, yarısını çektirin, safranı ve havucu ilave edin, yavaş yavaş kaynamakta olan tavuk suyundan ilave edin, karıştırarak pişirin, azaldıkça tavuk suyu koyun, Pirinçler pişince kalan tereyağını, sütü veya hindistan cevizi sütünü koyun, midyeyi ve karidesi ilave edin mascarpone veya krem peyniri ilave edin, parmesan yaprakları ve pestoyla servis edin.