Kerbela

El Kerbela eyaletinin başkentidir. Müslümanlığın Şii ve Alevi Mezheplerinegöre Mekke, Medine ve Necef'ten sonraki en kutsal şehirdir. Kerbela Savaşı (Kerbela Olayı) burada cereyan etmiştir.

Kerbela kelimesinin kökeni ile ilgili olarak birçok iddia ortaya atılmıştır. Birçok kimse tarih öncesi Asur lisanında (Akadca) karb (yakın) ve ala(Aramice: Allah) kelimelerinden türediğine inanır. Bununla birlikte aralarında coğrafyacı Yakut el-Hamavi'nin de bulunduğu bir grupArapça karbalat (yumuşak toprak) kökeninden geldiğine inanmaktadır. Ayrıca Farsça kaar (çalışmak) ve bolo (daha yüksek) kelimelerinden türediğine inananlar da vardır.
    
Kerbelâ Olayı ya da Kerbelâ Savaşı, 10 Ekim 680 (Hicri: 10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbelâ şehrinde,İslam peygamberi Muhammed'in torunu Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi halifesi I. Yezid'e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir.

Bu savaş Şiî ve Alevî inanışının belkemiğini oluşturan en önemli olaylardan biridir. Muhammed'in kızı Fatıma'nın Muhammed’in kuzeniAli'den olma oğlu İmam Hüseyin'in ölümü, Şiîlerce her sene Aşûre Günü'nde yâd edilir.

Muhammed'in 632 yılında vefat etmesinden sonra Müslüman toplumunun başına kimin geçeceği kaygısı baş gösterdi. Müslümanların bir kısmı ilk olarak Ebu Bekir'in halifeliğini kabul ettiler. Ebu Bekir'den sonra sırasıyla Ömer bin Hattab, Osman bin Affan ve Ali bin Ebu Talib'in halifeliğini kabul ettiler. Bununla beraber bir kısım Müslümanlar Muhammed'in kuzeni ve damadı olan, çocukluğundan itibaren evinde büyümüş ve onu korumak için kendi hayatını tehlikeye atmış olan Ali'nin ilk halifelik için daha doğru bir seçim olduğunu düşünüyorlardı.

Müslümanların bir kısmı Ali'nin yanlış olduğunu düşünmekle beraber kendinden önceki halifeleri kabul ettiğine inanırlar. Bununla beraber kendi halifeliğine kadar hiçbir savaşa katılmayışı diğerlerini halife olarak kabul etmediğine yorulur. Osman asiler tarafından öldürülünce Ali başa geçti. Osman'ı halife kabul edenler onun katilini bulana kadar Ali'yi halife olarak kabul etmeyeceklerini söylediler ve Müslüman toplumu ilk kez iç savaşa sürüklendi. İslam Devleti, Ali ve Muaviye önderliğinde ikiye bölündü. Ali, 661 yılında Haricilerden Abdurrahman ibn-i Mulcem tarafından gerçekleştirilen bir suikastte hayatını kaybetti ve iktidar 20 yıllığına düşmanı Muaviye'nin eline geçti.

Muaviye, oğlu Yezid'in kendinden sonraki halife olarak kabul edilmesini daha hayatteyken garantiye almaya çalıştı. Taraftarlarına Yezid'e bağlılık yemini ettirdi. Yezid başa geçince ilk iş olarak Medine valisine bir mektup yazarak Hüseyin bin Ali'ye değil, kendisine itaat etmesini, aksi takdirde bunu canıyla ödeyeceğini bildirdi. Bu arada Hüseyin Kûfelilerden kendisine bağlılıklarını sunan mektuplar alıyordu. Kûfe'ye gelip halife olduğunu ilan ederse Hüseyin'i destekleyeceklerini söylüyorlardı. Hüseyin bu teklifleri ciddiye aldı ve Kûfe'deki taraftarlarının gerçekte olduğundan çok daha fazla olduğunu zannetti. Yaklaşık 70 taraftarı ve ailesi ile Kûfe'ye doğru yola çıktı.

Sayıca fazla olmayan Kûfeli taraftarları Yezid'in yandaşları tarafından bastırıldı. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbelâ'da Yezid'in 4500'e yakın adamıyla karşılaştılar. Burada meydana gelen savaşta Hüseyin ve taraftarlarının hepsi öldürüldü ve ailesi esir alındı.

Şii ve Alevî Müslümanlığında bu olayın çok önemli yeri vardır. Onlara göre Ali'nin oğulları yenilmez savaşçılardır, çok yüce şahsiyetlerdir ve halifelik makamının su götürmez sahibidirler. Sünni Müslümanlığında da en yüce sahabelerden ve dört büyük halifeden birinin oğulları oldukları için çok yüce şahsiyetlerdir ve dini liderler olarak kabul edilirler. Sünnilere göre de seçilmemiş ve zorla başa gelmiş bir halife tarafından katledilmişlerdir.

Muhammed sağlığında Ali bin Ebu Talib ve sonrasında da oğullarını kendinden sonraki halifeler olarak atadı ancak iktidar baskıyla başkalarının eline geçti. Muaviye öldüğünde adil düzenin tekrar sağlanması için bir fırsat doğdu.

Muaviye'nin oğlu Yezid, Hüseyin'in iktidarda hak iddia etmesinden korkuyordu. Bu nedenle bir elçi göndererek kendisine itaat etmesini istedi. Hüseyin bu teklifi reddetmesinin bir görev olduğuna inanıyordu. Medine'den Mekke'ye doğru hac için yola çıktı.

Bu arada Kûfe'den kendisini destekleyeceklerine dair mektuplar aldı. Sancağını açıp hakkı olanı almak amacıyla yönünü Kûfe'ye çevirdi. Yolun bir kısmını aşmıştı ki Yezid'in Kûfe'ye Ubeydullah bin Ziyad'ı vali olarak atadığını ve Ubeydullah'ın Hüseyin'in amcası oğlu olan elçisi Muslim bin Akil'i yakalayıp öldürttüğünü, beraberinde bir ordu gönderdiğini, Kufelilerin savaşmaktansa itaat etmeyi yeğlediklerini öğrendi.

Buna rağmen yoluna devam etti. Öldürüleceğini biliyordu ancak ölümünün Yezid'in kötülüğünü dünyaya ispat edeceğini düşünüyordu. Kûfe yakınlarındaki Kerbelâ'da kamp kurdu.

Kuşatma
Yezid'in valisi İbn-i Ziyad'ın 30 bin kişilik orduyu Hüseyin'in üzerine gönderdi. Askerler kampın etrafını sardılar ve Hüseyin ile görüşmelere başladılar.

Hüseyin, kuşatmanın kaldırılmasını, kendisi ile birlikte ailesi ve taraftarlarının da Irak'ı terk etmesine izin verilmesini istedi. Ordunun komutanı Ömer bin Sa'd bu teklifi makul buldu ve üstlerine iletti. Bu teklif İbn-i Ziyad'ın da hoşuna gitti ancak yönetimde söz sahibi olan Emevilerden Şimr bin Zi'l-Cevşen, Bahteri bin Rebia ve Şeys bin Rebia karşı çıktılar. Ömer bin Sa'd'a Hüseyin ve beraberindekileri öldürmesini, yoksa kendi canından olacağını söylediler.

Muharrem ayının 7'sinde Ömer bin Sa'd çemberi daralttı ve kampın suyollarını kesti. Muharrem ayının 9'unda, kampın su kaynakları tükendi ve önlerinde sadece savaşmak ya da teslim olmak seçeneği kaldı. Hüseyin, Ömer bin Sa'd'a sabaha kadar ibadet etmek istediklerini söyledi ve bu nedenle mühleti uzatmasını istedi. İbn Sa'd isteğini bir kez daha kabul etti.

Hüseyin adamlarına, teslim olmaya niyeti olmadığını, savaşacağını söyledi. Sayıca çok yetersiz oldukları için, öldürülecekleri aşikârdı. Yine de hepsi ölmeyi tercih etti. Hüseyin herkesin kampı terk edip, gece karanlığından yararlanarak kaçmakta serbest olduğunu söyledi ancak hiçbiri yerinden kıpırdamadı.

Savaş
Ertesi sabah Hüseyin'in adamları düşman ordusunun ön saflarına yanaşıp teker teker düşman ordusundaki akrabaları ve arkadaşları ile konuştular. Savaşmamalarını istediler. Hüseyin düşman askerlerine uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşma öylesine etkili oldu ki, Yezid'in generallerinden Hûr, devasa düşman ordusunu terk edip, Hüseyin'in bir avuç ordusuna katıldı.

İbn Sa'd diğer adamlarının da saf değiştirmesinden korkup, Hüseyin'e ilk oku atarak savaşı başlattı. Savaş önce düello şeklinde cereyan etti. Hüseyin önce Temim bin Kahta ile savaştı. Onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Sonra Arap âleminin korkulan savaşçısı Zeyd bin Ebtahi'yi ikiye böldü.

Hüseyin'in taraftarlarından ilk olarak Hur, Habib bin Mezahir gibi Hüseyin'in ve babası Ali bin Ebu Talib'in yakın arkadaşları döğüştüler ve birer birer hayatlarını kaybettiler. Bunlardan sonra Hüseyin'in akrabaları dövüştüler. Ölenler arasında Hüseyin'in oğlu Ali Ekber, kardeşi Hasan'ın oğlu Kasım, tek taraftan kardeşi ve sancaktarı Abbas (Alemdar) da vardı. Bu arada Yezid'in ordusu da çok fazla kayıp vermişti.

Kadınlar ve çocuklar çadırlarda birbirlerine sarılmış, savaşın bitmesini bekliyorlardı. Hüseyin'in oğlu İmam Zeynelabidin de, savaşamayacak kadar hasta olduğu için çadırdaydı. Hüseyin diğer oğlu Ali Asgar henüz altı aylıktı ve susuzluktan ölmek üzereydi. Hüseyin oğlunu kucağına aldı ve Yezid'in ordusunun karşısına dikildi. Çocuğa bir yudum su vermelerini istedi. Ama Hurmala bin Kâhil, Ömer bin Sa'd'ın emri ile çocuğu okla vurdu. Boynundan vurulan bebek oracıkta can verdi.

Hüseyin'in Vefatı
Hüseyin oğlunu gömdükten sonra tekrar düşmanın karşısına çıktı ve onları teslim olmaya davet etti. Birebir savaşta çok fazla kayıp veren Ömer bin Sa'd'ın ordusu Şimr bin Zi'l Cevşen'in emriyle toplu hücuma geçti ve her taraftan ok ve mızraklar Hüseyin'in üzerine yağmaya başladı. Sinan bin Enes en-Nehai veya Şimr bin Zi'l Cevşen kafasını kılıçla keserek Hüseyin'i öldürdü. Kafası mızrağa takıldı ve herkese gösterildi. Üzerindeki değerli eşyalar alındı ve yarı çıplak bırakıldı.

Sonrası
Ubeydullah bin Ziyad'ın emri üzerine Hüseyin'in cesedi atlara çiğnetildi. Daha sonra Yezid'in askerleri çadırlara girdiler ve kampı yağmalamaya başladılar. Ölen 72 kişinin cesediEl-Gadiriye köylüleri tarafından ertesi gün defnedildi.

Ertesi gün kadınlar ve çocuklar develerle yargılanmak üzere Kûfe üzerinden Şam'a götürüldüler. Çok kötü muamelelere tabi tutuldular. Açlık ve susuzluğun üzerine Hüseyin ve askerlerinin kaybının acısı da eklenmişti. Yezid'in bu kötülükleri yapmaktaki amacının Hüseyin'in destekçilerinin ne hallere düştüğünü gösterip, halkın desteğini kaybetmesini sağlamak olduğu söylenir.

Bununla birlikte Kerbelâ'dan Kûfe'ye ve Kûfe'den Şam'a yapılan yolculuklarda Hüseyin'in kız kardeşi Zeynep bin Ali ve oğlu Zeynelabidin her fırsatta Yezid'in neler yaptığını ve Kerbela'da işlenen suçları Müslümanlara anlattılar. Yezid'in mahkemesine çıkarıldığında Zeynep büyük bir cesaret örneği sergileyerek Yezid'in halifeliğinin geçersiz olduğunu ilen etti ve Hüseyin'in Yezid'e başkaldırısını övdü.

Tutuklular bir sene Şam'da tutuldular. Hüseyin'in 4 yaşındaki kızı Sakine bin Hüseyin acıya dayanamayarak vefat etti. Yerel halk tutukluları hapiste yalnız bırakmadı ve Zeynep bin Ali ile Ali bin Hüseyin her gelen ziyaretçiye Hüseyin'in haklı davasını anlattılar. Günümüz Suriye ve Irak'ına denk gelen topraklarda Yezid aleyhtarı oluşumlar baş göstermeye başladı. Durumdan endişelenen Yezid tutukluları serbest bırakarak Medine'ye gönderdi. Yaşananlar kulaktan kulağa yayıldı ve Kerbela Olayı günümüze kadar Aşurâ Günü'nde yâd edile geldi.

Kerbelâ'da yaşananlar her yıl Şiî ve Alevîler tarafından muharrem orucu tutmanın yanı sıra törenler şeklinde, bir kısım Sünni Müslümanlar tarafından da tören yapılmaksızın (yalnızca mevlidokunarak ve muharrem orucu tutularak) anılır. Yas tutma savaşın gerçekleştiği Muharrem ayının 10'unda (Aşure Günü) doruğa çıkar. Bu günde konuşmalar yapılır, yapılanlar tiyatro şeklinde canlandırılır ve ağıtlar yakılır. Hüseyin'in neden hayatını feda ettiği özellikle vurgulanır. Baskıya ve zulüme teslim olmadığı belirtilir. Ayrıca Caferi Şiîler, 10 Muharrem Aşura Gününde Hüseyin'e yardım edemedikleri ve onun çektiği acıya engel olamadıklarından dolayı kendilerini sırtlarına zincirle vurarak dövünürler. Aynı şekilde Muhammed'in torunu Hüseyin'in Kerbelâ'da öldürülmesi hadisesi, Sünnilik'te de üzücü bir olay olarak kabul edilip, Yezid Sünni cemaat içerisinde sıklıkla yerilse ve Sünnilikte isim olarak neredeyse hiç kullanılmasa da Ehli Sünnet inancında yas tutmak câiz olmadığı için Kerbela Olayı, Sünnilik'te Şiâ'dakine benzer bir şekilde her yıl törenlerle anılmaz.

Ali bin Ebu Talib ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı sonrasında İslam Devleti ikiye bölünmüştü. Ali yönetiminde başkenti Kûfe olan ve Muaviye yönetiminde başkenti Şam olan iki devlet kurulmuştu. Ali'nin bir Harici tarafından öldürülmesi, daha sonra Hasan bin Ali'nin baskıyla halifeliği Muaviye'ye bırakmak zorunda kalması, en sonunda da Hüseyin bin Ali ve Yezid arasında gerçekleşen Kerbelâ Savaşı ile bu ayrım derinleşmiş ve İslam'da mezhep ayrılığının temel nedenlerinden biri olmuştur.

Filozof ve sosyolog İbn-i Haldun'a göre Hüseyin akıllı ve içtihat sahibidir. Yani ayet ve hadisleri anlamaya ve doğru şekilde yorumlamaya muktedirdir. Ona göre adaletli bir halife olmayan Yezid'in saflarında savaşmak caiz değildir. Hüseyin'e karşı asker göndermesi fâsıklığını kuvvetlendirir. Bu nedenle Hüseyin'in şehit, ecirli ve sevaplı olduğunu belirtir.

Kerbelâ Olayı; Alevî ve Şiî coğrafyada birçok edebi ve müzikal esere konu olmuş, mersiye gibi yeni türlerin doğuşuna neden olmuştur.
OGÜNhaber