YaşamıBaybars Karadeniz'in kuzeyinde doğmuş bir Kıpçak Türküdür. 1223 yılında doğmuştur. Altın Ordu Hakanı ve Cengiz Han’ın torunu Berke Han’ın damadı idi. Kendi yerine geçecek oğluna da Berke adını vermişti. Rivayete göre Moğollar tarafından Kıpçak steplerinde (Deşt-i Kıpçak) yakalanmış ve esir olarak Bizans tüccarlarına satılmıştır. Köle olarak Kahire'ye getirilmiş, Eyyubiler'in hassa ordusuna alınmıştı. Zeka ve yeteneği ile kısa zamanda kendini gösterdi.
Ayn Calut MuharebesiBaybars'ın devleti olan Memlükler, İslam Tarihi'ne Moğolları tek yenebilen devlet olarak geçmiştir. Moğollar Memlükler'le karşılaşmadan önce Harzemşahlar, Anadolu Selçuklu Devleti gibi büyük Türk-İslam devletlerini etkisiz hale getirmiştir. Bu da Moğollar'ın ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
Baybars Moğolların bu gücüne rağmen Moğollar'a 1260 tarihinde Ayn Calut'ta ilk yenilgilerini tattırıp ilerlemelerini önemli ölçüde durdurdu. Moğollar ile yapılan bu çatışmada, öncü birliklerine kumanda ediyordu.
SultanlığıAyn Calut Muharebesi'nden sonra Sultan Kutuz ona, vadettiği Halep valiliğini vermedi. Bunun üzerine Baybars bir av sırasında Kutuz'u öldürttü. Kutuz ölürken Baybars'ı sultan ilan etti. Baybars, hükümdarlığının birinci yılında (1261’de), Moğollar tarafından öldürülmüş olan Abbasî halifesinin yerine aynı aileden başka birini getirerek, Mısır Abbasî Hilafetini kurdu.
1260’ta hükümdar olup. 1277'de ölümüne kadar hüküm süren Sultan Baybars zamanında Mısır Türk Devleti en kudretli devrine ulaştı. "Devlet it'Türki" yani "Türk Devleti" adını ülke adına ekledi ve bu adı ilk kullanan ülkenin hükümdarı oldu.
Cesur bir asker olan Baybars, kudretli bir hükümdar ve iyi bir idareci olduğunu gösterdi. Hayatı boyunca bir tarafta Haçlı'lar elinde bulun Suriye ve Filistin 'de ve diğer taraftan da Moğollar idaresine girmiş Hristiyan ve Müslüman ülke ve krallıklaraında Mogol idaresine kadar mücadele verdi.
1263'de Baybars Haçlıların kurmuş olduğu Frank Kudüs Krallığı'ndan ufak kalıntı olarak ellerinde kalan arazilerin merkezi olan Akka kalesini kuşattı; fakat bu kaleyi ele geçirmeyi başaramadı. Buna rağmen (Arsuf, Hayfa, Sfada, Yafa, Askalon ve Kayseriya'da Haçlılarla çatışmalara girdi. Buralarda bulunan kaleleri eline geçirip kaleleri yıktırıp, liman varsa doldurtup buraların sonradan tekrar bir savunma mevkii olarak kullanılamamasını sağladı ve bu şehirlerin çoğu Baybars'ın fethinden sonra önemlerini kaybettiler.
1266da Baybars Moğol İlhanlılara tabi olmayı kabul eden Kilikya'da bulunan Küçük Ermenistan Kralı I.Hatuma karşı sefer açarak bu ülkeyi ve Küçük Ermenistan'in başkenti Kozan (Sis) şehrini zaptetti. Böylece Haçlıların elinde bulunan Antakya ve Trablus-şam tecrit edilmiş oldu.
1268da Baybars ordusuyla Antakya şehrini kuşattı ve 8 Mayis'ta şehir teslim oldu. Baybars şehrin kalesini yıktırıp şehrin savunmasina giren Hristiyan ahalinin çoğunu esir aldı. Bu srada Birinci Haçlı Seferi sonucu Antakya Prensliği'ne atanmis olana Prens IV. Boemondo Antakya'da bulunmuyordu. Baybars ona bir şiddetli ve ayrıntılı şekilde Antakya'da neler yaptığını anlatan bir mektup göndererek "Eğer orada bulunup ne yaptığımı görse idin, annenin seni hiç doğurmamış olmasını arzu ederdin." diye bitirmisti. Boemondo'nun elinde hala Trablus-şam kalesi bulunmaktaydı ve Baybars bu kaleyi kuşatmaya koyuldu.
Fakat bu sırada Avrupa'da Antakya kalesinin düşüp Antakya Prensliği'nin ortadan kaldırıldığı haberi yayılmıştı. Haçlılık ruhu yeniden canlandı ve (Galler ülkesini ve İskoçya'yi sindirmiş olan) İngiltere Kralı Edward I idaresinde Dokuzuncu Haçlı Seferi orduları denizden Mayıs 1271'de Filistin'de Haçlılar elinde kalan Akke limanına geldiler. Baybars Trablus-şam kuşatmasını bir barış imzalayarak bıraktı. Yeni Haçlı orduları Mogol İlhanlılarla bir muteffiklik aradılar. Fakat bu Haçlı orduları Baybars'a karşı hiçbir başarı kazanamadı. Bazı kaynaklara göre Baybars İngiliz Kralı I. Edward'ı zehirletmeye çalıştı ama bu da başarısız kaldı. Nihayet 1272de I. Edward Filistin'den ayrıldı.
1277de Baybars İlhanlı Moğollara tabi olan Anadolu Selçuklu Devleti'ne hücum etti. Ordusunun başında Elbistan'da bir Moğol ordusunu yendi. Anadolu’da Moğollara karşı direnişe geçen Türkmen beyliklerini destekledi ve sonra Kayseri’ye kadar ilerledi. Anadoluda'ki Türk beyleri yeterince desteklemeyince, Anadolu'daki arazi kazançlarını geride birakarak kendi merkezinden daha fazla uzaklaşmamak için Şam’a döndü. Anadolu Beylerinin Baybars'a yardım etmemesinin nedeni Moğollar'dan çekiniyor olmalarındandı. Moğollar onlara son derece acımasız davranmışlardı. Taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmayacak sözü de Moğolların felsefesini ortaya çıkarmaktaydı.
Altın Ordu ve Bizans ile de siyasi münasebetler kuran Baybars, Haziran 1277’de, 54 yaşında öldüğü söylense de derviş kıyafetiyle bir gece ansızın sarayını terkedip doğduğu topraklara gittiği de rivayet edilmektedir.
Orta çağ tarihinin en büyük ve örnek hükümdarlarından biri olarak anılan Baybars, devlet teşkilatında büyük bir reform yapmış, Haçlıları Yakındoğu’dan sürüp çıkarmıştı.
İmar ve kültür katkılarıBaybars çok etkin bir devlet idarecisi olup Memlüklü Devleti sınırları içinde çoğu günümüze kadar kalan çeşitli imar ve kültür projeleri uygulatmışır. Devletinin en önemli iki şehri olan Kahire ve Şam arasında atlı ulak sistemi kurmuş ve bu sistem için enfrastrüktür kurumlarını (yollar, menzil istasyonlari vb.) kurmuştur. Böylelikle hayatın, iletişim ve ulaşımın çok yavaş olduğu bir dönemde Kahire ile Şam arasındaki bir mesajın dört günde gitmesini sağlamıştır. Diğer ulaştirma projeleri olarak ülkesindeki köprüleri, su ulaşım kanalları ve limanlari yenileştirtmiş ve yeniden kurdurmuştur. Ülkesinin tarımına katkida bulunma hedefiyle eski sulama yollarını tamir ettirip; yeniletip; yeni sulama kanalları açtırmıştır. Kahire'de ismini taşıyan çok güzel bir mimarili Baybars Camii'ni yaptırmıştır. Şam'da bulunan türbesi ve yanındaki Zekeriya Medresesi onun adına yapılan ünlü mimari eserlerdendir.Zekeriya Medresesi'ne bağlı olan Zekeriya Kütüphanesi günümüze kadar gelen çok sayida önemli ilimsel yazma eserleri içinde bulundurmaktadır.
Baybars Kahire'de ve ülkesinde İslam alimlerine ve ilim adamlarına büyük destek sağlamıştır. Örneğin tıp araştırmalarıyla ünlü Arap tıp doktoru "İbni Nefîs"'in patronu idi. İsmi İslam dünyasında, özellikle Misir ve Suriye'de ölümünden sonra bir kahraman olarak anılmaktadır. Katkılarını ve savaşlarını anlatan Sirat al-Zahir Baibars (El-Zahir Baibars'ın hayatı) adlı hatıra eseri Arab edebiyatında popüler bir eser olarak önemini korumaktadır.