Başkanlık sisteminin getirdiği bu yeni ve bir o kadarda kritik bir kurum olan İletişim Başkanlığı, daha öncesinde müdürlükler ile koordinasyon sağlamaya çalışan; Türkiye’nin tanıtımından halkla ilişkilere varana kadar atıl ve düzensiz yapıları, çok daha etkin ve faydalı hale çevirmiştir.
İletişim Başkanlığı’nın Kamu Diplomasisi Dairesi Başkanlığı, Basın ve Yayın Dairesi Başkanlığı, Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı, Tercüme Dairesi Başkanlığı, Yönetim Hizmetleri Dairesi Başkanlığı, Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı, Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliği ile tüm iletişim gereksinimlerinin planlanabildiği ve yürütülebildiği yeni kültür sayesinde; Kamuoyunun ve ilgili makamların zamanında ve doğru bilgilerle aydınlatılması için gerekli bilgi akışını sağlamak ve bunların kamuoyu üzerindeki etkisinin belirlenmesine ait hizmetleri yapma hususunda görev ve sorumlulukları vardır. Prof. Dr. Fahrettin ALTUN ise bu görev birimlerine başkanlık etmenin yanı sıra Türkiye'nin dış tanıtım faaliyetlerini yönlendirmek, uluslararası platformlarda, uluslararası kamuoyunun doğru bilgilendirilmesine yönelik kamu diplomasisi yöntem ve araçlarını kullanarak, stratejik iletişim ve tanıtım faaliyetleri konusunda kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamaktadır.
Ülkemiz insanından tüm dünya mazlumlarına yedisinden yetmişine ve 195 ülkede kiminin aşk ile kiminin muhabbet ve sevgiyle desteklediği ve bir o kadar da imrendiği Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’a hitaben destek, teşekkür, mektup, pusula, belge ve dokümanlar, arz ve talepler maalesef hakkıyla başkana ulaşmıyordu. Sadece CİMER aracılığıyla yapılan yazışmalara çevrimiçi cevap veriliyordu.
Cumhurbaşkanlığına gönderilen tüm yazışmalar biryerde toplanıyor ve ardından geri dönüşüme atılıyordu. Geri dönüşüm konusunda;“Cumhurbaşkanlığı tarafından şu ve/veya şu kadar kazanım sağlandı” şeklinde haberler servis ediliyor, bahis edilen kazanım ise özünde bir kaybı ifade ediyordu. Fakat bu aslında büyük bir ayıptı.
Hele hele yazma yolunu tercih etmeyen direkt Cumhurbaşkanımıza sözlü olarak hitapta bulunmaya çalışılanlara ise; ne yapmaya çalıştığını anlamak yerine bu kişiler itilip, kakılıyor bazen de darp ediliyordu. Konuşma yapılsa da bu bir iletişim değil, aksine bir gürültü şeklinde gerçekleşiyordu. O zamanlar iletişimin başındakilere kimse taş atmıyor, saldırmıyor ve hatta varlığından bile rahatsız olmuyordu. Çünkü tanınmadıkları gibi işlerinin de ehli olmadıkları aşikârdı. Şu an Sayın Altun’dan şikayetçi olanların da sesi neredeyse hiç çıkmıyor. Yani geçmiş zamanda iletişimin sadece adı kalmıştı.
Fakat şimdi durum çok farklı…
Çünkü Cumhurbaşkanımızın yanında doğru bir iletişimci var. İletişimi öğrendiği gibi uygulayan, uyguladığı gibi de iletişimde sürekliliği sağlayan, sadece bir iletişimci değil iletişime hocalık eden biri var.
Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Fahrettin ALTUN dönemi bu iletişimsizliğin aslında nasıl düzeltilebileceğinin dersini tüm iletişimcilere göstermektedir. Yazılan tüm mektuplara artık cevap veriliyor, sosyal mecralarda, haber sitelerinde ve gazetelerde yazılanlara da sert tepki vermek yerine hemen olayın gerçeği kamuoyu ile paylaşılıyor. İnternet ortamında yapılan ve suç teşkil eden paylaşımlar nedeniyle 5651 sayılı internet ortamından yapılan suçlarla ilgili kanun işletilirken, gazetelerde kamu zararına neden olan haberler ile karşılaşıldığında da basın kanununa başvuruluyor.
Yurt içinde ilgili kurumlar ile devletimizin ve milletimizin itibarını gözeten Sayın Altun, aynı zamanda küresel düzeyde de itibarımızı koruyup, kollamaktadır. Artık ülkemiz iletişimi, Türkiye hakkındaki propaganda faaliyetlerini takip eden, değerlendiren ve bunlara karşı sorumlu kamu kurumları ile işbirliği yaparak, gerekli tedbirleri alan doğru bir İletişim Başkanıyla yönetilmektedir. Tüm bu başarı ve mücadelesine rağmen eleştirilere maruz bırakılması sureti ile yıpratılmaya çalışılmasına bir iletişimci olarak anlam verebilmem mümkün değil. Bu bir art niyet mi yoksa yine birilerinin bu güçlenen iletişim bağına karşı bilinçli suikast girişimi mi?
Defaatlerce kez ifade etmiş olduğum; “Siz eğer itibarınızı korumaz iseniz birileri sizin itibarınızı ayaklar altına alır.” sözümün ne denli haklı bir haykırış olduğunu bir kez daha fark etmiş olmakla birlikte,ülkemizde atılan bu doğru adımların haklı savunucularından biri olmayı da kendime şiar edinmemiz gerektiğini ayrıca ifade etmek isterim.
Sayın Altun öncesi dönemlerde birileri itibarımızı da korumanın, ülkemize yapılan saldırılara cevap vermenin Cumhurbaşkanının görev ve sorumluluk alanına girdiğini zannediyorlardı. Bu köhne ve dayanaksız düşünceyi Sayın Altun görevini layıkıyla yaparak çürütmüştür. Bir iletişimcinin ne yapması gerekiyorsa tümünü kanunlar çerçevesinde bir bir gerçekleştirmeye başlamıştır.
Bu iletişimcilik kültürünün miras olacağını unutmamamız gerekir. Kültürün temeli, iletişimin mitlerini oluşturmaktadır. Kültürün aktarım yolu ve dolayısıyla iletişim amaç ve araçları ile kadim tarihimizden gelecek nesillere iletimini değerlendirdiğimizde; bu meselenin devlet şuuruna tarihi bir katkı ve örnek oluşturduğuna da tanık olmaktayız. Bu iletişim geleneğinin devlet temayülüne geçmesi ile gelecekteki başkanlık süreçlerinde de ülkemiz insanı, kamu diplomasisi ve dahi kültür geçmişimiz ile geleceğimize değerli katkılar sağlayacağını da göz ardı etmememiz gerekir.
Böylelikle İletişim Başkanlığı’nın görevini layıkıyla yapmasıyla; ülkemize başkanlık eden Cumhurbaşkanımızın ülkeyi yönetmek olan asil görevini daha iyi ve güvenli bir şekilde yapma imkânı da oluşmaktadır. Bu sayede ülkemiz ve dünya toplumlarına doğru enformasyon sağlamış bir bürokrasi sunmaktadır.
Usta ellerde yeniden imar edilen iletişim kültürümüzün başarıları ile buluştuğumuz bu günlerde; mesnetsiz ve pespayece yapılan saldırılarla Sayın Altun ve temsil ettiği kurum yıpratılmaya çalışılmaktadır. Vicdan ve akıl sahibi tüm vatan evlatları şu gerçeği bilmelidirler ki amaçları başkalarınca belirlenmiş olan bu zevatlara karşı, kumpas ve suikast girişimlerine bilinçli ve doğru iletişim kanalları ile tepki verilmesi milli görevimizdir. Bu toprağın çocukları bu ve benzeri saldırılardan daima güçlenerek çıkmış ve yine feraseti ile geleceği aydınlatacaktır.
Unutulmamalıdır ki İbrahim Kalın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Başdanışmanlık görevi yürütmektedir. İkilem yaratmak için Sayın Altun’un sözde İbrahim Kalın’ın önüne geçmesinden dem vuran aklı kıt kimseler, yine Sayın Erdoğan ile Altun’un açıklamalarının gazetelerde yan yana yer almasından rahatsızlık duyduklarını yazanlar, çizenler ve söyleyenlerin amacı pek tabi bilinen gayesi malum kimselerdir.
Düşünce ve duygu alışverişi olmadan iletişim olmaz ve iletişimin olmadığı yaşam alanlarında başarıyı yakalamak imkânsızdır. İletişim Başkanlığı yapan biri iletişim enstrümanlarından uzak durur ve ivedi meselelerde açıklama yapmaktan imtina ederse, görevini yapmadığı gibi kurumu ve pek tabi kurumunun amaçlarına da aykırı hareket etmiş olmaz mı? Doğru iletişimcinin yükümlülüğü daima güncel iletişim enstrümanlarını kullanarak katkı sağlamaktır. Acaba birileri için bundan daha başka bir yol ile mi görevini yapması gerekiyor? Bunu baskılayan kimselerin iletişimden bir haber olduğunu sanmıyor ve fakat amaçlarının ülkemizin menfaatine olmadığının çok açıkça göründüğünü vurgulamak isterim.
Altun’un resmi açıklamaların yanı sıra özel günler ve bayramlarda da kişisel mesajlar yayınlamasından rahatsız olanlar da var. İletişimciler olarak üniversitede öğrendiklerimizi sahada uygulamak adına sizleri daha çok rahatsız etmeye devam edeceğiz…
Emin olabilirsiniz…