Yazı tura milletvekillerinden oluşan saz ekibi Tatvan da devrim şehitleri için saygı duruşunda bulunurken fikri de zikri de aynı olan bir başkaları da Türk bayrağını taşıyanlara müdahale ediyor. İbrahim Tatlıses'in sahne aldığı bir sünnet düğününde ise yere saçılan paralarımız ayak altlarında geziniyor. Bu yaşanan olay karşısında tepki vermek yerine ekonomik kriz düğünleri de vurdu ve dolar yerine düğünde 5 ve 10 liralar saçıldı yorumları yapılıyor. Kimse Atatürk'ün resmi olan paraların yerlere saçılmasına tepki vermiyor.
Ne oluyor bize neden milli ve dini duygularımızı yitiriyoruz? Üstadın Gençliğe hitabesini okuduğumda bu olanların gerçek nedeni ile bu günlerde ve yakın zamanda bizim kuşağımızın yaptığı yanlışlıkların nedenini anlayabiliyorum.
Gerçek Müslümanlığın ''ne idüğü''nü ve ''nasıl'' ını gösterecek bir gençliğin yetişmemesi için gençliğin önüne konulan setten duvarlar başımıza gelen her kötülüğün nedenidir.
Benim gibi düştüğümüz hallerin nedenini anlayabilmeniz adına Necip Fazıl Kısakürek'in gençliğe hitabesini Üstad'ın ağzından sizlere bir ayna misali aktarmayı uygun gördüm.
Buyurun Üstad ve siz baş başasınız...
GENÇLİĞE HİTABE
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... ''Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!'' şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd,fetih ve hâkimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allahın, Kur'ân'ında ''belhüm adal'' dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri, yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün ''dikey''leri ''yatay'' hale getirecek bir nida kopararak ''mukaddes emaneti ne yaptınız?'' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik... Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında ''Hâkimiyet Hakkındır'' düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik...
Emekçiye, ''Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!''; Kapitaliste ise ''Allah buyruğunu ve Resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!'' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan ve bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslâm da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, müzahrefat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hâsılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve tel biyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara ''siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!'' diyecek ve gerçek Müslümanlığın ''ne idüğü''nü ve ''nasıl'' ını gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik... Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!... Allahın selâmı üzerine olsun...
NECİP FAZIL KISAKÜREK CRA 08.Temmuz.2009 Çarşamba - 15:47:00