Esas Cumhurbaşkanını Açıklıyorum

Banka memurunun, çavuşun ve öğretmenin oğlu cumhurbaşkanı oluyor da neden bir tornacının oğlunun cumhurbaşkanı olması birilerinin kanına bu kadar dokunuyor anlam veremiyorum.
Yalnız şunu biliyorum ve görüyorum ki! Allah-u teala hiç bir kapitalistin oğluna bu ülkede cumhurbaşkanı olmayı nasip etmemiş ve de böyle giderse nasip de etmeyecek gözüküyor.
Şimdi bir telefon konuşmasına şahit oldum. ''Esas olanla seni tanıştıracağım'' diyor bir dostum telefondaki dostuna, ben de odamda köşemi yazıyorum. Birden aklıma ''esas'' kelimesinin ne anlama geldiği takıldı ve tamamen ''esas''a takıldım. Ama o kullanılan ''esas'' beni hiç rahatsız etmedi. Hatta o kullanılan ''esas'' ne kadar anlamsız olsa da tribe girmek yerine üretmeyi tercih ettiğimden benim köşeme bir anlam kattı.
Bu güne kadar seçilen cumhurbaşkanları hep babalarıyla anıldı ama bu evlatları yetiştiren analarla hiç anılmadı. Bence ''esas'' cumhurbaşkanlarımız bu güne kadar bu ülkeye cumhurbaşkanı yetiştiren analarımızdır. Ve dolayısıyla son cumhurbaşkanımız Abdullah Gül değil bence onu bu kadar akıllı, bu kadar ülkesinin refahı için kurnaz yetiştiren Adeviye Hanım'dır.
Hatta Adeviye annemizin Orduevi'nde düğün merasimlerine katılacak şekilde başını bağlaması ilginçtir. ''Acaba, canım annem oğluna bir zarar gelmesin diye mi yoksa başörtü bağlama şeklini değiştirdin?'' diye resmine bakıyorum şu anda...
Belli, resmine baktığımda Osmanlı kadını olduğun, belli. Hatta ''Bana söz verdi tüm toplumun cumhurbaşkanı olacak oğlum'' diyerek tüm ülkemize ciddi mesajlar verdin. Büyüklerin sözünün dinlenmediği bu günlerde bu köşemden haykırıyorum, ''Cumhur sana minnettardır.''
Atatürk, bu ülkenin evlatlarıyla Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle çıkarak Cumhuriyet'i kurarken ''Cumhurun başına tornacının oğlu gelemez.'' diyerek anayasaya bir madde mi ekledi?
Hayır. Peki, bu sapma sapan lafı neden söylediniz o zaman by ukalalar, neden?
Tornacının oğlu Cumhur'un başı ve başkomutan olamaz diyenler bu söylemleri ile Cumhuriyet'i kuran Atatürk'ün iradesini hiçe saydıklarının farkına hiç mi varamadılar?
Bence ve hatta sizce Ahmet Hamdi oğlu Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı Makamı'na ''tornacının oğlu'' olarak ''oturabiliyorsa'' bu sonuç Cumhuriyet'in bir başarısı olarak değerlendirilmelidir.
Cumhuriyet sayesinde cumhurbaşkanı olarak yüce başkomutanlık makamına oturan bir şahsın Cumhuriyet'e karşı olması kesinlikle ve kesinlikle mümkün olamaz. Böyle bir durum olsa bile bu olaya müsaade edilemez. Ama gereksiz yere ''Cumhuriyet elden gidiyor'', ''şeriat geliyor'', ''laiklik elden gitti'', ''İran oluyoruz'', ''kamusal kuruma saygısızlık'', ''başörtülüler oraya giremez'' gibi sözlerle rejime sahip çıktıklarını söyleyerek rejimimize zarar verenler yakında sahneye tekrar utanmadan ve sıkılmadan çıkacaklardır. Bu yaptıklarıyla rejime fayda sağlama niyetinde olmayan ve kendilerini Atatürkçü olarak gösteren (((İn)))'cüler Atatürk'ün değerlerini hiçe sayarak bu ülkeye zarar vermeye devam edeceklerdir.
''Bir tornacının oğlu''nun Cumhurbaşkanı olamayacağını iddia edenler halkımızdan er meydanında, yani sandıkta gerekli cevabı aldıklarını söyleyenlerin karşısında bir cevap bulamayanlar derin bir sessizliğe büründüler.
Tornacının çocuğunun da cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunu ve başkomutan olduğunu görebilmek, cumhuriyetin ve eşit demokrasinin nelere kadir olduğunu hepimize göstermiştir. Ülkemizde ''artık muhtar bile olamaz'' denilen kişiler Başbakan, ''tornacının oğlu cumhurbaşkanı olamaz'' diyenlere rağmen ''tornacının oğlu'' başkomutan olmuştur.
Bu ülkede hep birileri zaten bir şeyler der ama önemli olan Allah-u tealanın yazdığı neyse onun olacağını bilmemiz ve o şekilde hareket etmemizdir.
59. hükümetin Ak Partili milletvekillerinden İstanbul milletvekili Yahya Baş yerel seçimler öncesinde Güngören Ak Parti'de İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu'nun ve birkaç vekille beraber yapılan bir toplantıda masa üzerinde gördüğü grubumuza bağlı gazetemizi eline alarak tasvip etmediğim bir şekilde, ''bu tür gazetelere itibar etmeyin. Bunlar seçim gazeteleri bu gün varlar, yarın yoklar'' diyerek konuşmuştu.
Tabii, gazetenin sahibinin yani bendenizin orada olduğunu bilmediğinden benim cevabım karşısında bayağı şaşırmıştı.
Yahya Baş'ı şaşırtan ve mazlumun ahını almamanın gerekli olduğunu ispatlayan cevabım aynen o zaman şöyle olmuştu;
Sayın vekilim ben gazetenin sahibi Ferhat Yıldırım. Allah kısmet ederse ben bu gazeteyi bu günden önce de çıkartıyordum ve bu günden sonra da çıkartacağım. Siz vekil olduğunuz müddetçe sizin makamınıza bu gazeteyi yollayacağım ve de sizler de bunu göreceksiniz.
O gün, bu gün oldu ve ben Allah'ın izniyle sözümü tuttum ve Sayın Yahya Baş'a gönderdim.
Hatta kendi kendime verdiğim sözü Türkiye geneli ve KKTC'de merkez dağıtım vasıtasıyla dağıtılan Türkiye'nin haftalık ulusal gazetesini bu hayatta biricik annelerimiz ile rahmetli olan babalarımız farklı olmasına rağmen tek abim olan esas abimin destekleriyle kurduğum Ogün gazetesiyle de tescilledim.
Onun için kimse ve kimse büyük konuşmasın. Onun için; ''Büyük lokma ye (de), büyük söz söyleme.''

 

fyildirim@ogungazetesi.com.tr
OGÜN/02-09.Eylül.2007/Sayı:36
OGÜNhaber