Büyük İslam Devleti Ve Gıd Gıd Gıdak

Tam tamına 6 haftadır köşe yazılarımı Mekke ile Medine şehirlerinden yazdım. Hatta bazı okurlarımın kutsal topraklardan yazdığım köşe yazılarından sıkıldığının farkında olarak kutsal topraklardan gözlemlediğim bu farklılıkları bile ülkemizin zenginliği olarak kabullendim.

 

Mekke ve Medine'den başka diyarlardan bahis edilmesinden keyif alacak insanların olmasından rahatsız olmamak gerekir düşüncesiyle bizim kelamlarımızdan rahatsız olmalarından kutsal topraklar da bile rahatsız olmadık.

 

Allah (cc) bizlere kısmet etti ve peygamber efendimizin huzuruna varabildik ve onunla aynı ortamda namaz kılmanın haklı gururu ile onurunu yaşadık.

 

Umre ziyaretimiz bitti ve ülkemize gelir gelmez yazdığım köşe yazımda da eşim ve dostlarımla yapacağım muhabbetlerde de kutsal yerlerin çevresindeki olumsuzlukları değil buradaki güzellikleri anmaya gayret göstereceğim.

 

Yalnız yurdumuz insanına fayda sağlayacak umre ve hac organizasyonları ile alakalı konuyu işlemeden ise geçemeyeceğim.

 

Türkiye'den Hac ve Umre ziyaretlerini yapmak için özel şirketler ile görüşen vatandaşlarımızın ''sizleri dört â€'' beş yıldızlı otellerde konaklatacağız. Özel gezilerle maneviyatı hocalarımız eşliğinde sizlere en güzel şekilde yaşatacağız'' sözlerine inanmamaları gerekliliği yaptığım umre ziyaretim esnasında ispatlandı.

 

Türk vatandaşlarımız pazarlama teknikleri ile getirildikleri kutsal topraklarımızda kendi kaderlerine terk ediliyorlar.

 

Buradaki tek suçun ise özel umre ve hac organizasyonu yapan özel şirketlerde olmadığı bu keşmekeşin baş aktörlerinin ''DİYANET'' ile ''TÜRSAB'' olduğu da özel şirketler tarafından zikrediliyor. Hatta Diyanet organizasyon bozuklukları konusunda özel şirketleri, özel şirketler ise Diyanet ile Türsab'ı suçluyor.

 

Özel şirketler ile gelen vatandaşlarımız da durum böyle iken Diyanet ile gelen hacılarımız da da durum pek farklı gözükmüyor. Diyanet ile gelen vatandaşlarımız da görevli hocaların vicdanına bırakılmış. Özel şirketlerin beyanatlarına göre Diyanet ancak özel şirketlerden kendisine maddi pay almaya, Türsab ise değişik yöntemlerle birkaç şirketin gelirlerine katkı sağlamaktan başka bir çalışma yapmıyor.

 

Fiyat politikasının ise özel şirketler tarafından verilen hizmetlerin kalitesinin düşmesindeki en büyük etken olarak görülüyor.

 

Bir özel şirket yetkilisi aynen şu ifadeleri kullanıyor; ''Diyanet Türk vatandaşlarına kutsal topraklarda hizmet vermek yerine Türkiye de cami hocaları vasıtasıyla umre ile hac vazifesine gidecek müşteri bulma yarışı yapmaktadır. Tabi bu organizasyon da biz özel şirketlerin elini kolunu bağlamaktadır. Onların veremeyecekleri hizmetleri vatandaşlara taahhüt etmesi üzerine özel şirketlerde Diyanet gibi yapamayacakları vaatleri vererek pastadan pay alma yarışına giriyorlar'' diyerek Diyanet'in ticari bir şirket gibi hareket etmesi yerine asli görevini yapmasının gerekli olduğunu vurguluyor.

 

Tüm bu olumsuzluklara rağmen ise vatandaşlarımızın Mescid-i Nebevi'yi rehbersiz ziyaret etmelerine rağmen gözyaşlarına hâkim olamadıkları, Kaderine terk edilen Uhud'a gittikleri zaman ise Hz. Hamza ile yan yana savaşıyor gibi kendini hayal ve his dünyasına kaptırdıkları görülüyor.

 

Kutsal topraklarda yaşanan hatalar bizim hatamız, yanlışlar bizim yanlışımız düşüncesiyle yetkililerimiz bu yanlışlıkları düzeltmek için çalışmaları acilen başlatmalıdır.

 

Madem mağdur olan vatandaşlarımız bizim vatandaşlarımız ve mağdur edende biziz. O zaman hataları düzeltmek de başkasına değil, bize düşer. İşte bu düşünce ile gözümüze çarpan hususları düzeltmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Yaptırıcı ve zorlayıcı kanunlar çıkararak kendi kendimizin maneviyatımızı gölgelememize izin verilmemelidir.

 

Medine'li genç bir Müslüman kardeşimizle Arapça bilen bir arkadaşım yardımıyla görüştüğümde, kendisine, ''Osmanlı desem kendisi için ne ifade ediyor'' diyerek bir soru sordum. ''Osmanlı deyince aklıma büyük İslam devleti geliyor'' cevabı beni gerçekten o zaman çok gururlandırmıştı. Büyük İslam devleti Osmanlı'nın torunları olarak kutsal topraklarda organizasyon konusunda bir keşmekeş içerisinde olmamız ise aynı şeklin aksine benim gururumu zedeliyor.

 

Zaten Suudi Arabistan'da tüm İslam devletleri üyeleri Müslümanlar birbirleriyle aynı dili konuştukları için anlaşabilirken, bizler el işaretleriyle kendimizi anlatma çabası içerinde zorluk çekiyoruz. Bir de iletişim eksikliğimize ek olarak organizasyon bozukluğu bizleri tam bir keşmekeş'in içine itiyor.

 

Bin Dawood mağazasından yumurta almak için mağaza görevlisinin karşısında gıd gıd gıdak diyerek ellerini koltuk altına alarak tavuk işareti yapan yaşlı Türk vatandaşımızın bu hale gelmesine sebep nedir acaba!!??...

 

 

 

 

 




CRA 02.Ekim.2009 Cuma - 01:34:00
OGÜNhaber