Zülf-ü yâre dokunuyor yazılar…

"Sussan olmuyor, susmasan olmaz,
Dil dursa hakîm bey tende can durmaz!
Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz,
Kaleme tedbir koma tek, durmaz…" der Sezen Aksu…
 
Bazen böyle oluyor insan…
Zülf-ü yâre dokunuyor yazılan…
Ama olmuyor be dokunmadan,
Dokundurmadan…
İşte o zaman,
Aşağı tükürsen zarar,
Yukarı tükürsen ziyan…
Yutkunabilirsen dayan,
Susabilirsen; sustuğuna yan…
Halbuki yapılan; sadece fikri beyan,
Her beyan haddi aşan…
Var mıdır acep;
Şaşırmadan,
Şaşı bakarken bile apışmadan 
Tedibe dik duran,
Sakala damlatmayan, bıyığa sıçratmayan, 
Kaleminden kan damlayan,
İnandığı doğruda emin emin adımlayan,
Yalnızlaşma riskini kana kana yudumlayan,
Var mı?..
Var ise beri gele,
Ve, baş tacı edile…
Hal-i pür melâl böyle ise,
Çalakalem yazılar artık bir nostaljiyse,
Söylenen kem, yazanlar kemter kimse…
Hadi buyur,
Şimdi yaz da göreyim!
Söylenmeyen sözleri ben neden söyleyeyim,
Söylenen hak sözle bile niçin tedip edileyim!..
En iyisi mi,
Ahmet Kaya'dan gideyim.
Ve,
"Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok yoruldum.
Siz benim neler çektiğimi,
Nereden bileceksiniz!.." deyip, gerçeklikten kaçayım.
"Raksediyor bir peri, 
Mey sunuyor dilberi.
Fıkır fıkır her yeri,
Safâ geldiniz dostlar,
Ye, iç, gül eğlen dostlar…"  diyerek magazine sardırayım…
 
Klişe kavram ve hamasi sözleri sevmem,
Pek de kullanmam…
Sadece işime gelince ve yazarken ihtiyacım olursa kullanırım.
Ama bu pragmatist bir yaklaşım diyebilirsiniz,
Deyin,
Değildir demiyor; aksine, aynen öyledir diyorum!
Mesela;
Yine bir seçim atmosferindeyiz,
Tüm partiler belediye başkan adayı açıklıyor.
Gazeteler, televizyonlar süreci afili sözlerle aktarıyor;
"Filanca partinin ağır toplarından birisi olan falanca kişi feşmekanca şehre başkan adayı gösterildi"
Burada geçen "ağır toplarından birisi…" kavramsallaştırması hep ilginç gelmiştir bana…
Yahu sokağa çıksan,
Ve mahalleden birine "mahallemizin toplarından birisi" veya "ağır toplarından birisi" desen dinime imanıma cinayet sebebi olur!
Ama konu siyaset olunca,
Bu niteleme, kastedilen kişi için iftihar ve gurur vesilesi oluyor.
Bu da yetmiyor,
Yemin ediyorum o kişinin yürüyüşü bile değişiyor,
Sanki İstanbul'un fethinde kullanılan Şahî Topların mucidiymiş gibi muamele görüyor.
Ah ulan siyaset,
Sen nelere kadirsin!..
Yanına eklenen bir kelimesiyle merdut bir kelamı makbul ve müreccah hale getiriyorsan;
Ağına düşürdüğün bir insanı ne hale getirirsin; düşünmek bile istemiyorum valla…
 
Bu arada,
Her Salı ve Çarşamba partilerin Meclis Grup toplantıları oluyor.
Hiç kaçırmam,
Kaçırdığımı ise sonradan mutlaka izlerim.
Parti başkanlarının konuşmalarını yazanları hep merak etmişimdir.
Neden mi?
Bize, zaman zaman Hasan Can Kaya'nın "Konuşanlar" isimli programı tadında bir komedi dinletisi yaşattıkları için…
Mesela geçen hafta Bahçeli ne dedi biliyor musunuz?
Hem de metaforik-aforizmatik alıntılarla…
"Her ceviz yuvarlaktır ama her yuvarlak ceviz değildir.
Rüzgarsız havada bir fırıldak dönüyorsa mutlaka bir üfleyeni vardır.
Gece yarısında kümesten gürültüler geliyorsa muhtemelen bir tilki iş başındadır."
 
Bakar mısınız ya,
"Yuvarlak-muvarlak, fırıldak-mırıldak, ceviz-meviz"havada uçuşuyor.
Sanki Meclis ve grup konuşması değil de liselerarası münazara yarışması…
Acaba diyorum,
Yazanlar, bunları yazarken çok eğleniyorlar mı…
Ya da, "Patron bu cümleyi kurunca,  kesin hafta boyu gündem olacak ve ceviz üreticileri alkış tutacaktır" mı, demişlerdir acaba…
Yoksa diyorum,
Bu metin yazarları gündemden düşen bazı özdeyişleri yeniden gündeme getirmek  gibi bir misyon mu edinmişler acaba…
Mesela "kırdığın ceviz bini aştı" gibi,
Mesela "ipiyle ceviz kırmak" gibi,
Mesela "dam üstünde ceviz kırmak" gibi,
Anadolu'da aşikare ve yalın şekilde söylemekten hicap edilen bazı eylemleri anlatmak için sığınılan teşbihleri hatırlatmak,
Ve Türkçe'nin zenginliğinden dem vurmak mı istemişler ki…
Yahut da "al sana bir kaya/Nerene dayarsan daya" kabilinden lafın âlâsını sokarken;
"Üstüne mi alındın kardeş,
Halbuki biz tecahül-ü arif sanatı yaparak, unutulan Türk Edebiyatına katkı sağlamak istemiştik.
Demek ki yaran varmış ve gocundun…" demek mi istemişler acaba…
Yahu ben de mi böyle söz sanatı yapsam yoksa…
Mesela ben de bir mütefekkir olsam ve desem ki;
Her kuşun eti yenmez ama her yenen et kuş değildir.
Her cacıkta hıyar vardır ama her hıyardan cacık olmaz.
Her fırıldak yuvarlaktır ama her yuvarlak fırıldak demek değildir.
El bombası yuvarlaktır ama her yuvarlağı bomba sanırsan, elinde patlar.
Bir gece yarısı, birisi dam üstünde ceviz kırıyorsa, Amazon'da bir ceviz ağacı üfleniyor demektir…
 
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek demiş ki:
"Bu babamızın parası değil, milletin parası. 
Gösterişten uzak, mütevazı kamu anlayışına mecburuz. 
Bütçede 2,7 trilyon lira açık vereceğiz arkadaşlar. 
Onun için lütfen tasarruf tedbirleri konusunda maksimum hassasiyet gösterin. Makam araçlarınızı satıp, Togg alabilirsiniz…"
Kime demiş?
Valilere…
Valiler dinlemiş mi?
Tabi ki dinlemişler…
Peki dinleyip geçerler mi yoksa gereğini yaparlar mı?
Yaparlar; hem de ivedilikle…
Kesinlikle yarından itibaren "filanca ilin falanca valisi bilmem ne marka lüks aracını satıp milli ve yerli aracımız TOGG'u makam aracı yaptı" şeklinde, fiyakalı görüntüler eşliğinde afili haberleri okuyacağız.
Başka?
Başka tasarrufa ne hacet; TOGG alındı ya…
Bizler de Sezen Aksu'dan ilhamla deriz ki;
Gülümse hadi gülümse,
Belki şehre tasarruf gelir,
Ferrari'sini satan bilge mutasarrıf,
TOGG'u makam aracı eyler…
Bir güzel şehir olur yazılarda,
İsraf biter, iklim değişir, Akdeniz olur,
Gülümse…
Ah Şimşek ah,
Sen, o "makam araçlarını satın TOGG alın" sözünü etmeyecektin…
 
Günün Modası
Atatürk'e hakaret etmenin dayanılmaz cazibesi!..
Ne garip değil mi!
En korunaklı kıyafetlerle,
En lüks vasıtalarla,
En gösterişli şekillerde,
Tarihsel nostalji için gittikleri Kurtuluş Savaşı mevzilerinde yürümekte bile zorlananların, 
Ve, o devletin çatısı altında ekmek yiyen, su içen ve konfor içinde yaşayanların Enkaza dönmüş Anadolu'dan yeni bir devlet çıkartan Atatürk'e hakaret edip itibar devşireceğine inanması ne garip değil mi!..
Yazık, çok yazık!..
 
Mustafa Destici
İlginç bir adam diyeceğim ama ilgi çekici bir yanı da yok.
Önce ak diyor sonra beyaz,
Ama "ben iki farklı şeyden bahsettim" diyor.
Tepkiler yükseliyor,
Bu defa da,
"Yahu ne bağırıyorsunuz,
Ben, akla beyazın aynı şey olduğunu bilmiyordum" diyor.
Adamın ne yaptığı,
Veya ne yapmaya çalıştığı anlamak için anlamsızlaşmak gerekiyor galiba…
Çünkü daha da sıkışınca,
"Ben neyi neden yaptığımı, ne konuştuğumu biliyor muyum ki…" kabilinden ipe sapa gelmez, ortaya karışık cümleler sıralıyor…
Ah Destici ah,
Tanrı, kimseyi senin durumuna düşürmesin…
 
Ekrem İmamoğlu diyor ki:
"Proje yaptım iktidar onaylamadı,
Kredi alacaktım Cumhurbaşkanı imzalamadı,
Tünel yapacaktım Ulaştırma Bakanı gelmedi,
Ağaç dikecektim Orman Bakanı görmedi,
İstanbul'a deniz getirecektim deniz kurudu…"
İlahi İmamoğlu,
Ekmek yapmak istemeyen gelin akşama kadar hamur yoğururmuş,
Pardon, ben Cumhurbaşkanı olacağım dermiş…
Geline oyna demişler yenim(kıyafetin kolu) dar demiş,
Yenini genişletmişler,
Bu defa da yerim dar demiş,
Pardon Cumhurbaşkanı engelliyor demiş…
OGÜNhaber