Paranın ne önemi var, önemli olan insanlık…
Her şeyin başı sağlık…
Mal-mülk hepsi yalan; yastığa başını rahat koymak aslolan…
Malın var derdin var…
Param yok ama huzurum var…
Bu söz ve söylemler pratikte hiçbir değeri olmayan ama dilden dile dolaşan,
Bazen şükürperverlik adı altında maneviyat sosuyla sunulan,
Tembelliğe, ahmaklığa ve bir halt olamamışlığa teslimiyetin züğürtsel ifadesinden başka bir şey değildir!
Bu ve benzeri züğürt tesellileri o kadar çok ki…
Adama sorarsın:
—Askerde ne idin?
El Cevap:
—Valla er idim ama keyfim gıcırdı,
O çavuşlar var ya; perişan oluyorlardı…
Benden bir halt olmayacağını anlamışlardı ve yetki vermemişlerdi demez,
Silik, sinik ve sünepe biriydim diye söylemez ama "keyfim gıcırdı" diye hava atıp havanda su dövmeye bayılır.
Tam bir hıyarağasıdır ama ağalara bok atmaktan asla geri durmaz.
Bu türlere göre, zengin veya üst yetkili olanlar kafasını yastığa rahat koyamaz ama kendisi koyabilirmiş!
Hadi oradan!
Ulan,
Sen bırak başını yastığa rahat koymayı; avrat tuz g.tün cız edecek diye uykuların kaçıyor; ne haber!..
Ama olsun,
Her ne olursa olsun; kuyruğu dik tutmalısın!
Erkenden kalkar,
İşe gider gibi; gider işsizler tekkesine,
Yani bir çayı bile borca içtiği kahvehaneye…
Dilin kemiği yok; bizimki başlar yine:
"Ulan,
Şu elindeki telefonu yapan Steven Jobs yok mu; kazandıklarını bile yiyemeden öldü,
Bak buraya yazıyorum; şu zenginler, ünlüler, başbakanlar var ya; şu bizim yaşadığımız sıradan hayatı yaşamayı o kadar çok istiyorlar ki…
Şu içtiğimiz zift kokulu çayın tadını bile almaktan mahrumlar…"
Sanki onlar kaşif-ünlü-başbakan olmasa, zenginliğe kavuşmasa ölmeyecekti..
Sanki sadece meşhur birisi olduğu için erkenden ölüyorlar…
Sanki fakir kalan, yerinde sayan, yirmi yıl önce neyse hala aynı durumda yaşayan hiç ölmeyecek yahut da ömrü uzayacak; öyle mi…
Hala durmaz; devam eder konuşmaya…
Tam bir analist gibi; devam eder uydurmaya;
"Ya o şehirde yaşayanlar var ya; bizim şu köy ortamına hasretler,
Ohhh… Mis gibi hava…
Keyfimiz kralda yok…
Üstelik biz daha sağlıklıyız,
Onlar şehirlerde koşturmacadan dolayı sağlıklarını bile düşünemiyorlar…"
Gün olur fakir ama gururlu züğürt efendi hastalanır,
Koştur koştur şehre…
Ne için?
En iyi hastane şehirde olduğu için…
Başka?
Koştur koştur şehre,
Ne için?
Daha iyi ve büyük imkanlar olduğu için…
Başka?
Koştur koştur şehre,
Ne için?
Çoluk-çocuk okusun da adam olsun diye…
Ne oldu muhterem,
Hani şehir kötüydü ve senin köydeki keyfin şehrin kralında yoktu!..
Hani adamlık senin yaşamındaydı; çocuğunu okutup adam etmek için neden şehre gönderdin!
Bir de "azıcak aşım ağrımaz başım" denmesi yok mu; gel de çıldırma!
Ulan,
Senin ne zaman çok aşın oldu da artık aşım azıcak olsun diyorsun!
Sanki hayatın boyu mükellef bir sofra kurabildin de; o sofraya oturmaktan vazgeçtin!
Kedi misali,
Ulaşamadığı ete mundar der…
Bir yandan da, patlayan İSKİ borusu gibi ağzının suyu akmaya devam eder.
Ama züğürtlüğüne de vecize uydurmaktan geri kalmaz!
Bu türler çok gariptirler,
Bir süre sonra kendi söylediğine kendi de inanmaya başlar.
Çünkü artık fakirliği, beceriksizliği ve bir halt olamamayı kanıksamıştır.
İçinden, "benden bir cacık olmaz" diye düşünür ama dilinden bambaşka sözler dökülür!
Bu kadarla da kalmaz,
Üstüne üstlük bir de dinsel yorumlamalar ve aforizmatik sığınışlar oluşturur.
"Sabırlı fakir olursan cennette altından ırmaklar akan köşkler seni bekler" diye fiyaka yapar…
He yaw he he…
Sen totonu devir yat,
Leylek gibi tüm vaktini laklakla geçir,
Sonra da Tanrı sana köşk versin, huri versin ve bir de altından ırmaklar geçirsin; öyle mi!
Çok beklersin çok!
Ağustos Böceğinin yaz boyu cırlaması gibi sadece konuşur,
Sebepleri yerine getirmez,
Sonra da kevser manzaralı köşk hayali kurar!
Neden?
Çünkü fakirliğe sabretmenin hikmeti pek derin ve derunidir!
Yahu muhterem,
Neyin hikmeti,
Burada hikmet mikmet yok; burada sadece öküz gibicelik ve malak gibi mallık var,
Neden Allah'a havale ediyor ve beceriksizliğe hikmet diyorsun!
Tam bir Züğürt Ağa,
Tam bir güneş müftüsü,
Tam bir sap yiyip saman s.çan boşboğaz…
Ama lafa gelince huzur onda, sağlık onda, mutluluk onda…
Peynirden bir gemi yapar, yürütür lafla…
Akşam olur eve gider mecburen,
Cefakar kadın bağırır oradan; siparişlerim nerede boyu devrilesice Mustafa….
Yutkunur; yapamaz hamaset,
Biter züğürtümsülük,
Başlar şarlatanlığa;
Ulan yok işte yok,
Vardı da yapmadık mı, oldu da almadık mı!
Vermemiş Mabud neylesin Mahmut…
N'oldu Beyim,
Kahvehanede kükrüyordun,
Zengine sövüyor,
Meşhuru dövüyor,
Güçlüyü yeriyordun!
Ne oldu; gerçekle yüzleşmek zoruna mı gitti!..