Virüs mü kudretli yoksa insan mı aciz..

Hey Allah'ım nelere kadirsin.
Birilerinin ancak orduyla, tankla, topla, tüfekle yapabildiğini gözle görülmeyen bir virüse yaptırıyorsun.
Tedbire asla karşı değilim.
Tabi ki yapacağız.
Ama ahvalimiz, nasıl trajikomik değil mi…
Adam “gökdelen” yapmış.
Yaptığı eserin ismine bakın.
"Gök-delen"…
Devasa bir eser.
Azamet arz eden, bulutlara kafa tutan, göğe yükselen gurur abidesi…
Baraj yapmış,
Suyu perçin vurup, tersine çevirmiş.
Sulunun suyunu kesmiş, susuzu suya kavuşturmuş.
Yeşili soldurmuş, bozkırı yeşertmiş bir "yüce kudret (!)".
Denizi doldurmuş,
Olmayan toprağa ağaç dikmiş, binalar yapmış, şehir "yaratmış".
Bir de en yükseğe, göğe yükselen "kule" dikmiş.
Sonra kulenin en yükseğine çıkıp bakmış "yoktan var ettiği" şehrine, eserine…
Mütekebbir, muktedir ve muhteris…
Dağları delmiş,
Tüneller, yollar yapıp kocaman dağların hizaya getirmiş.
Uzakları yakınlaştırmış.
Kısaca ve özetle;
Meydan okumuş doğaya.
Kudretliyim, güçlüyüm, zekiyim, akıllıyım; kim bana mani olabilir demiş…

Ama şimdi…
O izzet, azamet ve güç sahibi olduğunu düşünüp, vehmettiği "beşeri kudretle" Kudret’i İlahiye meydan okuduğunu sananlar, şimdi kaçıyor ve saklanıyor.

Yaptıkları koca koca yapı ve yapıtlara bile giremez haldeler.
Kendisi için çalışan binler, onbinlerden kaçıyorlar.
Minikleşiyor, minimalize oluyor ve evinden çıkamıyorlar.
Anadan, babadan, yardan, yârandan, dosttan, takdir ve alkışına mazhar olmaya çalıştığı insandan kaçıyorlar.
Nasıl bir şey Allah’ım bu durum,
Nasıl bir şey…
İnsanın insandan kaçması ne acip bir şey.
İnsanın kendinden saklanması ne garip bir şey…
Hem de ne korkusuyla,
Ne kaygısıyla..?
Çünkü virüs geliyor, virüs…
Hem de gözle görülmeyen bir virüs.
Minicik, miniminnacık, sempatik bir çiçek demetine benzeyen ve sıcağa bile dayanamayıp ölüveren "zavallı bir virüs" korku ve kaygısıyla…

Korku ve kaygı neden peki.?
Ölmemek için,
Ölümden kaçmak ,
Ölümü ötelemek için.
Hımmmm…
Cehaletim mazur görülsün; sormak istiyorum.
Bir örnek var mı acep; ölümü ötelemede,
Ölümden kaçabilmede,
Ölmemekte…
Çare bulan olmuş mu.?
Ölümü öldürmekten geçtim,
Olmuş mu; vadeyi uzatabilen…
Haaa, yoksa;
Göğü delen, kule diken, dağları hizaya çeken, denizi doldurup şehir yaratan birileri var ve o başarabilmiş mi diyeceksiniz.?

Bekliyorum; hadi söyleyin.
Söyleyin de şu virüs denen müptezele;

"Hadi ulan cirmi de cismi de küçük, kendini bir halt sanan mikrop.
Defol, var git işine.
Böyle korku salıyorsun ama filancaya hiçbir şey yapamamışsın.
Senin ataların ve ağa babaların da yapamamıştı" diyebilelim ve meydan okuyalım.

Ama hala, aksini iddia eden bir delil gelmedi.
Hadi lütfen biriniz söyleyin de bizi bir "virüs"e mahcup etmeyin.
İşte böyle, işte böyle…
Diktiği "karton kulelerle" azamet kibrine giren insan,
İşte böyle…
Şimdi "Nefis Muhasebesi" zamanı.
Sonunda "mutlak gerçek ölüm" olan alemde, kula kulluğu bırakıp Allah'a "kul"laşma vakti.
Minnetin mihnetinden kurtulup,
Kudret ve Rahmet sahibine ikrar,
Mal ve mülkün asıl Sahibine teslimiyet vakti..

Ne demiş Kul Nesimî:
Sırat-ı Mustakim üzere gözetirim Rahimi
Zalimin talim ettiği yola minnet eylemem.

Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına.
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına,
Rızkımı veren Hüdadır kula minnet eylemem…

Yunus Emre ne der peki:
Mal sahibi, mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi.
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalanan.”

Neyzen Tevfik ise der ki;
Öleceğiz bir gün, gömecekler.
Bir kaç gün övecekler,
Sonra kalan malını bölecekler;
Hatta memnun kalmayıp üstüne birde sövecekler.

Şems-i Tebrizi’yle bitirelim:
Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun, İnsanoğlu…
Doğumun bir damla su,
Ölümün bir avuç toprak değil mi?
OGÜNhaber