-Karamsarlık mı pompalıyorum, Troyalı…
-Evet, neden sordun..?
-Bu tarz eleştiriler alıyorum da…
-Demirel’in "benzin vardı da, biz mi içtik" dediği gibi;
İyimserlik vardı da, iç mi ettik, deseydin…
Yoksa "meseleleri mesele etmezsek, mesele kalmaz" mı, diye sorsaydın…
-Demedim, sormadım…
Fakat düşündüm taşındım, yeniden mihenge vurdum, okudum araştırdım ama optimist olmak için pek bir şey bulamadım.
Seninle dertleşeyim istedim,Troyalı…
-Bak, yine rahmetli Demirel’den gidelim.
“Yağmur yağarken, ben ıslanmam diyemezsin” der.
Görmezler mi; ıslandıklarını,
Yoksa, inceden inceye yağmasına mı aldanırlar…
Deli dolu yağmıyor olmasına mı kanarlar..
Ama, bu düşük performanslı yağmur ıslatır, yıpratır.
Farkına bile varmadan, hem de…
Hem de, iliklerine kadar….
İşte o zaman, hak verirler sana,
Ama, iş işten geçer…
-“Aldanmak ve kanmak” da popüler sığıncamız oldu be, Troyalı…
Ona aldan, buna kan, yağmurda ıslan, karda yuvarlan.
Bahane hazır; zemin kaygan, hava boran, yağmur yalan…
Hani futbolda züğürt tesellisi bir cümle vardı; gerçi, statlar güzelleşince pek söylenmez oldu.
“Yağmurun yağması, sahanın kaygan olması, hakemin taraf tutması nedeniyle yenildik ama ezilmedik. Önümüzdeki maçlara bakacağız, artık…”
Yahu ligin sonuna geldik; bitime birkaç maç kaldı.
İkinci devre başladığından beri hep kaybediyoruz.
Ama klişelerle teselli arıyoruz; umutsuzca…
Hadi gel de karamsar olma…
Takım içinde, gruplaşmalar almış başını gidiyor.
Oyuncular, pas atarken bile adam seçiyor,
Kondisyon yerlerde,
Tribünler boşalıyor,
Oynanan oyundan kimse memnun değil,
“Ama, diğer takımlar bizden daha kötü” gibi söylemlerle,
“Ben daha az başarısızım” diyerek, olumsuzda yarışıyoruz.
İki yanlıştan bir doğru, su-i misalden misal çıkartmaya çalışıyoruz.
Boşa koyuyorsun, dolmuyor.
Doluya koyuyorsun, almıyor…
Tünelin ucundan iz yok, ışık yok.
Yok yoka karışmış; ruh yok, umut yok.
Mevsim, yalancı bahar..
Bakan çok, tehlikeyi takan yok.
Ölü toprağı serpilmişçesine,
Yatığı yerden kalkan yok…
Hadi gel de, karamsar olma…