Siyahı mı beyazı mı - iyiliği mi kötülüğü mü besliyoruz..!

Birgün reis torunuyla kulübelerinin önünde oturup, bu iki köpeğin boğuşmasını seyretmeye başlamışlar.

Köpeklerden biri beyaz, öteki siyahtı.

Ve on iki yaşındaki torun, kendisini bildiğinden bu yana o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. 

Dedesi bunları sürekli gözünün önünde tutar ve yanından ayırmazdı. 

Çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin neden ikinci köpeğe gereksinim duyduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.

Torun birgün dayanamadı ve bunu dedesine sordu.
Yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle yanıtladı:
"Onlar benim için iki simgedir yavrum."  dedi.


"Beyaz olan iyiliğin, siyahsa kötülüğün simgesidir." 
Aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. 

Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. 
Onun için sürekli yanımda tutarım onları."


Çocuk sözün burasına bir nokta koydu;

“Peki dede onların arasında bir savaş varsa, kazananı, kaybedeni de olmalı" dedi torun.

 Ve, "Dede, sence hangisi kazanıyor bu savaşı?"

Reis, şu yanıtı verdi:

"Ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır."

İyilikle kötülüğün savaşı

Aslında hepimizin içinde iyilik ve kötülük için yeterli gerekçe ve dürtü mevcuttur.

İşte bu noktada Allah’ın verdiği diğer haslet devreye girer.

“İrade ve inisiyatif”.

İrade ve inisiyatifimiz, iyiliği yani beyazı mı yoksa kötülüğü yani siyahı mı beslemek için kullanıyoruz.

Peki bu noktada irademizi yönlendiren başka faktörler nedir..?

Vicdan ve kalbimiz kararmışsa bakıp görmezleşir siyahla beyazın farkını farkedemez ve karanlığa doğru adımlarız.

Yani siyah köpeği besleriz.

Eğer hala azap çekebilen bir vicdan ve sükut etmemiş bir kalbe sahipsek; aydınlığa yani beyaza doğru yürüyüşe devam ederiz.

Beyaz köpeği besleriz.

Bu safha, iyilikle kötülüğün savaşımının kişi bazlı ve ilk kesitidir.

Kendi içimizde siyah köpeği, yani kötülüğü beslemeğe başladıysak; bu tavrımız artık harici yansımalar da göstermeye başlar.

Ve bir de, tolere etmeye çalışırız; “ne var canım bunda, ikisi de köpek değil mi. Renkler arasında ayırım mı yapacağız yani…” gibi gibi…

Bazen de; “iyilikten maraz doğar, hep kötüler kazanıyor. Artık iyi olmaya paydos” gibi kötülüğü besleyen kötücüllüğümüzü, negatif örneklerle olumlamaya çalışırız.


Halbuki yola çıkarken beyazı, yani iyiliği beslemeye and içmiştik.
Ellerimizi üst üste koyarak “yolumuz iyilik yolu” demiştik.
Bu yüzden “biriz, beraberiz ve yolumuz hak yolu” diye sözleşmiştik.
Ama zaman öyle şeyler getiriyor ve yaşatıyor ki…
Siyah köpek daha çok işimize yaramaya başlıyor.

Neden..?

Çünkü başladığımız hak yoldan sapmaya, yoldan çıkmaya başlıyoruz.

Yola çıktıklarımızdan birisi uyarıyor, ikaz ediyor; “biz bu değiliz, yola çıkarken böyle and’laşmamıştık”.

Fakat nafile ve hatta daha fazlası…

“Hainsin, ihanet ediyorsun” diyerek hakkı ve uyaranı dışlıyor, zemmediyor ve hatta linç ediyoruz.

Nefsin hoşuna gidiyor; siyah köpeği beslemek ve neticesinde elde edilen lüks, konfor, maddiyat, zevk ü safa….

Sesleri kısılıyor iyiliği hatırlatanların…
Ortalık siyah köpek besleyicilerden geçilmiyor çünkü.
Susuyor beyaz’cılar,
Korkar oluyor siyahçılardan ve siyahlaşmaktan…
Allah’a sığınıyor sadece.

Ve Allah’ım “sen ıslah et, benim elimden uyarmak ve ikaz geliyor idi. Ama bundan dolayı bile, sanki siyah ben mişim gibi muamele görüyorum” diye yakarıyor.

Çünkü artık, at izi it izine karışmış,
Siyah beyaz’laşmış, beyaz ise siyah’laşmıştır.
“Arz-ı mihr eylemeğe başladı amma devran
Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler”


(Zamane insanları güzellik ve sevgiyi ortaya dökmeye başladılar, ama neye yarar… Dostluk ve vefa sayfasını okuyan, dinleyen olmadıktan sonra!..)
OGÜNhaber