Dört-beş yılda bir ortaya çıkıp, sahne alırlar.
Kaç oy aldıklarına, seçmen nezdinde ne kadar muteber olduklarına bakmazlar.
Sağdan topla, soldan çarp, üstten böl, alttan çıkart kayda değer bir varlıkları yoktur.
Ama gel gelelim seçim zamanı; bu partiler başlarlar “at pazarlığı” gibi gayrıahlaki pazarlıklara.
Saadet Partisi,
Doğruyol Partisi,
Anavatan Partisi,
Demokrat Parti ve diğerleri….
Ama bu dönemin pazarlık sahnesinin en büyük figürü Temel Karamollaoğlu.
Altı ay öncesine kadar ses seda yoktu.
Ne zaman ki, erken seçim ihtimali gündeme geldi ve bugünlerde kesinleşti; Karamollaoğlu’na gün doğdu.
Sanırsın ki; milyonlarca seçmenin oyunu alan bir partinin “lideri”.
İsimleri bile bilinmeyen diğer partilerin “sözde genel başkanları” da, bir araya gelip ellerini birleştiriyorlar.
İttifak içinde hareket edeceğiz diyorlar.
Yahu sizin ittifakınız da, ihtilafınız da, imtizacınız da iltihakınız da ne ifade eder.
Yahu ahlaklı olun, ahlaklı.
Tam da bugünlerde bu seçim pazarlıklarını, siyasi deformasyon ve siyaset ahlakının bozulmasını yaşıyorız maalesef.
Baş aktör Karamollaoğlu kapı kapı dolaşıyor ve/veya kapısı çalınıyor.
Bu şahsın Kılıçdaroğlu’yla, Akşener’le görüşme sonrası açıklamalarını şaşkınlıkla izliyorum.
“Kilit partiyiz.
Seçimin kaderini biz belirleriz.
Türkiye’nin kaderi bizim elimizde” gibi büyük büyük laflar.
Sayın Karamollaoğlu,
Halk deyişinde güzel bir söz var;
“Şecaat arzeden merd-i kıpti sirkatinden dem vurur”
Yani, Kıpti’nin merdi kahramanlığını anlatırken hırsızlığını anlatır.
Ne hale düşüyorsun farkında mısın.!
İlke derken ilkesizlik, demokrasi derken fırsatçılık, devlet derken kişisel menfaat dediğini herkes farketmiyor mu sanıyorsun.
İktidara dönük haklı eleştirilerin bile olsa; -ki olabilir ve buna saygı duyulur- gayri ahlaki seçim fırsatçılığına makuliyet ve meşruiyet kazandırmaz.
Bilakis, hak söylediklerin bile güme gider ve sadece yaptığın şark kurnazlığı akılda kalır.
Birazcık olsun gerçeklerle hareket edin, siyasi ahlaksızlığı ve yozlaşmayı tetiklemeyin.
Siyasi fırsatçılıkla bir yere varamazsınız.
Ateş olsan cürmün kadar bile yer yakamazsın.
Olan da, kaldıysa eğer; kalan haysiyetinize olur.
CHP’den İP’e 15 vekillik transfere zaten birşey demiyorum.
Demeye gerek bile duymuyorum.
Herşey o kadar açık ve net ki.
Akşener çok yakın geçmişte ağzı dolu dolu; “Biz ne çukur, ne cukka ne de yıkım ittifakı yapacağız. Grup kurmak için abidik gubidik işler yapmayacağız.". diyor.
Ama aynı Akşener 15 vekillik transferle ilgili; “Kılıçdaroğlu'nun adımı her türlü takdirin üzerindedir.”diyebiliyor.
Yoruma gerek yok.
Takdiri sizlerindir.
Abdullah Gül’le ilgili de birkaç şey söyleyeceğim.
İsmin dillerde sakız gibi çiğneniyor.
Karamollaoğlu, irade ve inisiyatifini eline almış gibi caka satıyor.
Başta Saadet olmak üzere, tüm Erdoğan karşıtlarının yapımcılığında, Karamollaoğlu’nun yönetmenliğinde sahnelenecek hayali bir filmin alternatif başrol oyuncu adayı gibi kullanılıyorsun.
Yazık çok yazık.
Oportunist ortayolcu söylemleri bırak artık.
Çık ve; “Ben adayım veya değilim de. Benim adıma dair söylenenlerle alakam yok veya var de. Ben Erdoğan karşıtıyım veya değilim de.”
Ama artık bir şey de be, Sayın Gül.
Yoksa, ismin üzerinden yürütülen bu söz ve söylemler gururunu mu okşuyor, hoşuna mı gidiyor.?
Ama emin olasın ki; sana yarar bir durum değil; adına dair yapılan manipülasyonlar.
Yıpranıyorsun.
Yıpratılıyorsun.
Ve hatta buna sen müsaade ediyorsun.
Üzülürsün Sayın Gül, üzerler ve üzecekler seni.
Çok geç olmadan bu duruma bir netlik kazandır.
Sonra açıklama yapsan da; geç, çok geç olmuş olacak.
Ki o zaman da; söylediğin sözün hiçbir kıymeti harbiyesi kalmayacak.
Benden söylemesi…