Bence o fotoğraf, ciddi bir siyasal iletişim hatası ve rakiplere koz veren bir pas gibiydi.
Planlansa, böyle bir sabotaj olamazdı!
Neden ve niçin bu kadar önemli?
Birincisi,
Herhangi bir şey, herhangi bir şekilde bir dinin mensuplarınca ekstra önemli hale gelmişse, kullanım fonksiyonu ve algısıyla kutsiyet atfediliyor ise önemlidir. Seccade de böyledir ve tekstil ürünü bir halı türüdür demekten ibaret değildir. Halı parçası olması onun çağrıştırdığı algıyı ve dinselliği ortadan kaldırmaz.
İkincisi,
Bu coğrafya ve toplumda din-iman pazarlamacılığı, görüntüsel ve seramonik dincilik hala pirim yapıyorsa,
En üst düzeyde bile, bu bezirganlık ve riyakâr çığırtkanlık bir tarz-ı siyaset olarak kullanılıyor ise,
Hala ve hala, bunun alıcısı da varsa,
Ki öyle…
Ve sen de siyaset yapıyorsan veya siyasi bir figürsen dikkat edeceksin arkadaş!
Onlar ki;
Dini yaşamaktan ziyade dinsel konuşmayı severler.
Vatan vatan derler; vatan toprağını villalarının bahçesi kadar düşünmezler,
Ama vatanperverlikte mangalda kül bırakmazlar!
Secdeyi değil seccadeyi konuşurlar.
Tanrı'nın emirlerini duymazlar ama Tanrı'yı dillerinden düşürmezler!
Tanrı, kutsal bir seccade gönderse; "iyi para eder derler ve bir Arap şeyhine satarlar",
Ama "seccade eşittir din" demekten, dini seccadeden ibaret gören dincilikten vazgeçmezler!
Menfaat ve haramı, Tanrı'sız secdeyi, secdesiz imanı, imanı eksik dinselliği seccadeyle örterler!
Deveyi yerler, hamudunu iç ederler ama seccade derler,
Armudu sapıyla, asmayı çöpüyle götürürler, yetim hakkını yerler, devleti ganimet bilirler; "namaz kılacağım seccade yok mu?" derler!
Bir pazar kurmuşlar bezirganlık yaparlar,
Secdeyle seccadeyi, yanmaz kefenle pamuğu, din iman ve ahlakı, tek yön cennet biletini paket edip satarlar!
Bir hurma bir hırka derler,
En pahalı kumaştan yakasız gömlek giyerler.
Misvak sünnettir derler,
VİP'lerden CİP'lerden aşağı inmezler!
Allah derler Kitap derler, Din derler,
Kul hakkından bahsederler,
Lüks, debdebe ve şatafattan asla taviz vermezler!
"Namazında niyazında, alnı secdede,
Tam kız verilecek adam,
Bundan zarar gelmez" derler!
Besmeleyle götürürler,
Yedikçe acıkırlar, Musa kavmi gibidirler,
Kibir abidesidirler, Allah yaptırıyor derler!
Nefsin esiridirler,
Doymak nedir hiç bilmezler!
Ve bir de, derler ki:
Riyakar olduğumuz artık anlaşılsa bile,
Nimet bizden yanadır.
Kaç seçimdir yedik biz,
Seccade üzerinden hepinizi yendik biz.
"Rabbim, verdikçe veriyor"; salyamızı silmeden şükrümüzü ettik biz.
Seccadeden hiç kalkmaz,
Her tarafa bakan göz, bir tek secdeye bakmaz,
Gözü aç karnı doymaz, cebi doymaz, teni doymaz,
Uçkuru hiç uyumaz,
Eli ise boş durmaz, riyakarlar idik biz,
Yemeden duramazdık ki...
Etinden sütünden, seccade kerametinden,
Allah'ın cennetinden,
Cennetin köşklerinden,
Hurilerin şehvetinden istifade ettik biz!
Seccade ve secdenin ekmeğini yedik biz!
***
Ah Destici Ah
Mustafa Destici,
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı.
Denk geldim; TV'de konuşuyordu,
Ne söyleyeceğini merak ettim ve dinledim.
Keşke sussaydın be Destici…
İktidar rüzgarında perçemini savurdun,
İttifak'ın yeliyle savruldukça savruldun!
Ahir siyasi ömründe,
HÜDA PAR'ı övmeyerek savundun,
"Milli-Yerli" demedin,
"Öyleymişler" diyerek, kaçamak cevap verip yandan yandan yürüdün!
"Seccadeci dincilik" kervanına katılmadan duramadın,
Verdin veriştirdin; istihza doluydu gülüşün!
Bu ayıp da sana yeter…
Bence, bu toplara girmek yerine kuzu kesip, derin soğutucuda stoklamaya devam etsen çok daha eyiydi!
***
İYİ Parti'ye Kurşun
İnşaata hırsız girmiş,
Bekçi peşine düşmüş,
Hırsız daha hızlı kaçmış,
Bekçi silaha davranmış,
Havaya ateş açmış,
Amacı korkutmakmış…
Ama,
Serseri merminin salaklığı işte,
Kurşun adres soramıyor ya;
Sen gel, İyi Parti'nin camından içeri gir…
Hem de aşağı düşerken, yorgunken ve etkisi azalmışken,
Bir anda yön değiştir; camdan içeri gir ve koltuğa saplan…
Sana sandıkta oylar, İYİ Parti'ye kurşunlar…
Yani,
Ya bekçi maharetli,
Ya da mermi özellikli,
Belki de, akıllı olan mermi…
Suçlu kim?
Ya hırsızdır ya bekçi,
Yok yok; mermidir mermi…
Hikaye bu,
Yedik mi?
Yemeye dünden razı olanlar yedi ama "biz bu filmi seyretmiştik" diyenler, sadece acı acı güldü!
Yahu,
Bari daha ikna edici bir senaryo yazsaydınız,
Oluşturulan hikaye çok acemice.
Ben bile daha iyisini uydurabilirdim…
Ama yok,
Diyorsanız ki;
Pervasızlığımızı ve kanun tanımazlığımızı görün,
Mermi manyağı yaparız, ona göre ayağınızı denk alın…
Eyvallah Efendiler; yapansınız, siz yaparsınız, yaptığı yanına kâr kalansınız!
***
Yavuz Donat
Yeni bir Mehmet Barlas vakası,
Adam tam bir güzellemeci…
Adıyaman'a gitmiş,
Deprem bölgesine…
Gezmiş, görmüş, gözlemiş,
Beğenmekle kalmamış; hayran olmuş!
Yazısının başlığı "Deprem Manzaraları"
Sanki Cunda Adasında gitmiş,
Çadır kamp ve karavan mekanlarını gezmiş,
Manzara ve enstantane sunuyor muhterem!
Diyor ki;
"Çadırlı, konteynerli büyük bir eğitim kampüsü..."
Bu cümleye dikkat edin;
Üniversal literatüre girecek yeni bir kavram ve tanımlama!
Durmuyor, devam ediyor;
"Çadır derslikler... Gönüllü öğretmenler...
Günde altı saat ders.
Liseye giriş sınavına hazırlık... Üniversite sınavına hazırlık...
Yabancı dil... Fen... Edebiyat...
Öğretmen eksiği yok.
Çadır kütüphane... Mobil kütüphane... Hepsi düşünülmüş…"
Güzellemeye doyamıyor Muhterem,
"Çadır 'out'… Konteyner 'in'" diye attığı alt başlıkla İngilizcesel fantezi katmayı da ihmal etmiyor; çadır-village ve konteyner camping güzellemesini sürdürüyor;
"Başını sokacak bir çadır bulan... Şükrediyor.
Kızılay çadırı... AFAD çadırı... Azerbaycan çadırı... Özbekistan çadırı... Çin çadırı...
Oturanlar mutlu... Şanslı.
Konteynere yerleşenlerin ise...
Keyiflerine diyecek yok."
Adamın anlatımına bakar mısınız ya!..
Sanki cennetten bir köşeyi,
Harvard Üniversitesinin eğitimini,
Bahçeşehir Kolejini,
Boğaziçi Üniversitesinin kampüsünü anlatır gibi anlatıyor!
Adeta alegorik, metaforik, egosantrik bir orgazm yaşıyor!
Beyim,
Gökmen Valimiz, orada sana ne yedirdi ne içirdi!
Sen neyin kafasını yaşıyorsun!
Adıyaman'daki Çadırkenti "Diriliş-Ertuğrul" setiyle karıştırdın galiba!..
Bre vicdansız Yahu insafsız,
Senin ballandıra ballandıra anlattığın şey bir dram, bir trajedi, bir sefalet…
Hayatta kaldığına bile sevinemeyen ama devletine teşekkürü, Tanrı'sına şükrü eksik etmeyen cefakar insanların dramı!..
Aga,
Bari orada kalsaydın,
Çadırvilla'larda yaşasaydın,
Yalı "out" çadırvilla "in" deseydin,
Ellerini açarak, şükrünü gösterseydin,
Hele bir de;
"Konteyner-villa"ya yerleşince,
"Keyfim, paşada yok ki" deseydin,
Mağdurun cefasıyla dalga geçmeseydin!..