Zeus, ateş ve maden tanrısı, demircilik ustası ikinci kuşak titan olan çirkin ve topal Hepaitus’tan tanrıçalara benzeyen bir insan yapmasını ister.
İfestos, kilden tanrıçalara benzeyen bir insan yapar.
Güzel bir yüz ve zarif bir ses ile donatır.
Atena, ona el işleri öğretir.
Afrodit, ona zarafet lütfeder.
Hermes, ona ahlaksızlık ve hilekârlık verir.
Birçok tanrı ve tanrıçadan iyi ve kötü özelliklerle bezenir.
Tanrılar kadını inceler ve çok beğenirler. Adını "tanrıların armağanı" anlamına gelen Pandora koyarlar.
Büyük tanrı Zeus, Pandora'ya bir kutu verir.
Ama kutuda öyle tehlikeli şeyler vardır ki; Pandora'ya "bu kutuyu asla açma" diye tembihte bulunur.
Bu esnada Prematüs, Tanrı Zeus'tan gizlice ateş çalmış ve insanlığa vermiştir.
İnsanlar artık, Zeus ve diğer tanrılardan izinsiz, istedikleri gibi ateşi kullanmaya başlamıştır.
Zeus buna çok öfkelenir.
Prematüs'ü o zamanlar kimsenin yaşamadığı Kafkas Dağlarında zincire vurdurur.
Yanına da bir kartal bırakır.
Bu kartal her gün Prematüs'ün ciğerini yer ve her seferinde Prematüs'ün ciğeri tekrar oluşur.
Bu şekilde Prematüs’e işkence edilir.
Prematüs Herkül tarafından kurtarılır ama zincir halkalar Prematüs’ün ayağında kalır.
Zeus hala sakinleşmemiştir ve insanlardan da intikam almak istemektedir.
Bunun için de bir oyun hazırlar.
Prematüs'ün kardeşi Epimetheus’a Pandora'yı eş olarak göndermeye karar verir.
Sinsi bir hediye ve tuzaktır…
Prematüs, kardeşi Epimetheus’u tanrılardan ve özellikle de Zeus’tan hiçbir hediye kabul etmemesi için uyarır!
Ancak Epimetheus bu uyarıya kulak asmaz.
Zeus tarafından gönderilen Pandora'yı eş olarak kabul eder.
Zeus, Pandora'nın kesinlikle merakına yenik düşeceğini bilmektedir.
Zeus haklı çıkar.
Dünyaya giderken, taşıdığı kutunun içinden gelen tıkırtılar Pandora'da şiddetli bir merak uyandırır.
Sonra, tembihi unutarak, merakına yenik düşer ve kutuyu açar.
Kutu da kutu..!
İçinden; "acı, hastalık, ölüm, hırs, intikam, yalan, fesat, nifak ve akla gelebilecek her türlü kötülük" çıkar ve uçuşur.
Ve bunlar yeryüzüne dağılır.
Zeus ise hem Prematüs, hem de çalınan ateşi izinsiz kullanan insanlardan intikamını almış olur.
Saçılan kötülükleri gören Pandora, merakına yenik düşüp, bu duruma sebebiyet verdiği için çok üzgündür.
Çünkü bütün kötülükleri dünyaya taşımış; savaş, felaket, ölüm, fesat, hastalıkların çıkmasına neden olmuştur.
İşte insanlık, bu olayla birlikte “kötülükle” tanışmış ve uğraşmaya başlamıştır.
Bir an Pandora, kutuda bir şey kaldığını fark eder.
Prematüs’le birlikte çıkarmaya çalışır, uğraşır, didinir ve yorgun düşer.
Kutuda kalan şey ise "UMUT"dur.
Nerede "umut"…
Hala kutusunda mı, Pandora’nın…
Çıkartacak bir vicdan sahibi, çıkmadı mı daha…
"Umut" için bir "ümit" ışığı var mı..
Ciğerini kartallara yem etmeyi göze alan bir Prematüs var mı, acaba…
Yoksa Troyalı’nın dediği gibi;
"İnsanlar gerçek değiller…
Her biri kendine kapalı, diğerine yabancı mı…
Veyahut diyebiliyor muyuz;
Elimde paslı bir kılıç,
Yeryüzü savaşım büyük; hayli zamandır.
Yerin yüzüne inat; Prematüs’e öykünmekti, niyetim.
Düşünüyorum da; Zeus’la başımı belaya, ben soktum,
Olimpos dağını ben adımladım; güneşe kadar,
Uzatıp elimi; güneşten ateşi koparıp, kalplere ben attım..
Bazı bazı terkeyledim; bütün savaş meydanlarını,
Gül ile gülü tarttım..
işte o zaman her yan kan yerine gül koktu; derin derin solukladım.
Gül koktum.. en ak yerime kadar!”
Var mı umut Troyalı, var mı..?
Gül kokmaya namzet bir "ümit…"
Bir "umut"; diyebilecek miyiz Troyalı;
"Gül alırlar gül satarlar,
Gülden terazi tutarlar.
Gülü gül ile tartarlar,
Çarşı pazarı güldür gül..”
Yoksa;
"Onların utançlarından yapılma kolyeleri var boyunlarında.
Bir an olsun yüzleşip barışamadıkları, çıkartıp bir kenarda bırakamadıkları ve kimseye anlatamadıkları.
Kırdıkları aynalar da saklı, bildikleri bütün uğursuzlukları.
Bir de; o kırık aynalara yazdıkları yarım kalmış masalları, yaşanmamış zamanları..
Ve, tam da bu sebepten ortadan ikiye bölünüyor; o mavi dünya.." mı diyorsun…