Her şey boş,
Her şey hoş,
Dolu sanılan her bir şey bomboş…
Oruç Ramazan'a geliyor…
Hep böyleydi, böyle oluyor ve böyle olmaya devam edecek…
Yani?
Yani, filler tepişecek çimler ezilecek!
Yani, canı çıkan yine altta kalan olacak!
Siyaset…
Bir tiyatro oyunu,
Bir müsamere…
Seyirci oyunun büyüsüne kapılır,
Oyuncu ise oynadığı oyunun, yaptığı rolün…
Seyirci, oyunu gerçek sandığı ölçüde oyunun içine girer,
Oyuncu ise sahici olabildiği ölçüde oyunun rantına erer…
Ama işin sonunda,
Kötü karakter de, iyi karakter de,
Mazlum da, zalim de,
Yenen de yenilen de aynı araca biner ve gider…
Seyirci ne eder?
Oyunun etkisinden çıkamaz,
Sevdiği karakter galipse sevinçtedir,
Sonu kötü bittiyse kızmaya, üzülmeye devam eder ve hatta kendisiyle beraber izleyen eşine husumet besler!
Yazdığım işte bu siyaset ise ben ne yapıyorum?
Yok yok,
Öyle yumuşak geçiş filan yaptığım yok.
Sınırsızım artık,
Köşesizleştim…
Hatta renksiz, tatsız ve tutzsuzum...
Nasıl gelirse…
Gelsin siyaset bildiği gibi ve hatta bilinmediği diyorum.
Siyasal bir damak tadım yok artık,
Her tada aşinayım,
Hiçbir tada yakınlığım yok…
Her tat benim tadım,
Hiçbir tatla akrabalığım yok…
Hatta tatsızlıktan bile tat alan bir damak tadım var artık…
Düşünüyorum ama düşündüğüm gibi yazmıyorum,
Yazıyorum ama düşünmeden okuyorum.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın hazzına eriyorum,
Güncelin dayanılmaz cazibesine kapılıyorum,
Siyasal grinin, ton ton hallerine gülümsüyorum,
Ve hürleştiğimi, özgürleştiğimi, hafiflediğimi hissediyorum…
Artık keyfim Almanya'dan iyi…