“Seni affetmem mümkün değil,
Sizin bu racon dolu hayatınız var ya…!
Benden çok şey aldı götürdü.
Ama en önemlisi ne biliyor musun, benden aldığınız en önemli şey… Siz benim iyi bir insan olma şansımı elimden aldınız…”
Ne kadar manidar değil mi.!
Hırslar, ihtiraslar, muktedir olma tutkusu bizi biz olmaktan çıkartıyor da; farkında bile değiliz.
Bu tavırlarımızla sadece kendimize zarar vermiyoruz.
Yola çıkarken bize inanan, bize toz kondurmayan ve bizim “insan” olduğumuza iman etmişlerin güvenme ve inanma duygularını da yerle bir ediyoruz.
Kalbimiz başka, dilimiz başka, fiilimiz başka…
Kalbimiz “ben ben” diyor,
Dilimiz “Allah rızası” diyor,
Fiiliyatımız “hep bana, sadece bana” diyor.
Bu nasıl bir savrulmuşluk, riya ve tefessüh bilir misiniz..!
Başladığımız noktayla geldiğimiz nokta arasında öyle büyük bir uçurum oluşuyor ki;
Bununla sadece kendi insaniyetimize değil başkalarının da; “iyi insan” olma şansını elinden alıyoruz.
Yazık çok yazık…
Başka ne denebilir ki…
Siyasette her zaman aynı şey olur mu…
Yıl 11 Aralık 1977,
Yer Konya,
Adalet Parti adayı Mehmet Ortaer,
CHP adayı Adnan Ertanık,
CHP o yıllarda çok güçlüydü.
Aynı yılda yapılan genel seçimlerde Konya’dan altı milletvekili çıkartan CHP, mahalli seçimlerde de iddialıydı.
CHP’nin belediye başkan adayı Ertanık çok bilinen ve sevilen bir insandı.
Fakat seçimi Milli Selamet Parti’si destekli Bağımsız aday Mehmet Keçeciler kazandı.
Fakat dönemin YSK’sı yapılan itirazı kabul ederek seçimin yenilenmesi kararı aldı.
Seçim yenilendi.
Sonuç; Keçeciler yine kazandı, hem de oylarını artırarak…
Ukrayna Devlet Başkanı seçilen Zelenskiy…
“Odalarınızda benim resmimin olmasını istemiyorum.
Devlet başkanı ikona değildir, idol değildir.
Oraya benimki yerine çocuklarınızın fotoğrafını asın ve ne zaman bir karar alacak olsanız onların gözlerine bakın.”
Başka söze hacet var mı…
Yani diyor ki;
Kendinizi ve hayatınızı hiçe sayabilecek kararlar alabilirsiniz.
Biliyorum ki; benim gözlerime bakmanız sizi yanlıştan alıkoyamayabilir.
Belki biraz, çocuklarınıza sevginiz kaldıysa, onların geleceğini düşünüyorsanız ve hala “bizden geçti, hiç olmazsa çocuklarımıza iyi bir ülke bırakalım” diyecek kırıntı kaldıysa içinizde; yanlışa tevessül etmezsiniz.
Zamanın Ruhu ve bunu görmüyor oluşumuz…
“Eskiye rağbet olsa idi, bit pazarına nur yağardı” der atalarımız.
Bana ilginç geldi, bazı tasarruflar…
Seçmen yaş ortalamasının 29-30 olduğu bir ülkede kamuoyunca bilinirlik arzeden ve popüler görevlere getirilenleri görünce, aklıma bu atasözü geldi.
Nasrettin Hoca’ya sorarlar.
– Hoca’m, yeni ay çıktığı zaman eskisini ne yaparlar?
Hoca, cevabı yapıştırır.
– Ne yapacaklar, kırpar kırpar yıldız yaparlar!
Evet ne diyelim...
“Eski çamlar bardak olmuyor” demek ki artık…
Teneşirlik akıldanelerimiz ve onların popülaritesini hiç bitirmeyen mutasarrıflarımız önünde saygıyla eğilmek düşer bize…