Efendiler…
Tedirgin gördüm sizi,
Korkuyor gibisiniz…
Soluk benizler,
Büyüyen gözbebekleri, kaygılı nefes alışverişler…
Ne oldu?
İş çığırından çıktı,
Kontrol elden gitti, değil mi…
Kavga içerde artık,
Mahallende, hatta evinde, hatta karı-koca arasında…
Mahşerde gibi;
Eller, ayaklar, kulaklar, diller aleyhinde şahitlik eder ya,
Tıpkı öyle bir an...
Satar dostum satar,
Kardeş kardeşi, karı kocayı, evlat babayı satar…
Kan kokusu, can korkusu var,
Haybeden kazanılmış, devletten aşırılmış can yongası mal var,
Ve zaman dar…
Cürüm ortaklığı çatlıyor,
Körfez'de, Bay/kuş'un sesi artıyor,
Herkese, her keseye panik salıyor!..
Artık karanlık delindi,
Gizlide kalanlar aşikâr oldu,
Lağım patladı; saçıldı ortalığa,
Maskeler düştü,
"Kimse görmedi, yaptığım bilinmiyor" diyen karanlık siluetler, ete-kemiğe büründü…
Ünvanının başında "Baş…" olan,
Kerameti kendinden menkul sandığımız,
Meğer ki, menkul kıymetler peşinde koşan,
Danışılmayan "danışman"lar paniğe düştü!
Karanlığa gizlenen rezalet, aydınlığa kavuştu!..
Herkes kokuyu aldı,
Herkesi bir korku sardı…
Telaş büyük artık,
Öyle ya; karanlığa gizlenen mallar,
Karanlığın gizinde saklananlar,
Gizlendiğini sanıp, adı gizli kalanlar,
Karın erimesi,
Havanın ısınması,
Bay/kuş'un sesiyle,
Makyajsız ve cilasız, çırılçıplak haliyle,
Kabak gibi ortada ve ne ayıplıymış meğer…
Ne yazık ki,
Hala bile,
Tek davaları var; mal-mülk ve paralar!
Zehir-zıkkım olası, çalıntı-kirli paralar!..
Dünün müttefikleri şimdi oldu muarız,
Vuruyor, biri diğerine; bel altı ve acımasız…
Ne uğruna?
Gemi su alıyor, yalpalıyor, yan yatıyor,
Ahhh, şu geminin dili olsa da anlatsa; yaşanan sefaheti, rezaleti, cinayeti,
Cep ve uçkur peşine düşenleri,
Haramzade sinekleri,
Konu menfaat olunca, birbirini "öpenleri",
Ahmakça, bindiği dalı kesenleri,
Delik açan fareleri,
Omurgasız yumuşakçaları,
Keşke dili olsa da, anlatsa gemi…
Maalesef; geminin dili yok,
Anlatamıyor!
Ama Bay/kuş susmuyor;
Besmeleyle başlayıp,
Yiyip-içip, işret edip,
Evine ekmek için, terini toprağa döküp,
Gece bile çalışan fakir-fukaranın,
Kanını emen sivrisinekler gibi semirdikçe semirip,
"Elhamdulillah" deyip, salyasını silen,
Yediği midesinde, yemediği cebinde,
Allah'tan korkmaz kuldan utanmaz,
Ama Müslümanlıkta mangalda kül bırakmaz, densizleri anlatıyor!
Efendiler,
Astığınız astık, asmadığınız yastık idi.
El-etek öpenleriniz zirveye,
"Sensin" diyenler, makamlara konuyordu.
Kendi kalan dik duran, onuruyla yaşayan,
Elinizi öperek lütfa mazhar olmayan,
Atandığı cehennemin dibini boyluyordu!
Artık devlet malı denizdi,
Yemeyenler,
"Yiyemem; yetimin hakkı var" diyenler,
İş bilmez, beceriksiz ve kerizdi!..
Size rağmen haramzade olmayan,
Azap çekebilen vicdanı olan,
Merhameti kaybolmayan,
Ayakta kalabilen birkaç iyi insan;
Devletin kovanından bal sağmayı,
Bal tutan parmağı yalamayı bilmedi,
Çünkü bunu hiç düşünmedi…
Onlar enayilerdi,
Siz ise kabını kalaylayan, işini bilendiniz!
Çünkü her şey sizindi,
Cadde sizin, sokak sizin, yatlar-katlar-köşkler, hep sizindi..
Hak görmüştünüz kendinize;
Sizin hakkınızdı!
Saldırmıştınız; gözü dönmüşçesine,
İşinize-dişinize göre ayarlanmış ihalelerle,
Kamu arazisine, devletin gelirine, doğmamış bebenin geleceğine,
Mal bulmuş mağribi gibi; çöktünüz görgüsüzce…
Şimdi anladık ve anlıyoruz;
Devlet ganimetmiş size,
Siz ise fatih…
Kazandığınız zafermiş,
Siz ise muzaffer…
Zira, iktidara gelmenin sizin lehçede anlamı buymuş; yeni fark ettik!
Bittabi ki, ganimetler muzaffer olanadır dediniz,
Ve siz de durmadınız;
-Sözüm ona- mübarek yüzlerle,
Işıltılı gözlerle,
En İslamî sözlerle,
Saldırdınız,
Aralıksız kaldırdınız, yardırdınız, yağmaladınız…
Allah'ın gücüne gitmez sandınız,
Gayretullah'a dokundunuz,
"Küfür devam etse de zulüm devam etmez" hükmünü unuttunuz…
Aç kurtlar gibi daldınız ve doldurdunuz,
Kindarca, "dindarca" ve doyumsuzca,
Aidiyet verilen, kendini sahiplenen evden ekmek çalan sokak kedileri gibi…
Ama oldu,
Ne olduysa oldu ama bir şey oldu.
Ve siz tedirgin oldunuz, paniğe kapıldınız,
Ne kadar saklasanız da,
Müflis tüccar gibi, iflası gizlemeye çalışsanız da,
Orantısız güç kullanıp,
Korku salsanız da; korkan artık sizsiniz!
Kendinizden bile; korkar haldesiniz,
Korkak bir iklimdesiniz,
Büyüyen gölgenizle hayalet gibisiniz…
Korku dağları aştı,
Akla kara karıştı,
Birbirinize ihanettesiniz!
Efendiler,
Üzgünüm; korkunun ecele faydası yok,
Adım adım gelmekte, korktuğunuz malum şok…
Saat işliyor,
Akrep yelkovanı kovalıyor durmaksızın.
Siz ise hala paylara ayırmakta,
Pay almakta,
Arsızca paylaşmaktasınız!
Çok şükür ki, paylaşamamakta,
Bir diğerini gammazlamakta,
Ve birbirinizi vurmaktasınız!..
Ne yaparsın, böyledir kader,
Tarihi tekerrür; mutlak mukadder!
Hani derdiniz ya,
Hem de coşarak ve huşu içinde;
"Sakın kader deme,
Kaderin üstünde bir kader vardır…"
Bence de öyle;
Sakın kader demeyin,
Artık milletin kaderi siz değilsiniz,
Aslında, kadersizsiniz,
Ve, kederdesiniz…
Bu kaderi siz çizdiniz,
An gelip, size de lazım olacağını düşünmeden; adaleti düğümlediniz!
Mağduriyet dediniz; mazlumu ezdirdiniz,
Ötekiyken, ötekileştirdiniz,
Garip-gurebayı yediniz tükettiniz,
Fakir fukaraya körleştiniz,
Milletin ümidini ezdiniz ve geçtiniz!
Sıkıştığınız her an; "Allah'tandır" dediniz,
Allah'la kandırdınız,
İllallah ettirdiniz,
İslam'ı siper ettiniz,
Hayrı kendinize yazıp, şer Allah'tan dediniz!
Efendiler,
Ne olacaktı?
Ne sandınız?
Uzun ağaç ucuna kadar yanacak mıydı,
Başlattığınız yangın, sizi sarmayacak mıydı…
Yediğiniz hurmalar, gün gelip tırmalamayacak mıydı,
Yaptıklarınız kâr kalacak,
Allah da buna sessiz mi kalacaktı!
Korkun ve korkmalısınız,
Sekerat'tasınız,
(Sekerat: Ölüm anı ve o anda çekilen acı)
Tanrı'yı iktidara siz zorladınız…
Çok alametler belürdü; o an yakın,
Mizan kurulacak,
Şahitler ve jüri hazır…
Artık yapacak bir şey yok,
Vakit çok geç,
Besbelli; eşik aşılıyor,
Birbirinizi yemenizden belli…
Hani, atalar demiş ya;
"Nasıl yaşarsan öyle ölürsün" diye,
Aynen onun gibi;
Fatura kabarık, kul hakkı çok,
Mazlum çok mağdur çok,
Borcunuz bini aşmış; kuzu eti yiyen çok,
Çok'un içinde yok yok…
Çöken çok, çökülen çok,
Haramzade kol geziyor; paçasından akıyor b.k!..
Hala bile,
Giderken-kaçarken bile,
Sekerat halindeyken de;
Çeken-çekiştiren, kemirmeye devam eden,
Engerek-çıyan misali,
Sömürmeye doymayan,
Pişmanlıktan nasipsiz,
Kefenine cep dikip,
Millete kefen biçen; çok çok çok…