Gücün şehvetiyle kibrin doruklarında dolaşırken, onları birer birer kapı dışarı ediyorlardı.
Kimi?
Kardeşleri, yol ve dava arkadaşlarını…
Neden?
Çünkü yolda buldukları daha yalaka, daha amade ve çetrefilli işlere daha yatkındı.
Kimden mi bahsediyorum?
Ak Parti'den…
Sonra?
Sonra kayıp başladı,
Kaybediş arttı,
Ve seçmen kaçmaya başladı…
Tam bu anda, eskiler akla geldi.
Ve, s.ktir çektiklerini, itibarsızlaştırarak kovduklarını adeta hiç yoklarmış gibi davrandıklarını davet ettiler.
Hangi yüzle?
***
Ankara'da, "Önceki Dönem Belediye Başkanları Toplantısı" organize ettiler.
Bazıları korkudan, bazıları son bir menfaat adına, bazıları minik de olsa "belki akılları başlarına gelmiştir" inancıyla, bazılarıysa "bu andan sonra ne diyecekler ki, acep" merakıyla geldiler.
Bir kısmı ise "hadi oradan; bugüne kadar aklınız neredeydi…" dedi ve iştirak etmedi.
Toplantıya gelirsek;
Komedi mi desem,
Trajedi mi desem,
Veya AKP'nin geldiği trajikomik sonun dışavurumu mu desem; bilemedim!
Yerel Yönetimlerden Sorumlu Başkan Mehmet Özhaseki kürsüde,
Şöyle diyor Muhterem:
"Mustafa Ceceli beni aradı,
Abi, hacdayım ama tavaf edemiyorum.
Mustafa ne oldu, hayırdır dedim,
Hayranların Kabe'yi mi bastı, niye tavaf edemiyorsun,
Hayır abi değil dedi,
Önümde bir Türk bayrağı var,
Bütün hacılar; esmer, Uzakdoğu'dan gelmiş sarı benizliler, küçük boylular, hiç tanımadığım milletten insanlar…
Önce gelip beni durduruyorlar,
Türk Bayrağını öpüyorlar,
Sonra da elimden tutup Kabe'ye çeviriyorlar beni,
Elimi açtırıyorlar
Recep Tayyip Erdoğan diye duaya başlatıyorlar, dedi…"
Yahu yeter be arkadaş,
Gerçekten yeter!
Allah'ın dinini istismar ettiğiniz yeter!
Ceceli'nin Mehmet Abi'si, aç gözünü de etrafına ve olanlara bir bak.
Akıl ve kalp gözünüz bu kadar mı körleşti de, Allah'ın terbiye tokatlarını görmezden geliyor veya fark etmiyorsunuz!
Şefkat tokatı da değil; o kısım geçildi,
Şimdikiler artık, şamar şamar!..
Eşeğin kulağına su kaçırdınız ama bu kadarı da gerçekten fazla…
Bırakın Türk Milletini, İslam Dinini; hiçbir insan bünyesi bu kadarını kaldıramaz!
Ama biliyor musunuz,
O salonda,
Dinleyenler arasında,
Bunu bile alkışlayan oldu.
Bu söylemin alkışlanmasına inanmak istemedim,
Galiba otomatiğe bağlanmış bir refleks diye düşünmek istedim,
Ellerdeki istemsiz kas ve sinirlerin kendiliğinden hareketlenmesi diye, kendi kendime telkinde bulundum!
Allah'ım sen aklımıza mukayyet ol,
Ya da bizi boşver ama senin Esma-ı Hüsna'nı, senin dinini, senin Ebrehe'den bile koruduğun Kabe'yi siyasi amaçları uğruna tepe tepe kullananlardan, kullanmaya devam edenlerden, sen koru!
Mehmet Abi'sinin Ceceli kardeşine gelince;
Pes doğrusu,
Vallahi bu kadarına da pes!
Allah seni ıslah etsin, e mi?
Ya da pardon,
Senin ıslah mıslah olacağın da kalmamış ki; Kabe'yi, haccı, hacıları yalakalık malzemesi olarak kullanabiliyorsun.
Allah seni bildiği gibi yapsın!
Senin için söylenen söze bile acırım çünkü…
Toplantıda kürsüye çıkan Cumhurbaşkanından birkaç cümle;
"…Bu seçim, kırgınlıkla hareket edilecek bir seçim değildir. Artık kaybedecek çok şeyimiz var…"
Pardon,
Artık kaybedecek çok şeyimiz var derken?..
Yani, bugüne kadar kaybedecek çok şeyiniz yoktu ama bugün var? Öyle mi?
Neden ki acaba?..
Bir de söylemin muhataplarına bakalım.
Cumhurbaşkanı kime diyor bunları?
Kırılan, burulan, rezil edilen, kapı önüne koyulan, itibarsızlaştırılan, unutulan,
Ve, kaybedecek bir şeyi kalmayan, eski başkanlara söylüyor.
Peki, bu eski başkanlar artık ve hala gazla çalışır mı?
Ben ihtimal vermiyorum.
Yediler mi peki?
Sanmıyorum.
Sandığım bir şey var; "Günaydın, Üsküdar'da sabah oldu" diye iç geçirdikleridir.
Bir de, Sezen Aksu'nun "Eskidendi, Çok Eskiden" şarkısını mırıldandıklarına eminim.
"Hani herkes arkadaş,
Hani oyunlar sürerken,
Kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Hani biz kimseye küsmemiş,
Hani hiç kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskidendi…"
Ama zaten seçim yakın; yaşayacak ve göreceğiz!