Belki yoksuldu, fakirdi ama bizim dediğimiz bir ülkem vardı, evimiz vardı, hadi artık eve gel diye seslenen annem vardı, geldiğimde seven ve kızan ama sıcacık sarılan bir annem vardı..
Sokağımızın köşesinde, annemin, babamın verdiği minik harçlıkla oyuncak veya şeker aldığımız bakkal amca vardı…
Abilerin, ablaların gittiği okulları olan bir ülkem vardı…
Okula gidenlere bakıp, özenip ben de büyüyüp okula gideceğim diye hayaller kurduğum bir ülkem vardı…
Küçük bir evimiz vardı ülkemde,
Küçük ama mutlu, huzurlu olduğumuz bir ev…
Babamla, annemle olduğum bir ev…
Her şey güzeldi, huzurlu idi, mutluluk vardı,
Minicik kalbimle sevindiğim, üzüldüğüm, ağladığım, güldüğüm, sokaklarında düşüp dizimi acıttığım, koşturduğum bir ülkem vardı…
Belki fakirdik, yoksulduk ama çok mutluyduk…
Bir gün başımızdan kocaman uçaklar uçmaya, bombalar yağmaya başladı.
Oynadığımız, koşturduğumuz sokaklara çıkamaz olduk,
Gitme hayali kurduğum okullar yıkıldı, komşularımızın evleri harap oldu, sokağa çıkamaz olduk.
Bakkal amcanın dükkanı bile yıkıldı,
Artık evimizden çıkamaz olmuştuk.
Annem, babam sürekli “Allahım yardım et, rahmet et, bizlere inayetini esirgeme” diye dua eder oldular…
Ben de minik ellerimi kaldırarak onlar gibi “ Allahım bize yine ülkemizi ver, biz yine sokaklarda oynayalım, koşalım… başımızdan uçaklar uçmasın, bombalar yağmasın. Ben çok korkuyorum Allahım” diye dualar ediyordum…
Bir gün babam “zalim adamlar gelecekmiş, hemen gitmeliyiz” dedi,
Son bir daha baktım harabeler içindeki o minik evimize, yuvamıza, mutluluğumuza…
Ağladım, hıçkırdım, “ bana ne, ben gitmem, burası benim ülkem” dedim…
Ama nafile…
Çünkü zalim insanlar gelip, anneleri, babaları çocukları öldürüyorlarmış,
Kaçmalıydık ve kaçtık…
Günlerce yürüdük, ben çok acıktım, ağladım, annem sarıldı, kendi suyunu ekmeğini hep bana yedirdi, “az kaldı yavrum, nolur dayan” dedi…
Dayandım, dayandım… sonra babam işte kurtulduk dedi…
Bir tekneye bineceğiz ve çok güzel bir şehre gideceğiz dedi…
Gülümsedim, “babacım o şehirde de sokaklarda oynayıp, koşacak mıyım” dedim,
Evet yavrum dedi, orası çok daha güzel dedi…
Tekneye bindik, ben babamın kucağında idim, tekne küçücüktü, çok insan binmişti, sürekli sarsılıyor, batacak gibi oluyordu.
Babam ve annem sürekli “korkma yavrum az kaldı” diye beni avutuyorlardı.
Ama deniz ürkünç, dalgalar korkunç bir hayalet gibiydi,
Sanki derinlerden bir canavar gelip bizi yiyecek gibi inliyordu dalgalar…
Sonra bir anda kocaman bir dalga geldi..
Savruldu her şey, annem, babam, diğer insanlar fırladı tekneden,
Sonra ben desuya düştüm, suda tek başıma idim, çok çok çok korkuyordum…
Sonra melekler geldi bana korkma dediler,
Bembeyaz, şefkat dolu, kocaman ve sıcacık kanatları olan melekler beni sudan çıkarttılar…
Korkmuyordum artık, onlar çok şefkatliydiler…
Senin ruhunu cennete götüreceğiz artık hiç korkma, orada ne istersen senin olacak dediler,
Hatta kanatlarının altından bakıp gösterdiler bana cenneti…
Suriye’den, evimizden, sokağımızdan çok daha güzeldi.
Tamam gelirim dedim…
Sonra, anneciğim, babacığım ben meleklerle cennete gidiyorum dedim minik elimi sallayarak hoşçakalın dedim…
Ruhum cennete giderken minik bedenim karaya vurarak, bu zalim, acımasız, gaddar dünyaya ve vicdansız insanlığa ibret olsun, belki utanırlar ama sanmıyorum dedim
Ve ben gittim..
Koca dünya sizin olsun, minik bedenime bir yer bulamadınız diyerek..