Seçime gidiyoruz…
Dört aday olsa da ikinin biri kazanacak.
Ya Erdoğan ya Kılıçdaroğlu…
Yalnız burada bir anormallik var.
Kılıçdaroğlu ana muhalefet başkanı,
Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a/iktidara muhalefet etmesi işin doğasının gereği.
Ya AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan'ın iktidara muhalefetine ne demeli…
Ne alaka ve bu nereden çıktı demeyin.
Örnek vereyim;
İktidar kamuya alımlarda mülakat sistemi getirmişti,
AKP Genel Başkanı Erdoğan kaldırmayı vaat ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan EYT Yasasını asla çıkartmam demişti,
Cumhurbaşkanı Adayı Erdoğan EYT Yasasını çıkarttı.
Muhalefet vaat, iktidar icraat yapar.
Doğal olarak Kılıçdaroğlu vaatlerini söylüyor,
Ama Cumhurbaşkanı Adayı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan da vaat ediyor.
Başka?
Cumhurbaşkanı Erdoğan "Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim" diyor,
Cumhurbaşkanı Adayı Erdoğan "siyasetin acı rekabete ve husumete dönüşmesinden örnekler" sunuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "14 Mayıs Türk demokrasisinin şöleni olacak" diyor,
Cumhurbaşkanı Adayı Erdoğan, "milletim bunlara iktidarı teslim etmez", vekil adayları "14 Mayıs darbe girişimidir" diyor.
Şimdi söyleyin,
Sizce de "…ama hangi Erdoğan?" değil mi,
Sizce de bir anormallik yok mu?..
Karşıtlık ve Kutuplaştırma
Çoğunluk sendeyse pirim yapar,
Safları sıklaştırır,
Ve kazandırır…
Ama her zaman tutmaz.
Eğer negatiflikler artarsa,
Bu negativite her kesimi etkilemeye başlarsa,
Ve hayatın olağan akışına ilişkin sıkıntıları artırdıkça artırıyor ise,
Hatta "soğan-sarımsak-patatesi" gündem yapacak kadar derinleşiyorsa;
Toplumsalın siyasal tercihi değişmeye başlar,
Ve yüzde 50'nin altına düşersin.
İşte o zaman,
Lehine olan "karşıtlık ve kutuplaştırıcı strateji" aleyhine geçer .
Benzemezleri bir araya getirir,
Ve muhalefetin silahına dönüşür.
Bu bağlamda mevcut tabloya bakarsak;
Keskinleşmiş ve kemikleşmiş iki kesim çıkıyor karşımıza…
Birinci Kesim:
"Tabi ki Erdoğan, hep ve daima Erdoğan" diyenler
İkinci Kesim:
"Yeter artık! Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin" diyenler…
Bu keskin kesimleşmede oran ne?
Yüzde 40-45 Erdoğanizm,
Yüzde 55-60 antiErdoğanizm.
Tablo bu iken,
Cumhur ittifakı ezber yapmaya devam ediyor ve oy kaybettiren dili daha bir sertleştiriyor.
Millet İttifak ve Kılıçdaroğlu ise iktidarın oyun sahasına girmeyerek oyunu boşa düşürüyor.
Bence doğru bir strateji ve isabetli bir okuma içindeler…
Çünkü,
Seçim yaklaştıkça iktidar dilini sertleştiriyor,
Kılıçdaroğlu daha sakin, naif ve sakinleştirici davranıyor.
İktidar agresyonunu zaman zaman eylemselliğe dönüştürüyor,
Kılıçdaroğlu "şiddetsizlik" tavsiyesinde bulunuyor.
İktidar tahrik ediyor,
Kılıçdaroğlu tahriklere kapılmayın diyor.
Peki Kılıçdaroğlu gerçekten böyle birisi mi,
Mizacı bu kadar sakin mi yoksa bir strateji olarak mı böyle yapıyor?
Sergilenen sükunet siyasetinin hayatın olağan akışına ve bireysel fıtrata ters olduğunu düşünüyorum.
Öyle veya değil ama bir gerçek var;
Bu yaklaşım tarzı siyasal sempatiyi artırıyor ve oya dönüşüyor…
Bence toplumsalın gelmiş olduğu algıya ve artık patlama sinyalleri veren psikolojiye yani zamanın ruhuna uygun bir strateji içindeler…
Belki alakasız ama şu soru aklınıza gelebilir;
Kim başarılı? En başarılı lider kim?
Bana göre en başarılı lider yine ve hala Erdoğan'dır.
Günlük hayatın her kaleminde yaşanan bu kadar sıkıntıya rağmen,
Akla ziyan yolsuzluk, hırsızlık, kayırma iddiaları ve sunulan bazı somut delillere rağmen,
Hukuksuzluk tavan yapmış, özgürlükler rafa kaldırılmışken,
Ayakkabı boyacısı bile "bunları telefonda konuşmayalım, dinleniyor olabiliriz" diyecek kadar septik hale gelmişken,
Devlet aygıtı tel tel dökülürken;
Hala yüzde 40 oy alabiliyor ise,
Ve hala kazanma ihtimali var ise,
Kesinlikle en başarılı lider Erdoğan'dır!
Bence bu durum üniversitelerde Siyaset Bilimi, Sosyal Psikoloji ve Sosyoloji derslerinde okutulacak kadar manidardır!
Ama bir şey daha söyleyeyim,
Böyle bir Erdoğan ve iktidarının bu seçimde kaybetmesi de, sosyolojik tepkimenin nasıl ve niçinliğini irdelemek açısından tez konusu olacak bir olay olacaktır!
Belki seçime dair fikrimi merak ediyorsunuzdur.
Cumhur İttifakı'nın yüzde 50+1'i bulma ihtimali bana göre sıfırdır.
Eğer normal şartlarda bir seçim olursa,
Ve, ekstrem bir şey olmazsa Millet İttifakı ilk turda yüzde 50+1'i rahat geçer.
Seçimin ikinci tura kalma ihtimalini çok düşük görüyorum ve hatta ihtimal dahilinde görmüyorum.
Bunu sadece ben söylemiyorum,
Sosyoloji, siyaset ve matematik bilimi de söylüyor!
***************
Aile Bakanı Derya Yanık
Erzurum'da İmamoğlu'nun taşlanmasına istinaden bu muhtereme şöyle bir tespitte bulunmuş;
"HDP seçmeniyle flörtleşmeden sonra Erzurum'un belli bir tepki göstereceğini varsaymak gerekiyordu."
Flörtleşme…
Halbuki onun yerine kullanılabilecek bir sürü siyasal tabir var.
Ama kullanmamış, flört demeyi tercih etmiş...
Acaba neden?
Neden seksist bir kavramsallaştırmayı tercih etmiş?
Bence psikiyatristlerin incelemesi gereken bir durum.
Üstelik Aile Bakanı olan bir hanımefendiden siyasal-kitlesel bir durumu tanımlamak için böyle bir kavramsallaştırma duymak ilginç geldi bana…
**************
Erzurum'da atılan taş
Taçlanan derken taşlanan demokrasi,
Uzaya uydu gönderdik diye övünürken siyasette taş devri…
Nereden nereye…
Daha dramatik ve trajikomik olan ise belediye başkanının açıklaması;
"CHP'liler yaptı…"
Vay vay vay…
Demek ki CHP'lilerin kafaları çok sağlam; taşa kafa atıyorlar…
Ama Sayın Başkan; sen neyin kafasındasın,
Kafanda ne taşımaktasın!
Başkanlığı taş olup baş mı yarmak sanırsın!
Sirkatini söylersin ama şacaat derdindesin!
Sen fecaatsin!
Diyelim ki, dediğin gibi oldu,
Peki, bir haftadan beri yapılacağı belli olan miting meydanına, başkanı olduğun belediyenin otobüslerini kim taşıdı!
Yoksa senin hiçbir şeyden haberin yoktu da İstanbul Belediyesinin şoförleri geldi,
Otobüs parkına sızdı ve otobüslerini meydana taşıyarak seni sabote mi ettiler!
Hatta atılan taşları da o otobüslerle mi taşıdılar!
Yahu,
Erzurum'un şehreminisin,
Su taşımıyorsun madem, bari yangını körükleme,
Taş atanı destekleme!
Neredeyse taşa yazık diyecek, taşa fatura kesecek onu da CHP'ye ödeteceksin!
Utanmıyorsun! Bari sus be adam!