Kendinden kaçan adam: Yavuz Ağıralioğlu

Geçen gün Yavuz Ağıralioğlu'ndan "One Man Show" izledim.
Ne alaka diyebilirsiniz ama,
Garip bir şekilde, aklıma Abdullah Gül geldi.
Sonra biraz düşününce ciddi benzerlikleri olduğunu fark ettim.
Nasıl mı?
İkisi de kerameti kendinden menkul,
İkisi de kendi nefsine sembol,
Biri milliyetçi-muhafazakarım der,
Ötekisi, milliyetçilikten ziyade sadece muhafazakar!
İkisi de bilindik şeyler söyler,
Ama yeni bir şeyler söyler gibi…

Mesela Gül;
"Allah tektir,
Hz. Muhammet onun peygamberidir,
Kitabı Kuran'dır…" ve "buna muvafık" hareket edersek sorunları daha kolay çözeriz der.

Ağıralioğlu, aynı şeyi daha celalli, heyecanlı ve agresif söyler;
"Kimse bizden bunun aksini beklemesin.
Dün de Allah birdir dedik, bugün de diyoruz ve yarın da diyeceğiz…
Bu bizim namus borcumuzdur!"

İkisi de hem ayranım dökülmesin, hem de siyasetim devam etsin der.
İkisi de romantiktir ama realistik görünmeyi seçerler.
Aşk adamıyız derler ama sadece kendilerine ve aşk kavramına aşıktırlar.
İkisi de taşın altına tırnağını dahi sokmaz ama hep, baş köşede ve en popüler olmayı kendilerine hak görürler.
İkisi de tutarlılığa iman etmiştir ama tek amaçları, kendilerine "tutarlı adam" denmesidir.
Melal ve ıstıraptan bahsederler; tek melal ve ıstırapları kişisel kariyerleri ve kendi istikballeridir.

Farka gelince;
Gül malumu ilam ederken mimiksizdir,
Ağıralioğlu beden dilinin tüm enstrümanlarıyla sahnededir.
Gül tek düze bir dil kullanır, söz sanatlarından uzaktır ve lafı uzatmaz,
Ağıralioğlu tenasüp sanatından vazgeçmez; tecahül-ü arif, sehl-i mümteni ve romantik retorikten örnekler sunarak konuşur ve kısa laf etmez.
Gül, Ömer Seyfettin gibidir,
Ağıralioğlu ise, Şair Nedim.
Gül sözün şehvetinden uzaktır,
Ağıralioğlu sözün şehvetinden asla vazgeçmez hatta yeni nesil versiyon sunar.
Gül köşeli konuşmaz, suya sabuna dokunmaz ama kendini de unutturmaz,
Ağıralioğlu köşeli konuşur gibi yaparak ama köşelerden uzak kalarak, her devrin popüleri olmaya aday biridir.
Gül muhafazakar Ahmet Necet Sezer'dir,
Ağıralioğlu ise Bülent Arınç'ın İYİ Parti'li halidir.
Gül en zirveden emeklidir,
Ağıralioğlu zirveye emeklemektedir.
Gül, tutarlılık uğruna renksizlikte zirvedir,
Ağıralioğlu, "tutarlılık abidesi" densin diye, kendini aydınlatan bencil meşale gibidir.
Gül, dikensiz ağır abidir,
Ağıralioğlu diklenen, dikenli görünen ama dikeni olmayan bir ağır abidir.
Gül, yavaş yavaş çıkacaksın bu merdivenlerden der,
Ağıralioğlu, ağır ağır çıkacağım bu merdivenlerden der ama tezcanlıdır, coşarcasınadır ve nefes nefese kalır.
Gül, ne kendini gazlar ne gaza gelir.
Ağıralioğlu'nu gazlamaya gerek kalmaz, kendi gazına gelir.
Gül, arada bir, nadiren ve yavaş yavaş konuşur,
Sonra susar ve uzun süre kaybolur…
Ağıralioğlu, arada bir, nadiren ve yavaş yavaş dahi susmaz,
Konuştukça konuşur,
Kendini hiç unutturmaz.

Yavuz Ağıralioğlu nereye koşuyor?
Birisi yüksek bir binaya çıkar ve "intihar edeceğim" diye naralar savurur,
Ama aslında niyeti intihar mintihar değildir.
Amacı sadece kalabalık toplamak, medyatize olmak, reklamasyon yapmaktır ve tüm ana haber bültenlerinde yer almaktır.
Ve amacına ulaşıp güncelin reytingini alır ya;
Çok üzgünüm ki, Ağıralioğlu'nun şovu da böyle bir şey maalesef…
Bre Muhterem,
Eğer "yalnız kurt" olacaksan, gerçekten yalnız olmalısın.
Ama o zaman yaptığın siyaset olmaz.
Çünkü siyaset denen mefhum tek başına bir şov, yalnız takınılan bir yol, narsist yaşanılan bir aşk değildir!
Şimdi soruyorum sana;
O partideki cümle kişi gafil ve gaflet üzre,
Bir tek sen hakkaniyet sembolüsün yani…
O partideki cümle alem pısırık, sünepe ve menfaatperest,
Bir tek sen, "yanlışlık karşısında susmayansın" öyle mi!
Diğerleri dilsiz şeytan,
Sen dilli dibek, konuşkan melek, sırat-ı müstagimi gösteren mürşitsin öyle mi!
Öbürleri Türk Milliyetçiliğinin yüz karası,
Sen ise, Türk milliyetçilerinin tahassüngahısın öyle mi!..
Bak Efendi..
Bu söylem ve etvarınla birilerini hatırlatıyorsun,
Kimler mi?
Abdullah Gül'ü söylemiştim zaten,
Bülent Arınç da cabası…
Muharrem İnce'yi,
Son zamanların yıldızı, saçmalamanın hız meraklısı, Deniz Baykal'ın nadide kızı Aslı Baykal'ı,
Rahmetli Şevket Kazan'ı,
Ve Bahçeli'nin, hamaset ve retorikten ibaret konuşmalarını yazan metin yazarını hatırlatıyor ve onlara yakınlaşıyorsun.
Ağır Ali Amcanın oğlu olmakla ağır olunmuyor,
Taş yerinde ağırdır sevgili dostum.
Çok sevişmeyle çok çocuk olmaz derler ya,
Aynen o misal; hep-daima-sürekli, "ben tutarlı biriyim" demekle çok tutarlı olunmuyor.
Maalesef Nedim'in beytiyle sormak zorundayım sana;
"Niçin sık sık bakarsın öyle mirât-ı mücellâya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayrân mısın Yavuz!"
Çok muhterem ve yeni neslin pek kıymetli Esfah-ı Füseha'sı,
Mahalle yanarken saç taranmaz!
Tamam, sen saç taramıyorsun ama yaptığın çıkışlarla bıyık buruyorsun ama farkında bile değilsin.
Yapma, daha gençsin,
Siyaset, biraz da sabır işidir,
Siyasette her zaman, iki artı iki dört etmez!
Bunu da iyi bil…

Sana son bir örnek;
Aliya İzzetbegoviç'i bilirsin.
Merhum der ki:
"Bosna Savaşını bitiren Dayton Anlaşmasının adil bir anlaşma olmadığını biliyordum.
Fakat bir yangın, devam eden bir felaket vardı,
Öncelikle bunun durdurulması gerekirdi,
Yapmak zorundaydım ve istemeyerek de olsa; ben bunu yaptım…"
OGÜNhaber