İsrail’in Anadolu hayali, iç cephe tahkimatı ve Kızıl Elma

Yiğit Bulut,
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı…
Hani şu bazı Ak Partililerin gıcık olduğu,
Muhafazakâr mahallede misafir görülen ama dağdan gelip bağcıyı dövüp ve adeta “artık bu mahallenin namusu benden sorulur” dercesine mahallenin döşeğine bağdaş kuran,
Nam-ı diğer “Jöleli” olarak bilinen,
Kerameti kendinden mi yoksa evin Reis’inden mi menkul olduğu bilinmeyen başdanışman…

7-8 gün önce demişti ki:
“Bundan 100 yıl önce batı birleşti Türk yurduna saldırdı taşeron Yunanistan'dı!!
100 yıl sonra aynı saldırı geliyor, görüyoruz!
Bu sefer taşeron İsrail!!
Son söz: Uykudakiler uyansın! Belki yanmak vaktidir!
Gerçekleri görenler toplansın, şimdi korkusuzca söylemek vaktidir."


Şaşırmıştım duyunca…
Bayram değil seyran değil, jöleli bu lafı neden etti demiş,
Ve ertesi günden itibaren iktidara yakın medyanın açık oturumlarında hafiften “İsrail Türkiye’ye saldırır mı” sorusunu duymaya başlayınca,
Yakında kokusu çıkar diye düşünmüştüm.

1 Ekim TBMM açılışı,
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşuyor:
“…Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır…
İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır.
Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız…”

Bunları duyunca, jöleli danışmanın o sözleri boşuna etmediğini,
Hazırlanılmış bir arka plan olduğunu,
Ve bir strateji dahilinde söylendiğini fark ettim.

Son on beş günlük zaman zarfında manidar başka bir şey daha gördüm.
Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği bir kavram;
“İç Cephe”…
Sanırım ilk defa 10 Eylül’de yapılan AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında, "İç cephemizin güçlü tutulması noktasında hepimize, tüm siyasi aktörlere görevler düşmektedir" diyerek bu kavramını dile getiren Erdoğan, 27 Eylül’de BM toplantısı için gittiği New York’ta da “İç cephe hedeflerimiz, bizim Kızıl Elmamızdır!” cümlesini söyleyince bu kavramın bir bilinç dahilinde kullanıldığını, spontane şekilde kullanılmadığını görmüş olduk.

30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle özenle hazırlanmış konuşmasında da “Son günlerde toplumun sinir uçlarıyla oynayan çeşitli kışkırtmalara şahitlik edildiğini” dile getiren Erdoğan, "Dilinden, kaleminden ve klavyesinden nefret akan, zehir akan beşinci kol aparatlarının tuzağına düşmeyeceğiz"  deyip “İç cephe tahkimatına” vurgu yapınca, kavramın bir amaç ve hedefe matuf kullanıldığına kuşkum kalmadı.

Buradan hareketle bir tespitte bulunup şu soruları sormak gerekir diye düşünüyorum:
 “İç Cephe” kavramı ilk defa Atatürk tarafından 102 yıl önce “Asıl olan iç cephemizdir” şeklinde kullanıldı.
—Atatürk bu söylemi kullanırken koşullar neydi?
—Atatürk bu söylemi ne için söylemişti?
—“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen Harbiyeliler soruşturulurken Atatürk’e ait bu söylemin kullanılması, yarın-bir gün “Atatürk de söylemiş/neden karşı çıkıyorsunuz!” denerek, CHP’yi sıkıştırmak veya muhalefet edişini dizginlemek için mi kullanılacak?
—İç Cephe’yi milli savunma bağlamında düşünüp tahkimat gereğinden bahsediyorsak; demek ki bir zaaf ve zayıflama oluşmuş ki şimdi tahkimat gereğinden bahsediliyor.
—Acaba İç Cephe’nin zayıflamasına kim/kimler sebep oldu? Sebep olanlar nasıl tahkim edebilirler?

Diğer bir husus:
İsrail’in, “Arz-ı Mevud” yani “Vaad edilmiş topraklar” ideali herkesin malumudur.
İsrail’in bu idealitesinde, bir kısım Anadolu toprakları olduğu da söylenir.
Bu konuda, birazcık kafa yoran herkes bunu bilir.
Hele de Erdoğan gibi “Milli Görüş” ekseninden gelen ve Filistin Davası’nı neredeyse siyasal mücadelesinin temel ideolojisi edinmiş birisi hayda hayda bilir.
Hal ve ahval böyleyken,
Şimdilik birbiriyle bağlantısız gibi dile getirilen “İsrail’in Türkiye’yi hedef alması tezi ve İç Cephe Tahkimatını” reel politik, küresel siyasi riskler ve teorik tespitsellik bağlamında doğru olsa da, söyleyenlerin ne kadar samimi olduğu ve ne kadar sahici bir refleksle söylenip söylenmediği büyük bir soru işaretidir!
İktidarın, bugüne kadar yaşadığı hemen her siyasal krizde “millet-milliyet-beka-din” vb. gibi değer yargılarını, iktidar gücünü yeniden tahkim edebilmek, safları sıklaştırmak ve siyaseti muhalefetsizleştirmek için söylediğini;  gerçekten siyasal emellerle söylemediğini düşünmek mümkün mü…
Maliye, Adliye, Diyanet, Eğitim, Sağlık ve Askeriye’de düzen bozulmuş, halkın düzelmeye dair inancı sarsılmış ve iktidar kontrolü kaybetmişken,
Tavanda başlayan yönetsel/siyasal yozlaşma, toplumsal çürümeye/derin ahlaksızlığa dönüşmeye başlamışken,
İktidar oyları yüzde otuzun altına düşmüşken,
Ahali erken seçim isterken,
Bir taraftan “İç Cephe Tahkimatı” gibi oldukça iddialı bir söylem dillendip, diğer taraftan iktidar harici unsurlar ve toplumsal/siyasal farklılıklar illegalize/marjinalize edilirken ve iktidar pratiklerinde partizanlık/ötekileştirme ve hatta kurumsal hale gelmiş bir umursamazlık hız kesmeden devam ederken,
Ve iktidar, tabanını/seçmen kitlesini konsolide edemiyor, sosyolojik bir kopuş yaşıyor ve yönetsel kontrolü yitiriyorsa “İsrail saldırganlığının Türkiye’yi de hedef alması” ve “İç Cephe Tahkimatı” söylemi sanki yazacak yeni bir hikayesi kalmayan ve “milli-dini” içerikli söylemlerinin de inandırıcılığı kaybolan iktidarın/iktidar ideologlarının “beka” enstrümanını gündeme getirebilmek için hazırladığı yeni bir altyapı çalışması hissi uyandırıyor.
Umarım ben yanılıyorumdur, fesat düşünüyorumdur ve iktidar samimidir,
Veya umarım kaygılandığım derinlikte değil de gündem yaratmak ve günceli kotarmak için dile getirilmiş bir söylemselliktir diyeceğim ama “yapılanlar yapılacakların teminatıdır” sözünden hareketle ve iktidarın bugüne kadar yaptığı “alıştırma/sıradanlaştırma ve hazmettirme” stratejisine bakınca; iktidarın, bu yeni söylem konseptinde gündemsel güncel geçiştirmecilik olmadığı hissinin yanında maalesef pek bir sahicilik kokusu alamıyor ve toplumsalı/siyasalı etkileme boyutlu, yazanlara/konuşanlara/eleştirenlere karşı iktidar dokunulmazlığı tesis edilmesine matuf derin tehlike seziyorum!

Bahçeli-DEM Parti
Bahçeli, DEM Parti eş başkanlarıyla tokalaşmasını soran gazeteciye:
“Yeni bir döneme giriyoruz,
Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım…”

Acaba İç Cephe’ye atıf mı yaptı yoksa Bahçeli’ye farklı ve yeni bir misyon mu yüklendi?

Oğuzhan’dan
Aşağılanmış olanın aşağılayan otoriteden gördüğü sevecenlik; aşağılanmış olandaki kölelik eğilimini güçlendirir…

OGÜNhaber