Bu partilere oy vermek bile, başlı başına "düzene ayak uydurmak/dünyevileşmek" olarak telakki edilirdi.
"Sağcılaşma" hastalığına yakalanmak idi.
Ahireti unutmak, mücadeleden uzaklaşmak ve "ehl-i dünyalaşmak" gibi algılanırdı.
Bir "İslamcı-Muhafazakar" düzenin parçası olamaz, devlecileşemez ve sisteme entegre olamazdı.
Aksi takdirde konforizme teslim olmak, "cihad ve tebliğ"den uzaklaşmak, sefahet ve şatafata boyun eğmek rezalet ve acziyeti tezahür etmiş olurdu.
Dönemin MHP'si ise kafatasçı, İslamîlikten uzak, devletçileşmiş resmi ideolojinin sesi idi.
İmtizaç ve ittifak noktası oluşamazdı.
Tanrı Dağını konuşup, Filistin Davasına bigane kalan "şuursuz"luktu.
Nasyonel fanatizm içindeydiler.
Sol partiler ve "Solculuk"u konuşmaya bile gerek yoktu…
Onları "Allah ıslah etsin"di…
Kayıp, kaybetmiş ve kaybedilenlerdi…
Kısaca; kendileri haricinde herkes ya Tanpınar'ın dediği gibi "ödünç şahsiyet"liydi veya "organize şuursuz" bir güruhlaşma cenderesindeydi.
Kimisi, şimdiden ahiretini bile kaybetmiş (artık onlar için kurtuluş ümidi de kalmamış) kimisi ise kurtarılması gereken "saf" kardeşlerdi.
Neredennnn nereyeeee……
Algılar/olgular değişti,
Reddedilenler sahiplenildi,
İtiraz/ideal yer değiştirdi,
Ve, İslamcı-Muhafazakar en baş "Sağcı" oluverdi…
Konforizm mi; evet/bela,
Devletçilik mi; amenna,
Dünyevileşme mi; hakkın hatrına,
Zenginlik mi; Allah namına,
Para mı..; manen terakki adına,
Sefahet ve şatafat mı; "hile-i şeriye" kaydıyla…
Gelinen noktada öyle bir zincir oluştu ki; evrilim, devrilim, dönüşüm peşpeşe…
İslamcı-Muhafazakarlıktan Sağcılaşmaya,
Sağcılıktan, Modernleşmeye (Akif’in mim’siz medeniyeti)
Modernizmden daha daha ileriye…
Sefahat ve şatafata…
Neredeeennn nereye…
Peki hangisi doğruydu..?
Dünün İslamcı-Muhafazakarlığı mı,
Yoksa bugün gelinen nokta mı…
Ya da dünkü İslamcı-Muhafazakar doğru idiyse,
Bugün yapılan ve yaşananın adı ne…
Hımmmm…
Yoksa İslamcı-Muhafazakar kesim dünlerde "açlık oyunları" oynuyordu da; sahici olsun diye aç kalıyordu da;
Bugün, aç olduğu her şeyde, açlığını gidermeye mi çalışıyor…
Yoksa reddettikleri tüm konuların, aslında müptelasıymışlar da;
Ve "Köşker sevdiği deriyi yerden yere vururmuş" misali; imişler de,
Mümbit zemin oluşunca da muhibbileşiverdiler mi…
İnsanın aklına başkaca bir şey gelmiyor…
Sahipleniş ve aidiyet bağındaki kavî ve muhkemliğe bakınca,
Fethedilmesi gereken "hasım kaleler" olarak gördükleri mefhumları bugünkü "ben"imsemelerini görünce; sadece taaccüp ve hayret edesin geliyor…
Dün "Sağcılaşma" hastalığına maruz kalıp, İslam referanslı istihza ve istiskalle bakılanlar bugün küçük dillerini yutacak gibi..
Neden mi..?
Çünkü dün, suyu üfleyerek içenlerin konforist, monetarist, modernist, dünyevist, şehevist, buildingist, faizist, dövizist idealizmini, rövanşist rövaşatalarını, maçı kazanmak için meşruiyetsiz iştihasını görüyor, gözlüyor ve ne yazık ki şahadet etmek zorunda kalıyorlar.
Ve diyorlar ki;
"Vay beee… Güya sağcılaşıp dünyevileşen, materyalize olup maddileşen biz idik…"