Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan!..

Bir yağmur, bir yağmur ki; sanki gökten aşağıya hortum salınmış gibi…
Ankara'ya yaz gelmedi mi yoksa…
Geldi de; gönlümüz mü kış…
Yok yok; gitmiş kış,
Gelmiş yaz; ama az az…
Bu yağan, "kırk altı" yağmurları,
Ben uydurdum, bunu da…
Yağmur dinince; güneş alabildiğine salmaz mı yaz sıcağını;
Bünyeler daha alışmamışken, kösele misali derilerimiz kış rehavetindeyken…
İnsanız ya; yağmur yağınca şikayetlenen, güneş açınca mızmızlanan…
Başladık yine; "ne kadar sıcak…" diye.
Bu ne böyle, arkadaş;
Mevsimler azalıyor,
Yaz geliyor, kış kalıyor.
Sonbahar sonlanıyor,
İlkbahar yazlanıyor,
Herkes nazlanıyor…
Allah ne yapsın bize…
Yok yok…
İklim de bozuldu; yazın yazlığı, kışın kışlığı da kalmadı be ya…
"Kış kışlığını puşt puştluğunu bilir" derlerdi; yoksa bu söz de, tarihe mi karışacak…
Ama ilginç değil mi; yazın güneş yok, kışın kar yok…
Yaprakta yeşil eksik,
Ağaçta yaprak yok…
Toprak çoraklaştı,
Kış kuraklaştı,
Yaz ıraklaştı…
Boş verin be ya…
"Azdan az, çoktan çok gider", deyin ve yiyin eriği…
Düşünmeyin, öteyi-beriyi…
Şu veya bu şekilde; hayat devam ediyor mu; ediyor,
Koy dibine gitsin!
Hele bir sorun; ben ne yapıyorum, ne yapmıyorum, neyi yapamıyorum;
Ne yaptığımı ya da yapmadığımı; ben biliyor muyum ki…
Öylesine bir şeyler işte; karalayacağım galiba, bu gidişle…
En iyisi mi, düşünmeyelim; yazı, kışı, baharı,
Harname'nin har'ı,
Ne ilkbaharı, ne sonbaharı,
Güneşteki hârı,
Leyl ü nehârı,
Ve, geçin bunları…
Bence, Nedim gibi yapalım;
"Gülelim oynayalım; kâm alalım dünyadan,
Mâ-i Tesnîm içelim Çeşme-i Nev-peydâdan…"
Düşünmeyip; alemlere akalım,
Bir gözleri ahuya, gönlümüzü yakalım,
Unutalım her şeyi; yaza yazı yazalım…
Ya da, Cahit Sıtkı gibi yapalım,
Bir ağaç gölgesi bulup, Abbas'ı çağıralım;
Haydi Abbas, vakit tamam,
Yaza diyordun, işte oldu yaz,
Yazmak istiyordun; hadi otur yaz,
Otu yaz, böceği yaz; neyi yazarsan yaz…
İstersen suya yaz,
Suda dolaşsın kaz,
Mızmızlanma be adam; yazacaksan buyur yaz…
Olmadı mı,
Yazamadın mı,
O halde; otur baştan yaz beni…
Yine mi olmadı!...
O halde, at şarkıya kendini.
Gir içine,
Bak ne var,
Sefa getirmiş dostlar;
"Sefâlar getirdiniz,
Sefâ geldiniz dostlar…
Bezme revnak verdiniz,
Sefâ geldiniz dostlar…

Ye, iç, gül, eğlen dostlar,
Ehlen ve sehlen dostlar…

Doldukça üst üste cam,
Gider gönlümüzden gam…
Eğlenelim her akşam,
Sefâ geldiniz dostlar…

Ye, iç, gül, eğlen dostlar,
Ehlen ve sehlen dostlar…
OGÜNhaber