Seçim yaklaştı ya,
İşimize dişimize göre normalleştirmeler de başladı.
Hem de trajikomik şekilde…
Biri diyor;
Yapmak istediğiniz ve yaptığınız,
Bal gibi "erken seçim"…
Diğeri;
"Ne alaka canım,
Erken merken seçim yok,
Öne alma, takvimsel ayarlama, halkı Haziran'ın lanetinden kurtarma uyarlaması yapıyoruz…
Azcık, miniminnacık erkene aldık,
Aslında erken demek bile caiz değil; erkenmiş gibi…"
Bebeği, bir buçuk ay önce doğmuş adama sorarsın;
Erken doğum mu oldu?
Adam;
Yok yahu ne erkeni,
Doğumu birazcık öne aldık,
Takvimsel ve burçsal düzenleme yaptık.
Haziran'ı sevmiyorduk; ikizler ya da yengeç burcu oluyor doğanlar.
Benim de oğlum olacaktı,
İkiz karakterli veya yengeç olmak yakışır mı…
Bunlar kızsal burçlar,
Erkek adamın erkek çocuğu olur ve ona da boğa burcu olmak yakışır.
Biz de doğumu öne çekerek,
Azcık erkencikleştirerek bunu sağladık!
Elin oğluna,
Amerika'ya bakıyorum da; çok renksizler.
Ağız tadıyla seçim takvimi bile tartışamıyorlar.
Bence bağnaz-yobaz ve çok gelenekçiler…
Adamlar 1792'den beri,
224 yıldır, seçimleri dört yılda bir ve Kasım ayının ilk pazartesini takip eden Salı günü yapılıyor.
Çok monoton, sıkıcı ve heyecansız!
Ulan arada bir öne alın, azcık erkenmişleştirin,
Veya bunu yapamıyorsanız; geciktirici kullanın azcık geciktirin.
Bu Amerikalılarda seçim şevki, şehveti ve tartışmanın dayanılmaz cazibesi bile kalmamış.
Monotonistler…
Yahu biraz konuşun, tartışın ve beyninize kan gitsin…
Bakın bize,
Öne de alıyoruz, ön de alıyoruz,
Minareyi çalıyoruz,
Kılıf da buluyoruz.
Olursa da ipimize olmazsa da ipimize…
Bir adam var,
Milletin vekiliymiş…
Hem de Ordu'nun milletinin vekili.
Yaşaryıldız soyisimli spiker soruyor;
Yediyıldız soyadlı vekilimiz başlıyor yıldızlaşmaya…
İhanetten bahsediyor,
Vefadan dem vuruyor,
Bağlılık sözlerinin dibine vuruyor,
Ve hızını alamıyor, "…ya ayakkabısını elimizle yalamamız lazım ya…" diyerek zirveye ulaşıyor…
İşte tam bu noktada, benim aklım tıkandı,
Türkçem iflas etti,
Ve trene bakar gibi sustum kaldım!
Ayakkabı yalanır mı,
Evet yalanır.
Yani kişinin yalama zevk ve tercihine göre böyle bir pratik mümkün.
Belki de adam ayakkabı fetişisti,
Bilemeyiz…
Benim asıl dikkatimi çeken "elimizle yalamamız" dediği kısım.
Arkadaş,
Elinde dil mi var bu adamın ya…
Valla dayanamadım TDK'ya baktım,
Aynen aktarıyorum.
Yalamak şu anlama gelirmiş:
1-Bir şeyin üzerinden dilini sürüp geçirmek
2-Dilini gezdirerek bir şeyin üzerindekini almak.
Yani yalamak fiili, dil ile gerçekleştirilen bir eylemmiş.
Hani şu, ağız içinde bulunan ve tat alma duyusunu gerçekleştiren, kaslardan yapılmış ve adına dil denilen bir organ var ya; onunla yapılabilen bir eylem.
Acaba diyorum,
Bu muhterem, milletvekili ya;
Biz normallerden, sıradanlardan, "kaz kafalılardan" farklı olarak onun elinde de dil mi var acep…
"Eli zilli" diye bir deyiş var ya Anadolu'da,
Bu da, "eli dilli" mi acaba…
Yoksa çok yalamaktan dili yalama olduğu için artık elini dili gibi mi kullanıyor ki…
Valla ben bir halt anlamadım,
Anlayan beri gelsin!
Merak Ediyorum
İsveç'te nahoş şeyler oldu.
Bana kalsa, bu kadar tepki göstererek bir y.vşa.ın reklamını yapmaya bile hiç gerek yoktu.
Ben öyle birine İslam düşmanı bile demem.
O kim ki!
O y.vşa., İslam'a düşman bile olamaz…
Ama asıl, başka bir şey geldi aklıma.
Türkiye'de gösterilen tepkileri görünce;
Seviyoruz ya gece ziyaretlerini,
Ansızın gidişleri,
Baskın verişleri.
Acaba oraya da, "bir gece ansızın gider miyiz" diye düşünmekten kendimi alamadım!