Mevlana'dan hareketle;
"Dün dünle gitti cancağızım,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım" deriz sıkıştıkça…
Ama o iş öyle değil işte…
Nasıl?
Dün olan dünde kalmıyor…
"Kar eriyince pislikler ayaza çıkar,
Kara gömülen ceset yaz gelince ortaya çıkar,
Tatlı tatlı yemenin acı acı gazlanması olur,
Dün yediğin hurmalar bugün seni tırmalar,
Dedenin yediği koruktan torunun dişi kamaşır,
Ne ekersen onu biçersin,
Rüzgar eken fırtına biçer…"
Yani?
Mevlana bu sözü büyük ihtimalle bireysel hayatlara dair, kişisel kırgınlıklara takılıp kalmamak adına söylemiş olabilir.
Ama devletler hayatı farklıdır,
Divan Edebiyatı gibi melankolizm ve duygusallık içermez!
Dünün faturası peşinden mutlaka gelir…
Eğer bir devlet veya iktidar, yapması gerekeni yapması gereken vakitte yapmazsa; bunun bedeli yarınlarda faiziyle birlikte karşına çıkar.
Bundan asla kaçış yoktur!
Yukarıdaki vecizeleri de Şimşek etkisinin acı bedellerini vurgulamak,
Ve, önümüzdeki günlerde ödeyeceğimiz ağır faturanın hangi günahın bedeli olduğunu göstermek için söyledim!
Peki, an itibariyle planlanan ve beklenen program doğru mu? Doğru,
Olması gereken mi? Hatta tek seçenek…
Acı olacak ve acıtacak mı?
Hem de nasıl; önümüzdeki iki ay boyunca olacak zam yağmurunu iyi izleyin!..
Neyin bedeli bu?
Son iki senede uygulanan Nebatisel Ekonomi Politikasızlığının…
Bu bedeli hak ettik mi?
Ziyadesiyle…
Neden?
Bile bile lades dedik,
Herkes Mersin'e giderken biz tersine gittik,
Faize karşıyız dedik; faiz indirdik ama pratikte faizleri yükselttik,
Kur Korumalı Mevduat icat ettik; güya dövizi çoğaltırken dövizleri bitirdik,
Nebati gibi birini ekonomiye patron eyledik,
Sadece seçime kadar dedik,
Ne verildiyse yedik; söylenenleri doğru belledik, yalana inanmak istedik…
Yani?
Kendimiz elimizle kendi gözümüzü oyduk,
Ekonominin dibine koyulan dinamite göz yumduk,
Kendimiz ettik ve bu acı reçeteye kendimiz müstahak olduk!
Ya bundan sonra?
Olması gereken olacak,
Çünkü başka seçenek yok!
Eli mahkum; hep birlikte katlanılacak…
Ya katlanmayacak olursak?
Ya seve seve ya da sevmeye sevmeye; başka çare yok,
Hem de katlanan bedele katlanılacak!
Yoksa?
Var git; hangi taş daha sert ise kafanı ona vur!
"Seçime kadar…" denmesine kandıysan, ipime kadar denmesine susacaksın!..
Çok katlı bedele razı olacaksın!
Çünkü deniz tükendi,
Dibi göründü,
Bugünlerin taşları senelerdir döşendi de döşendi!
Daha durun; bunlar iyi günlerimiz,
Turpun büyüğü heybede,
O da, ha geldi ha gelecek!..
Bir merakımı dile getirerek yazımı bitiriyorum;
Ayın 22'sinde Merkez Bankası faiz artırdığında faize karşı olanlar, faiz düşünce "oley" çekenler ne diyecek acaba!..
Yeni ekonomiye ve yeni yönetim konseptine farklı bir bakış…
Bir günah keçisi gerekiyordu,
Nebatiyse buna dünden razı idi.
Bunun sinyalini koyun-keçi etine methiye düzerek zaten vermişti.
Ve sadece dünün değil, yarınların faturası da peşinen ona kesildi!
Ama o, derin bir "ohhh" çekti ve gülümseyerek gelmişti gülümsüyor gibi yaparak gitti…
Kılıçdaroğlu "sana söz yine baharlar gelecek" diyordu ama meğer ki o bahar, Mehmet Şimşek'le gelecekmiş!
Ve adeta mucize gerçekleşti, bir çiçekle bahar geldi…
Gerçekten geldi mi peki?
Bekle, yaşa, gör; bahar mı geldi yoksa bahar görünümlü kış mı…
Günün Sözü Ekrem İmamoğlu'ndan...
"Değişime kulak tıkanamaz,
Değişimin, bir kurul/heyet değişimiyle olmayacağını hepimiz biliriz!.."
Yani demek istiyor ki İmamoğlu;
…mış gibi yapıyorsunuz,
Yaptığınız sadece değiş ve tokuş.
Dostlar alışverişte görsün misali…
Çok sevişmekle çok çocuk olmaz sözünden hareketle, ben de bir ilave yapayım;
Çok değişim demekle pek değişilmiyor, çok değişim olmuyor!