Savaşın kaybedildiğini öğrenen Napolyon, komutanları toplar ve sorar;
"Söyleyin bakalım savaşı neden kaybettik?"
Korkudan tir tir titreyen generaller, "birkaç nedeni var" derler ve saymaya başlarlar;
Birincisi, Barut bitti…
Napolyon;
"Tamam gerisini saymana gerek yok." der ve generalin konuşmasını keser.
Petrol ve doğalgaz gibi iki ana tüketim kalemini ithal eden bir ülkeyiz.
Sanayi hammaddesinin yüzde 80'lik kısmını da ithal ediyoruz.
Tarımsal girdilerden gübre, zirai ilaçlar ve hatta tohumda bile ithalatçıyız.
Sevgili TL'ciğimizi başka ülkeler pek tanımadığı ve takmadığı için, tabi ki ithalatı dövizle yapıyoruz.
Sonra?
Sonrası yok…
Suya düştü, inek içti, dağa kaçtı, yandı bitti kül oldu,
Yel götürdü, sel götürdü,
Ve, bizde döviz bitti!
N'apcaz Şimdi…
***
20 Aralık'ta dolar 17,75-18 TL civarı olmuştu,
Meşhur, allanıp pullanan ve mucizevi sonuçlar beklenen Kur Korumalı Mevduat uygulaması başlatıldı.
Aradan 7 ay geçti,
Dolar, yine 17,75-18 seviyesinde,
Hatta 18 TL üstüne demir atacak gibi…
Ne değişti veya Kur Korumalı ile elimize ne geçti?
Fıkra gibi valla…
Ağa, Kahya'ya dönerek;
"Kahya,
Sabah çiftlikten çıkarken bu araba benimdi,
Şimdi çiftliğe girerken araba yine benim,
Peki, biz bu b.ku niye yedik…" diyerek absürtlüğü dile getirir ya;
O misal,
"Biz bu 40 milyarı neden ödedik,
40 milyarlık kazığı neremize girdirdik!.."
***
"Yıllık enflasyonda düşüşü önümüzdeki Şubat-Mart ayı itibarıyla belirgin bir şekilde görmeye başlarız"
Bunu ben demedim ve demiyorum,
Cumhurbaşkanımız dedi.
"Velev ki" öyle olacak,
Ve yine "Velev ki", "Şubat-Mart itibariyle enflasyondaki düşüşü belirgin bir şekilde görmeye başlayacağız" diyelim,
Ben de soruyorum;
Bu düşüş, hangi seviyeden başlayacak?
Yüzde 110'dan mı, yüzde 100'den mi yoksa yüzde 95'den mi?
Enflasyondaki düşüş nereden başlayacak muhteremler!
Basit bir hesap yapalım.
Şubat-Mart-2023'e daha yedi ay var,
Düz hesap; hadi 6 ay var diyelim,
Onulmaz bir iyimserlik ve Nebatisel bir ışıltıyla bakarak hesap yapalım;
Enflasyon denen melun,
Aylık ortalama yüzde 4 artsa,
Şubat-2023 itibariyle, yıllık yüzde 100'e çıktı demektir,
Daha küsuratı da söylemiyorum,
Ve, üstelik TÜİK'in "en objektif" hesabıyla çıkıyor bu oran!
Ama bana sorarsanız;
Boş verin enflasyonu-menflasyonu,
Gerçi, zaten boş vermişsiniz ya; durmak yok yola devam,
Zam üstüne zam,
Millet nasılsa yer; istersen batağa saplan!
Eskiden enflasyon mu vardı yahu,
Zaten "enflasyon da enflasyon" diyerek, sizi kandırmaya çalışıyorlar Sayın Cumhurbaşkanım,
Zat- Alilerinizin bir konuşmasında buyurduğu gibi, "Türkiye'de yaşanan enflasyon değil hayat pahalılığıdır" zaten…
Bence, hayat pahalılığına enflasyon diyen gafiller, mücrimler, mandacı ekonomistler "Hilaf-ı Nass" densizlerdir ve onların hükmü de merduttur.
Merak buyurmayın,
Bu millet size inanmaya ve "Yaparsa yine Ak Parti yapar" demeye devam ediyor.
Eminim etrafınızdaki "sayısı belirsiz muhteşem muhterem danışmanlar", "Efendim, açlıktan ölen kimse yok. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığından bahsedenlerse dış güçlerin maşası ve işbirlikçi muhalefettir" diyerek, yüksek fikirleriyle sizi bilgilendirmekten geri durmuyorlardır.
"Bütün dünya bizi gıpta edip kıskanıyor,
Amerika'da, Almanya'da halk perişan ama biz öyle mi; yağ alıyor bal satıyoruz!" diyorlardır.
Bence de, siz halkı-malkı düşünmeyin efendim.
"Sabrı ve şükrü" bilmeyen bu halka, yaptığınız her şey hak ve müstehak.
Akşener-Kılıçdaroğlu-Babacan filan gelince;
Bir illüzyon oluşturmuşlar ve fakirlik edebiyatı yapıyorlar.
Hayali birer şehir kurmuşlar,
Oralara hayali esnaflar, pazarcılar, işçiler koymuşlar,
Onlarla konuşuyorlar…
Ak Parti Türkiye'sinde değil; hayalet bir ülkede yaşıyorlar.
Sen onlara bakma Cumhurbaşkanım; sen bizi uzaya gönder,
Halkın her şeyi tastamam; tek eksik uzaylı olmak!
Aslında Türkiye'de muhalefet filan da yok,
Hayalden ibaret ve sadece hayalet!
Hatta ve hatta, "dış güçlerce" üç boyutlu yazıcıdan çıkartılmış sanal bir muhalefet!
Ya, konuştukları insanlar gerçekse mi efendim?
Siz onlara aldırmayın; konuşanlar, konuşturanlar, yokluktan bahsedenler zaten yoktular!..
Yaşananlara hatta hakkı olanı bile yaşayamayanlara,
Ama kötü gidişata toz kondurmayıp, adeta Stockholm Sendromu'na tutulmuş ve celladına aşık olmuşçasına sokulduğu bataklığa körleşenlere,
Serap görenlere ve "ölme eşeğim ölme" kabilinden, belki de onuncu kez söylenen "Sabır Ey Millet; yine biz düzelteceğiz" sözlerine itibar edenlere bakınca, aklıma bir fıkra geldi.
"Doktorun biri muayenehane açar.
Kapısında şöyle yazmakta;
—Vizite ücreti 100 lira, iyileşmezseniz beş misli geri ödeme…
Vizite ucuz,
Ama garip şekilde, her gelen hasta iyileşip gidiyor.
Doktorun ünüyse her geçen gün artıyormuş.
Bizde kendini uyanık sanan alık ve salak biter mi…
İşte onlardan birisi, gider doktora ve çalar kapıyı.
Güya, iyileşmeyecek ve verdiğinin beş mislini geri alacak…
—Doktor,
Öyle kötüyüm ki; hiçbir şeyin tadını alamıyorum.
Doktor, bakar adama ve hemşireye seslenir;
—9 numaralı kutuyu getir!..
Kutuyu adama uzatır ve "şunun tadına bir bak" der.
Adam, kutudan bir kaşık alıp ağzına götürür ve anında tükürüp, hışımla doktora döner;
—Ama bu b.k!..
Doktor muzipçe gülümser:
Evet,
Ama iyileştiniz; bakın, tat alıyorsunuz artık.
Adam, eli mahkum vizite ücretini öder ve sinirle gider.
Gider gitmesine de; daha da hırslanır tabi…
Durur mu; bir ay sonra yine gelir doktora.
—Doktor Bey,
Bende hafıza kaybı başladı; her şeyi unutuyorum.
Doktor insan sarrafı,
Uyanık salağı tek cümlesinden tanır.
Adama şöyle bir bakar ve yine seslenir hemşireye:
—9 numaralı kutuyu getirmisin?
Adam, hemen itiraz eder:
—Ama, o kutuda b.k var!..
Doktor hınzırca güler;
—Evet doğru,
Ama bakın, hafızanız yerine geldi!..
Adam hırsından çıldırıyor,
Utanmasa ağlayacak halde.
Ama sevmeye sevmeye de olsa vizite ücretini ödeyip çıkar.
Gece gündüz intikam planları kuran ve bu defa doktoru şapa oturtacağım diyen adam, birkaç ay sonra yine gelir doktorun karşısına:
—Doktor,
Bende iktidarsızlık başladı,
Durumum kötü; tık yok, hiçbir şey yapamıyorum!..
Sükunetini hiç kaybetmeyen doktor adamı gözüyle şöyle bir inceler ve hemşireye dönüp der ki;
—Hemşire hanım
9 numaralı kutuyu getirir misin?
Bunu duyan adam delirir,
Ağzından saçılan salyalarla, kendinden geçercesine başlar küfretmeye:
—Hay, ben seni de,
Tedavini de,
Senin 9 numaralı kutunu da s…………………
En baştan beri salaklığını görmeyip kendini uyanık sanan adama, "acaba bu defa b.k yemekten vazgeçecek mi ki" dercesine bakış fırlatan doktor, en manidar ve sakin ses tonuyla hatta sarkastik bir sevinç reveransıyla bağırır:
—Geçmiş olsun beyefendi,
Bak, bu sorununuz da giderildi; artık yapabiliyorsunuz!" der…