"Benim saltanatım gözümü açınca bitti, seninki kapatınca bitecek…"

Sultan Reşit acil bulunmasını istemiş.
Askerler hemen aramaya başlamışlar.
Sonunda bulmuşlar.
Ellerindeki mızraklarla dürterek uyandırmışlar, fukarayı…
Behlül durur mu…
Açmış ağzını, yummuş gözünü; beni niye uyandırırsınız, diye.
Asker dinlememiş tabi,
Kucaklayıp bir solukta koymuşlar, Sultanın önüne.
Sultan tebessümle karışık; askerlerime ne diye çıkıştın, diye sormuş.
Sebebi nedir.?
Behlül aynı kızgınlıkla anlatmaya başlamış;
Ben rüyamda büyük ve görkemli bir ülkeye padişah olmuştum.
Askerlerim, kalelerim, sarayım, hizmetçilerim, ihtişamım ve istediğim gibi kullanabildiğim gücüm vardı.
Senin askerlerin  bir anda uyandırınca devletimi, askerlerimi, hizmetçilerimi ve padişahlığımı kaybettim.
Herşey berbat oldu..

Sultan Reşit, basar kahkahayı…
Yahu, hiç insan rüyasında gördüğü saltanata itibar eder mi.? der.

Behlül bir Sultana bakmış bir askerlere…
O vakit diyesin hele Sultan;
Benim rüyadaki saltanatımla senin hayattaki saltanatın arasındaki fark nedir.?
Reşit;
Benim saltanatım gerçek seninki ise sadece bir rüya, der.
Behlül;
Öyle mi…
Benim hükümdarlığım gözümü açınca bitti, seninki kapatınca bitecek.
Aradaki fark ne.?
Üstelik, ben gözlerimi açınca hayat buldum.
Sen gözlerini kapatınca; saltanatından olacaksın ve pişmanlığın başlayacak, sorgu suale çekileceksin.
O halde söyler misin, hangimizin saltanatına itibar edilir..?

Behlül Dane işte; ibretlik hisse…
Hangi saltanat yoktur ki; göz kapatınca bitmesin,
Hangi ihtişam yoktur ki; kabirde sonlanmasın.
Hangi kudret yoktur ki; yok olmasın.
Hangi kral yoktur ki; zulmüyle abad olsun.
Hangi zulüm yoktur ki; ilelebet devam etsin.
Hangi Sultan yoktur ki; sonunda göz kapatmasın.
Hangi Saltanat yoktur ki; göz kapayınca bitmesin.

Halbuki görebilsek…
Şems’in dediği gibi;
Doğum bir damla su, ölüm bir avuç toprak..
Bırakıp gitmedi mi; gitmez denilenler…
Ölmedi mi; ölümsüzler
Kimleri geldi, kimleri geçti…
Zulmün zirvesi de, merhametlinin en merhametlisi de…
Kapatmadı mı gözünü…
Geçmedi mi; göz açıp kapayana dek, tüm saltanatlar…
Kime kaldı bu dünya ve dünya saltanatları…

Bakın Çin’e, Çin’lilere…
Virüs yahu, bir virüs…
Belki gözle görülmeyecek kadar minik ve önemsiz…
Ama alarma geçti koskoca Çin…
İnsanlar çaresiz, Çin çaresiz, dünya çaresiz…
Çare aranıyor; çaresizliğe…

Bir deprem yahu, bir deprem…
Bir dakika bile değil; saniyeler sürdü, sadece.
Canlarımız gitti; insanlar göz kapattı hayata…
Bir saat önce ettiğimiz tebessüm soldu, toprak oldu…
Koca koca binalar yapan insan;
Karton kaleler gibi yıkılmadı mı; yıkılmaz binaların…

Neye ve neyimize güvenip sarılıyoruz; kartondan saltanata..
Neye güvenip zulmediyoruz; bizden olmayanımıza,
Neden adil değiliz; biz gibi olmayana...
Halbuki hayat çok basit değil mi.!
Göz açıp kapatmak kadar…
Uyansak halbuki; saltanatın gafletinden, şehvetinden, enaniyetinden…
Gecikmeden, geç kalmadan, son nefesi vermeden…
Yani dünya kapısı kapanmadan,
Kabir kapısı açılmadan,
Azrail kapıyı çalmadan,
Görsek kabristanlarda; gözünü kapatanları…
Farketsek keşke; gözümüzün kapanacağını…
Ve; kaçılmaz, malum sonu…
OGÜNhaber