Beka sorunu mu; Evet, şimdi var!..

Ekonomi kötü mü; evet kötü,
Kuralsızlık almış başını gidiyor mu; evet gidiyor,
Kurumsuzlaşma yaşıyor muyuz; evet yaşıyoruz,
Hukuksuzluk var mı; evet var…
İklim değişikliğine bağlı olarak doğal felaketler başımıza geliyor mu; evet geliyor…

Hepsini geçin bunların,
Bir bedel öder, bir şekilde hallederiz.
Çünkü ödeyeceğimiz bedel, kaldırılabilirdir.
Daha önemli bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.

Öyle bir tehlike ki; tüm bu saydığım bozukluklardan daha kalıcı-yıkıcı ve karıştırıcı,
Bedelini, sadece sen-ben-o-onlar, bugünümüz ve yarınımız değil; çocuklarımız-torunlarımız, on-yirmi sene sonramız bile ödeyecek.
Yirmi yıllık bedel sonrası bu sorun bitecek mi; asla!..

Nedir bu sorun?..
Adına ister "göçmen" deyin, ister "sığınmacı" veya isterseniz "mülteci"…
Sorun büyük, sorun derin ve sorun kronik hale dönüşmüş-dönüşmek üzere!..

Demedi demeyin,
Perişan oluruz,
Demografik yapı değişikliği gibi ana problemden tutun da, suç ve suçlu artışına ve önlenemezliğine kadar her türlü problemle karşılaşırız.
Güney Afrika'dan beter olabiliriz.
Hırsızlık, kap-kaç, uyuşturucu, kesici ve silahlı alet yaralamaları ve ölümler, daha neler neler; alıp başını gidebilir!..
Daha tehlikelisi; sokaklar karışabilir, infial oluşabilir ve oluşabilir provokatif ortamlar canımızı çok sıkabilir!..
Önü alınmayacak olayların ortaya çıkması için her türlü kıvılcım, sanki hazır!..

Nasıl bir akıl tutulması-öngörüsüzlük ve umursamazlık yaşıyorsak; normal bir aklın alması mümkün değil!..
Emin olun ki, akın akın gelen sığınmacı değil sanki,
Katar katar bela geliyor!...

Bunu derken de bizatihi sığınmacının kendisine-şahsına bir kötülük veya suçlama atfetmiyorum.

Sığınmacı olayın sonucu; sebebi değil.
Hatta, mağduru…
Ben olayın kendisine, göç hadisesine ve göçle ortaya çıkan vahamete parmak basıyorum.

Kimse göçmen aleyhtarlığı ve kışkırtıcılık yaptığımı düşünmesin ve öylesi bir iddia ve ithama kalkışmasın.

Öyle bir şey yok ve sakın ola ki; konu çarpıtılmasın.
"Ensar/muhacir" anolojisi yapılıyor.
Alakası yok,
Ne biz Mekke'li müminleriz ne de gelenler Medine'li Müslümanlar.
Ne "Asr-ı Saadet", yani Hz. Peygamber dönemini yaşıyoruz ne de bizler sahabeyiz!..
Keza Osmanlı'nın son dönemlerinde yaşanan benzer muhaceratlardan örnekler veriliyor.
Geçelim bunları; demagojiyi bırakalım.

İslamik-tarihsel nostalji ve romantizmle hareket, kimseye bir şey kazandırmaz.
Sorunu çözmez, muhtemel problemleri bitirmez.
Bu bir saldırıdır,
Türkiye'yi mahvetmek için planlı bir aksiyondur,
Ele geçirme faaliyetidir,
Çökertme niyetidir…

Amaçları, topla-tüfekle-bombayla-terörle yapılmayanı yapmak…
Bu proje, demografik yapının anasını bellemek, güvenliğin ırzına geçmek, Türkiye'yi yaşanmaz hale getirmek için inceden inceye ve sinsice planlanmış bir projedir.

Peki kimin projesi bu?
Hani her sıkıştığımızda-sık sık "dış güçler" diyorduk ya…
Tam da bunu deme zamanı işte!..
Evet "Dış Güçlerin"…
Ama ne hikmetse ağzından "dış güçler de dış güçler" sözünü düşürmeyenler böylesi bir fecaat karşısında sesini çıkartmıyor ve "dış güçlerin" oyunu olduğunu söyleyemiyor.
Şuanda, Türkiye'nin beka sorunu da-varlık meselesi de-her şeyden daha önemli problemi de, "sığınmacı" konusudur.

Umursuzluk, aymazlık, önemsizleştirme ve hamasetle süreci yönetme yönetimsizliği devam ederse; sonumuz kötüdür, mahvolmaktır, perişanlıktır.
Tehlikeye dair ilgisi-bilgisi-kaygısı-öngörüsü olan melal ve endişe sahipleri bas bas bağırıyor.
Ama "sağır-kör" numarası yapmayı seviyoruz.

Benden söylemesi; böyle giderse, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

OGÜNhaber