Balta sapı olmayı istemek

Yazının başlığı:
“Bir Bok Olmak” İsteyenler
Yazan:
İhsan Oktay Anar
Yayınlayan:
Öküz Dergisi
Yayın tarihi:
Mart-1999

Oğuz gönderdiyse,
Kesin,
İlginçtir dedim; hemen ve tekraren okudum…
İlginç de ne kelime;
Tek kelimeyle müthiş, iki kelimeyle ise daha müthiş…
Yazar yazısında,
Sadece, toplumsalın genel-geçer ezikliğini değil; ezikliğin/doyumsuzluğun ve bir bok olmak istemenin dayanılmaz cazibesinin psikolojik referansını, şeceresini ve
müstakbelitesini de (bugünkü halini) tasvirlemiş…
Yazıyı okuyunca,
Aklıma, “Bir baltaya sap olmak” atasözü geldi.
Hem de ne atasözü; anasının gözü olmanın şecaat tözü…
“Ne işe yararsın sen!
Bu yaşına geldin; bir baltaya sap olamadın!..”

Neymiş maharet?
Bir baltaya sap olmak…
Ne olmak ne olmak?
Sap; hani, bildiğimiz sap var ya sap; işte o…
Dilbilgisi yaparsak:
Baltanın tamladığı sap…
Aklıma geldi;
Neden balta değil de, baltanın sapı?
Halbuki,
Balta ana figür,
Kesen kısım… Eylemi bizzat gerçekleştiren…
Sap ise,
Baltanın kestiği bir odun…
Hatta odunun da bir kısmı…
Yani bir nevi,
Yancı… Yardakçı… Balta sayesinde anlama kavuşan basit bir aparat…
Peki,
Neden kesici değil de kesicinin saplığına talip oluyoruz?

Zihniyet özetimiz:
Davul başkasının sırtında ama tokmak bizim elimizde olsun yeter…
Nedir bu?
Sorumsuz yetkililik… Sapı siliklik ve karaktersizlik…
İşte size 250 yıllık yenilgi piskozunun getirdiği ezikliğin en bariz dışavurumu:
Sap olmak…

Bu arada,
Aklıma geldi de;
Sap çok balta az. Ne yapacağız o halde?
Bizde adet tersinedir; sap baltadan önce gelir…
Misal:
Kişinin işe uyması değil, kişiye göre iş uydurulması…
Misalin mizahî misali:
Tanpınar’ın
dilinden Saatleri Ayarlama Enstitüsü…
Enstitü’nün işi ne?
Şehirdeki saatleri ayarlama…
Yani nedir?
Biz atadan böyle gördük…

Peki, iyi-hoş-tamam,
Ama,
Kişiye göre iş nasıl olacak?
“Nasıl olacağını” İhsan Oktay Anar Üstad anlatsın:
“Her şeyden önce, bu ezik toplumu şöyle bir adamakıllı doyuracak “ünvanlar” tahsis edilmeli.
Yahut ünvanların sayısı arttırılmalı.
Sözgelimi;
Rektör olmaya can atan akademisyenlerden sadece bir tanesi değil, en az üçünü “doyurmak” için her üniversiteye üç rektör,
Her fakülteye birkaç dekan kadrosu verilmeli…
Milletvekillerinin sayısı 1 500’e çıkarılmalı…
Bundan da öte, “lord” ünvanı tahsis edilmeli…
Öyle ya! Her ilçenin bir “lordu” olmalı: Çemişkezek lordu, Sındırgı lordu, Acıpayam lordu gibi asil insanlar olmalı ülkemizde…”


İhsan Oktay Anar, “nasıl olacağını” düşünür de; “sap olmanın” dayanılmaz cazibesiyle kavrulan toplumsalın seçtiği nadide insanlar “nasıl oldurulacağını” düşünemezler mi sizce?
 -Haşa-
Tabi ki düşünürler,
Çünkü
Onlar büyük düşünürler…
Hatta daha iyisini, düşünde bile göremeyeceğini düşündüler:
—Her üniversite için üç rektör kadrosu açılmadı ama rektör olmak isteyen her akademisyen için bir üniversite açıldı…
—Her fakülteye birkaç dekanlık kadrosu açılmadı ama dekan olmaya can atanlar için fakülteler açıldı…
—Milletvekili sayısı 1500 olmadı ama “milletvekilliği de nedir ki” denecek kudrette, 1500’den fazla “Danışmanlık/Başdanışmanlık/Bakan Yardımcılıkları” oluşturuldu…
“Lord” ünvanı ihdas edilmedi; “Sen Sındırgı Lordusun” denmedi ama Sındırgı İlçe ve Belediye Başkanı, Lord’dan da öte payelere bezendi…
“Homo Sapiens/Asil insanlar ülkesi” olamadık ama  “Sap yiyens/Saman sıçans asilzadeler ülkesi” olduk…


Ey İhsan Oktay Anar!
26 yıl önce,
Sen sadece konuştun ama biz yaptık!
Hayaldi gerçek oldu…
26 yıl önce bu ülkede traktör mü vardı?


Çıktık açık alınla, 23 yılda her sandıktan;
20 yılda on beş milyon asilzade yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı serkumandan,
Ünvanlarla donattık anayurdu dört baştan…
Tabi,
Yavru Vatan’ı da…”


Son söz:
Üstad Oktay Anar’ın
  “…bir bok olmak isteyenler, alt tarafı bir bok olurlar”  cümlesinden esinlenerek diyorum ki:
“Bir baltaya sap olmak isteyenler, sadece bir baltanın sapı olurlar…”

OGÜNhaber