Ankara'da Hakimler var!

Bu sayede, o ülke vatandaşları da “müesses nizam”a uygun şekilde hareket ederek, ülkede uyum, ahenk ve düzen  oluşur ve herkesin kabul edip uyduğu kamu düzeni ortaya çıkar.

Kamu düzeni; vatandaş- devlet ve devletin kurumları arasında uyum ve bağımsızlık boyutuyla işlerlik kazanır.

Bu ilişkilerde herhangi bir ihtilafta ise, o ülkedeki en önemli  organ diye nitelenebilecek Yargı kurumu devreye girerek, alacağı kararlarla ihtilafları sonuçlandırır.

Tam da bu noktadan hareketle, devlet aygıtının işleyişine baktığımızda Yargı müessesesi bambaşka bir önem arzeder. Çünkü bu erk’in üzerinde başka bir erk yoktur. Yasama ve yürütme’nin aldığı kararların denetimi  ve bireyler arası ihtilaflarda ortaya çıkan anlaşmazlıklar bu Erk tarafından karara bağlanır.

Bu nedenle,  genelde Yargı’ın işleyişinin bozulması ve tarafsızlığını kaybetmesi durumu; “yargının bozulması sütün bozulması gibidir” sözüyle dillendirilerek, yargısal bozulmanın,  devlet  bünyesini ne kadar  feci zehirleyici  olacağı anlatılır.

Bu bağlamda Ülkemize baktığımızda maalesef, Yargı ciddi bir dejenerasyon ve güven kaybı  yaşamaktadır. Tarafsızlığı, mesleki sembollerinin bile gözünün kapalı olmasıyla tebarüz eden yargı, adeta intihar edercesine;  bir fikrin, grubun odaklanıp kümelendiği merkez haline gelmiş durumdadır.

Durum öyle bir hale gelmiş ki; yasama ve yürütme erki,  Yargı’nın gölgesinde kalmış, ülkede bir jüristokrasi hakim olmuş vaziyettedir.

Kararlarıyla, özellikle de objektif kararlarıyla konuşması gereken kimi yargı mensupları, politize eylem ve söylemleriyle adeta siyasi bir figür gibi hareket etmektedirler. Yargı camiası içindeki tarafsız ve gerçekten de mesleki liyakata göre hareket edebilecek olanlar ise, susturulmuş, sindirilmiş, pasifize edilmiş haldedirler.

“İti öldürene sürütürler” diye bir deyim vardır dilimizde….

Teşbihte hata olmaz kabilinden bu sözden hareket edersek; artık yargıdaki bozulmayı, yine yargıdaki bozulmamışlar ortadan kaldıracak bir süreç başlamış ve başlayacak görünüyor. Artık pasifize edilen hakim ve savcılar, camialarında ortaya çıkan bu kümelenmeyi ve gruplaşmayı, yine yargısal usul ve esaslarla, meri kanunlar çerçevesinde halledeceklerdir.

Artık, başkent Ankara harekete geçmiştir. Ankara hakimleri, İstanbul hakimlerini yargılamaya başlayacak gibi görünüyor. Ankara adliyesinde açılan, paralel yapıya ilişkin davalarla, kamu düzeninin en  büyük tesis edicisi yargıya neşter atılacaktır. Gazetemiz “bir portre” yazarının 2013 sonlarında bahsettiği gibi yargı’daki sözde yargıçların yargılamasını, yine yargının yapacağı bir sürece girmiş bulunmaktayız. Umarım ve dilerim ki;  bu paralel yargı aidiyeti içinde olanlarca açılmış davalar  da yeniden gözden geçirilerek, “yargı mağduru” olarak muhakeme edilenler, tutuklu olanlar, suç uydurularak, suçu sabit olmadan ceza çektirilenlerin de mağduriyetleri  giderilir.

Artık biz de; “Ankara’da hakimler var” demek istiyoruz, “Berlin’de hakimler var” diyen alman değirmenci gibi…

Prusya Kralı büyük Frederik, Postdam ormanlarında gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve değirmeni satın alarak yerine bir saray yaptırmak ister.

Fakat değirmenciyi bu satışa bir türlü razı edemez. Kral değirmenciyi ikna etmek için önce değirmene değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif etse de Sans-Souci, “Olmaz! satılık değil bu değirmen.” der.

Kral bu cevaba kızar ve “ Sen benim Prusya Kralı olduğumu bilmiyor musun yoksa? ” diye sorunca, “ Biliyorum, biliyorum” der Sans- Souci, “Sen de benim bu değirmenin tapusu ile sahibi olduğumu bil.” diye cevabı yapıştırır.

Kral iyice köpürür ve “ Zorla alırım o halde.bakalım o zaman ne yapacaksın? ” der.
Değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden: “Berlin’de hakimler var.” cevabını verir.

Kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletine kendi aleyhinde de güvenildiğini anlar ve bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker ve adını da Sans-Souci Sarayı koyar.
OGÜNhaber