“Moderate İslam” yani “Uysallaştırılmış İslam”, yani “dişi sökülmüş, ucubeleştirilmiş, aslından uzaklaştırılmış ve ne olduğu belli olmayan, ABD’nin, İsrail’in, Avrupa’nın istediği İslamiliği kalmamış bir İslam”
Siz hiç gördünüz veya duydunuz mu;
“Ilımlı Hristiyanlık”
“Ilımlı Yahudilik” gibi kavram ve söylemleri…
Hristiyan Avrupa, Amerika, Yahudi İsrail devlet boyutlu terörizm yaparken, “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” adına tüm dünya’ya acı, kan ve gözyaşı salarken herhangi bir yerde kendi dinlerine dair “Ilımlı” nitelemesi gördünüz mü, işittiniz mi, okudunuz mu…
“Radikal İslam, Siyasal İslam, Ilımlı İslam” söylem ve kavramları dillerine pelesenk olmuş ve sürekli kendi istedikleri bir “İslam” yaratma(!) peşindeler.
Kendini dünyanın “Şerifi” sanan ABD, İngiliz Siyaseti ve İsrail dünya hakimiyet projeleri için önlerinde en büyük engel gördükleri İslam’ı ortadan kaldıramayacakları için, İslama dair inanışı zayıflatmak, dejenere etmek ve bozmak gayretindeler.
Bunun için de en önemli silahları; “İslami Terör”, bunu engellemek için de, güya en etkili panzehir “Ilımlı İslam”
Bu popüler ama iğrenç kavramsallaştırmalarının realizasyonu için kullandıkları karşı figür de dünya bazlı “Terör Örgütleri”.
Bu Terör Örgütleri bazen ülke bazlı bazen ise birkaç ve pek çok ülkeyi kapsayan bir ağ şeklinde tüm dünyayı kapsamaktadır.
El-Kaide’yi yaratan ve sonra düşman ilan ederek “algı operasyonu” yapan ABD’dir. En başta Afganistan'ı ve sonra Pakistan’ı bu örgüt kanalıyla kana bulayıp istikrarsızlaştıran yine bu Radikal İslam’a(!) karşı bizi bizden fazla düşünen bu “Ilımlı İslam”cı, “İslam sever, müşfik (!)” terör devletleridir. Pek çok İslam ülkesini bu örgüt eliyle kana bulamaya ve sonra kendi istediği şekilde parsellemeye çalışan yine bu Ülkesel Teröristlerdir.
PKK’yı Türkiye’nin başına bela eden, besleyen ve sonra bu kanlı örgütle ülkemize ayar vermek isteyen yine bunlardır.
Boko-Haram’ı Nijerya’nın, Eş Şebab’ı Somali’nin başına bela eden yine bu terör sevicilerdir.
İŞİD diye bir örgütü bir anda oluşturan ve bunu Ortadoğu’da sahneye süren yine bu eli kanlı ve kan emmeye doymayan ülkeler ve küresel aktörlerdir.
FETÖ’yü farklı bir konsept, yaklaşım ve cilayla büyüten, semirten ve ülkemizi 15 Temmuz gecesine getiren yine bu “hümanist kılıklı” katil “Ilımlı İslam”cı İslam düşmanı güçlerdir.
Mossad, CIA, Neo-con, Baron’lar, şeklinde adlandırabileceğimiz bu “Savaş Tanrı”larının İslam Ülkeleri için kullandıkları “Terör Örgüt”lerinin sadece birkaçını dile getirdim. Ama bunlarla sınırlı değiller. Bunların kullanacakları örgütsel alternatifler sürekli vardır ve hiç boş durmaksızın yenilerini üretmeye, türetmeye devam etmektedirler..
FETÖ denen örgütü 40 yıldır el altında tutarak büyüttüler, cilaladılar, göz boyadılar ve 170’den fazla ülkeye, özellikle de Afrika ve Türki Cumhuriyetlere ajanlarını göndermek ve orada emellerine ulaşmak için araçsallaştırdılar. FETÖ, belki de ABD terörünün en fazla ülkeye ulaşmasına aracılık eden bir örgüt haline geldi.
FETÖ’nün Okullar ve Eğitim argümanı ABD ve onun terör kültürünün tüm İslam Dünyasına yayılması için en etkili enstrüman oldu.CIA ve Mossad Fetullah denen bu “kullanışlı muhteris” sayesinde pek çok Hristiyan ülkelerde bile “cilalı imajlı” parlak çocuklarla istedikleri menzili oluşturdular.
NATO-ABD-İsrail, Hasan Sabbah ve Haşhaşilik temel rehberi olan bu şizofrenik, kendine tapınmacı Fethullah denen meczub ve sapkın sayesinde kurulan “haşhaşist kamikaze”lerle Irak’taki Kesnizani Tarikatı gibi Türkiye’yi işgal etmek için harekete geçtiler. Irak’ın işgalinden hiçbir fark yoktu. Müslümanlar birbirine kırdırılarak Türkiye T.C. kimlikli hainler eliyle ele geçirilecekti. Çünkü 15 Temmuz hareketi bir Darbe Girişimi değil sinsi bir işgal kalkışması idi. Ama devlet kültürü olan bu millet 15 Temmuz’da buna müsaade etmedi.
Fethullah denen hain de Muhammet Kesnizani’nin Irak’ı ABD askerlerine teslim etmesi gibi ülkemizi kurduğu ihanet şebekesiyle işgal güçlerine teslim edecekti. Çünkü FETÖ’ de bunun için beslenmiş, büyütülmüş ve yıllardır bugünler için hazırlanmıştı.
Kesnizani Tarikatı Irak’da dini referansla Kadirilik temelli ortaya çıkmış bir yapılanmadır. Özellikle 1990-2000 yıllarında ABD, CIA ve Mossad eliyle beslenmiş, desteklenmiş ve İşgal Güçleri için ön hazırlık yapmış bir ihanet şebekesidir. Tıpkı FETÖ’nün ülkemizde yaptığı gibi Saddam Irak’ında tüm üst kademelere, güvenlik ve askeri bürokrasiye nüfuz ederek, karar süreçlerini yerleştirdikleri veya satın aldıkları beyni yıkanmışlarla ele geçirmişlerdi. Hatta Saddam’ın karısı, oğlu ve en yakın adamları bile bu tarikatın müntesibi olmuş ve Şeyh’in ayaklarını öperek bağlılıklarını bildirmişlerdi. Saddam tehlikenin farkına vardığında iş işten geçmiş ve kontrol elinden gitmişti.
Durum öyle bir hal almıştı ki; Mossad ve CIA bu tarikat kanalıyla Irak’taki her şeyden haberdar ve her şeyi kontrol altında tutabilecek haldeydiler.
Irak’ın işgalinde güneyde Şiilerin yoğun olduğu yerlerde bu tarikat etkili olamadığı için ciddi çatışmalar olurken Bağdat ve etrafında o ihtişamlı Irak ordusu kayda değer bir çatışmaya girmeden ülkeyi teslim etmişti. Çünkü Irak Ordusu Kesnizani Tarikatı tarafından ele geçirilmiş ve İsrail’in menfaatini birincil görev addeden ABD’ye ülkeyi sunmuşlardı.
Ramazan Kurtoğlu Hoca yazdığı kitapta bu konuya çok ciddi dikkat çekmiş ve FETÖ dediğimiz Gülenist zihniyetin ülkemiz için benzeri bir kaderi planladığına önemle vurgu yapmıştı.
Genel Kurmay Eski İstihbarat Dairesi Başkanı, Ergenekon Davası mağduru Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, 7 Temmuz’da yaptığı açıklamada bu vahamete parmak basmış ve “Cemaat, Irak’ı ABD’ ye teslim eden Kesnizani Tarikatı gibi” diyerek tehlikeye işaret etmişti. İ. Hakkı Pekin: "Fethullahçıların TSK'ya sızma yöntemlerinin aynısı Irak ordusunda da vardı. Biliyorsunuz Irak ordusu 2003 yılındaki ABD işgalinde savaşmadı. Kesnizani tarikatı denilen bir cemaat vardı. Ve bu cemaat İsrail ile bağlantılıydı. Cemaati ordu içinde yaydılar. Sonuçta Amerikan işgalinde Irak ordusu savaşmadı ve dağıldı."
"Bazı cemaatler böylesine etkili. Gülen cemaati de böyle. Bu cemaatin liderine MİT, Genelkurmay, Emniyet, Yargı, Bakanlık ve MASAK'taki elemanlarından istihbarat yağıyor. İngiliz, İsrail ve Amerikan istihbarat örgütleri de cemaate işine gelen haberleri servis ediyor” diyerek devlete sızma ve kimin değirmenine su taşıdığı mealde Kesnizani-FETÖ arasındaki stratejik tehlikenin benzerliğini dile getiriyordu.
Yıllardır ülkemiz üzerine oynanan oyunlara dikkat çeken, makaleler kitaplar yazan, bıkmadan, usanmadan ıstırap içinde tv programlarında adeta feryat ederek hepimizi, herkesi uyarmaya çalışan Ramazan Kurtoğlu Hoca’nın şu sözleri hepimizin kulağına küpe olmalıdır:
Bu yapılanmaya Yıllardır izin veren, destek çıkan bütün kurum ve kuruluşlar gösterdikleri açık zaaf ve görev ihmalinden dolayı hesap verip yargılanmalıdır.
Bu yapıların Türk devletlerinde ve Türkiye'de açtıkları okul ve dershaneler aslında Misyoner okullarıdır. Amaç küresel elite hizmet edecek "tek dinli- tek dilli-mankurtlaşmış" köle nesiller yetiştirmektir.
Bu durumu hala görmeyenler gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindedir.
Tehlike görünenden büyüktür. Çürümenin ne kadar derinleştiğini anlamak için illa Türkiye'nin de savaşa girip Ankara ve İstanbul'u teslim mi etmesi gerekiyor?
Not: 15 Temmuz sonrası FETÖ’nün melanetlerine ve kamusal şeytaniliklerine dair yazılar yazarken dün gece bir mesajla Kesnizani Tarikatını hatırlatan değerli dostum Seyfi Bey’e teşekkür ediyorum.